Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

ALAATTİN YÜKSEL VE İBRAHİM YÜKSEL BAŞVURUSU

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

I.          BAŞVURUNUN KONUSU

1.         Başvuru, taşınmazın imar planında resmî kurum alanından çıkartılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle açılan iptal davasının reddedilmesi ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmaması nedenleriyle eşitlik ilkesinin, mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II.       BAŞVURU SÜRECİ

2.         Başvuru, 19/12/2013 tarihinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. Dilekçe ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesi neticesinde başvurunun Komisyona sunulmasına engel teşkil edecek bir eksikliğinin bulunmadığı tespit edilmiştir.

3.         İkinci Bölüm İkinci Komisyonunca 31/12/2014 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

4.         Bölüm Başkanı tarafından 22/1/2015 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5.         Adalet Bakanlığına (Bakanlık) başvuru konusu olay ve olgular bildirilmiş, başvurunun belgelerinin bir örneği görüş için gönderilmiştir. Bakanlığın 6/2/2015 tarihli yazısında, Anayasa Mahkemesinin önceki kararlarına ve bu kapsamda sunulan görüşlerine atfen başvuru hakkında görüş sunulmayacağı bildirilmiştir.

III.    OLAY VE OLGULAR

A.       Olaylar

6.         Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7.         Başvurucuların maliki oldukları, Manisa ili Salihli ilçesi Şehitler Mahallesi 19 parsel numaralı taşınmazın da aralarında bulunduğu alan, Salihli Belediye Meclisi tarafından 27/3/1987 tarihinde onaylanan 1/5000 ölçekli nazım imar planında hükûmet konağı genişletme alanı olarak belirlenmiştir.

8.         Başvurucular, 7/7/1995 tarihinde Salihli Kaymakamlığına yaptıkları başvuruda, taşınmazlarının 1/5000 ölçekli nazım imar planında hükûmet konağı genişleme alanı olarak ayrılmış olmasına karşın kamulaştırılmaması nedeniyle yapımından vazgeçildiğine ilişkin görüş verilmesini talep etmişlerdir. İdarenin 18/7/1995 tarihli yazısıyla Bakanlıkça talimat verilmediği sürece taşınmazın yatırım programına alınıp kamulaştırma işleminin ilçe idaresi tarafından yapılmasının söz konusu olmadığının bildirilmesi üzerine başvuruculardan İbrahim Yüksel, kamulaştırma işleminin yargı kararıyla gerçekleştirilmesi istemiyle 19/9/1995 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde ilgili işleme karşı iptal davası açmıştır.

9.         Mahkemenin 27/12/1995 tarihli ve E.1995/957, K.1995/1080 sayılı kararıyla yarı hissesi başvurucu İbrahim Yüksel'e ait olan taşınmazın 27/3/1987 tarihinde nazım imar planı ile hükûmet konağı genişleme alanı içine alındığı, henüz kamulaştırma işleminin yapılmadığı, dolayısıyla taşınmazın durumunun belli olmadığı, taşınmazın satışı yapılamadığı gibi taşınmaza inşaat ruhsatı da verilmediği, başvurucuya ait taşınmaz hakkında kent imar planından ayrıldığı amaca uygun olarak ilgili kamu kuruluşunca 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10. maddesi uyarınca kamulaştırma işlemi yapılmadığının anlaşıldığı, beş yıllık imar programı doğrultusunda yasal gerekliliğe uyulmaması nedeniyle başvurucunun istemi gözetilerek işlem tesisi gerekirken dava konusu taşınmazın hükûmet konağı genişleme sahasından çıkarılmasına yönelik işlemin reddedilmesinin hukuka uygun olmadığı gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

10.     Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 14/4/1997 tarihli ve E.1996/2669, K.1997/2025 sayılı ilamıyla imar planında hükûmet konağı genişleme alanına ayrılan başvurucuya ait taşınmazın kamulaştırılmasından vazgeçildiğine ilişkin görüş verilmesi yolundaki başvurunun reddine ilişkin Salihli Kaymakamlığı işleminin 3194 sayılı Kanun'un 13. maddesinin (3) numaralı fıkrası uyarınca mevcut planın değiştirilmesi için belediyelere yapılacak başvurularda bu istem incelenirken ilgili belediyece göz önünde tutulacak bir görüş niteliğinde olduğu, dava konusu edilebilecek kesin ve yürütülmesi gerekli bir işlem niteliğinde olmadığı belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.

11.     Mahkemenin 31/5/1999 tarihli ve E.1998/832, K.1999/514 sayılı kararıyla Mahkeme masraflarının süresi içinde başvurucu tarafından yatırılmaması nedeniyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.

12.     Başvurucular, Danıştay Altıncı Dairesinin 14/4/1997 tarihli ilamı üzerine 4/6/1999 tarihinde Salihli Belediye Başkanlığına yaptıkları başvuruda, taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebinde bulunmuşlar; idare tarafından istemin reddedilmesi üzerine 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde iptal davası açmışlardır.

13.     Mahkemenin 28/3/2003 tarihli ve E.1999/2530, K.2003/285 sayılı kararıyla idari yargı yerlerince 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2. maddesi uyarınca idari işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilmesinin mümkün olmadığı, Belediyeye 1/5000 ve 1/1000 ölçekli imar planlarındaki yönetim merkezini ve alt merkezlerini revize edecek şekilde plan yapma yükümlülüğü getirme neticesini doğuracak nitelikte bulunan bilirkişi raporuna itibar edilmediği, idari işlemde şehircilik ilkeleri ve planlama esaslarına aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

14.     Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 25/4/2005 tarihli ve E.2003/4756, K.2005/2490 sayılı ilamıyla imar planlarının yargısal denetiminde taşınmazın yeri, büyüklüğü, konumu ve işlevi açısından imar planında ayrıldığı amacın şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı açısından uygun olup olmadığının incelenmesinin zorunlu olduğu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda bu hususların değerlendirilmediği, uyuşmazlığın çözümlenmesinin teknik bilgiyi gerektirdiği, yeniden bilirkişi ve keşif incelemesi yapılarak karar verilmesi gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesinin kararı bozulmuştur.

15.     Mahkemece 18/10/2005 tarihinde direnme kararı verilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 10/12/2009 tarihli ve E.2006/57, K.2009/2799 sayılı ilamıyla karar bozulmuştur.

16.     Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 30/6/2010 tarihli ve E.2010/605, K.2010/1280 sayılı kararla bilirkişi raporunda tespit edilen hususlar kapsamında hükûmet konağı olarak belirlenen taşınmazın, bu tahsis amacıyla plan bütünlüğünü bozmadığı gibi yetersiz kalan eski binanın yerini alacak olması ve bu ihtiyacı karşılayabilme imkânı sunduğu, bu yönüyle taşınmazı resmî kurum alanından çıkarılmasının kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmayacağı belirtilerek davanın reddine karar verilmiştir.

17.     Temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 11/10/2013 tarihli ve E.2010/11272, K.2013/5954 sayılı ilamıyla dava konusu meclis kararı ile resmî kurum alanında kalan başvuruculara ait taşınmazın, konut alanına çevrilmesine ilişkin talebin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı ancak resmî kurum hizmetinin görülmesi amacıyla taşınmazına dava konusu imar planı kapsamında kısıtlama konulan başvurucuların söz konusu alanın 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca imar programına alınarak kamulaştırma sürecinin başlatılması için ilgili Belediyeye başvurabilecekleri, istemin reddedilmesi hâlinde bu işleme karşı dava açabilecekleri belirtilerek hüküm onanmış; karar düzeltme yoluna gidilmeksizin kesinleşmiştir.

18.     Başvurucular 19/12/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuşlardır.

19.     Karar, başvuruculara 2/1/2014 tarihinde tebliğ edilmiştir.

B.       İlgili Hukuk

20.     3194 sayılı Kanun'un "İmar programları, kamulaştırma ve kısıtlılık hali" kenar başlıklı 10. maddesi şöyledir:

"Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.

İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam eder."

21.     3194 sayılı Kanun'un "İmar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerler" kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

"(Birinci fıkra iptal: Ana.Mah.nin 29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33, K.:1999/51 sayılı Kararı ile)

İmar programına alınan alanlarda kamulaştırma yapılıncaya kadar emlak vergisi ödenmesi durdurulur. Kamulaştırmanın yapılması halinde durdurma tarihi ile kamulaştırma tarihi arasında tahakkuk edecek olan emlak vergisi, kamulaştırmayı yapan idare tarafından ödenir. Birinci fıkrada yazılı yerlerin kamulaştırma yapılmadan önce plan değişikliği ile kamulaştırmayı gerektirmeyen bir maksada ayrılması halinde ise durdurma tarihinden itibaren geçen sürenin emlak vergisini mal sahibi öder.

(Üçüncü fıkra iptal: Ana.Mah.nin 29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33, K.:1999/51 sayılı Kararı ile)

Onaylanmış imar planlarında, birinci fıkrada yazılı yerlerdeki arsa ve arazilerin, bu Kanunda öngörülen düzenleme ortaklık payı oranı üzerindeki miktarlarının mal sahiplerince ilgili idarelere bedelsiz olarak terk edilmesi halinde bu terk işlemlerinden ayrıca emlak alım ve satım vergisi alınmaz."

22.     2577 sayılı Kanun'un 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası, 14. maddesinin  (3) ve (4) numaralı fıkraları, 20. maddesinin (5) numaralı fıkrası,49. maddesinin (3) numaralı fıkrası ile 60. maddesi.

IV.    İNCELEME VE GEREKÇE

23.     Mahkemenin 5/11/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucuların 19/12/2013 tarihli ve 2013/9463 numaralı bireysel başvuruları incelenip gereği düşünüldü:

A.       Başvurucuların İddiaları

24.     Başvurucular, maliki oldukları Manisa ili Salihli ilçesi Şehitler Mahallesi 19 parsel numaralı taşınmazın da aralarında bulunduğu alanın, Salihli Belediye Meclisi tarafından 27/3/1987 tarihinde onaylanan 1/5000 ölçekli nazım imar planında hükûmet konağı genişletme alanı olarak belirlendiğini, kamulaştırma talebiyle idareye yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını, ilk kez 19/9/1995 tarihinde dava açtıklarını, 30/9/1986 tarihinden beri mülklerinden barışçıl bir şekilde yararlanamadıklarını, taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle idareye yaptıkları 4/6/1999 tarihli başvurunun reddedilmesi üzerine Manisa İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davasının reddedildiğini ve yargılamanın makul sürede sonuçlanmadığını, makul sürede sonuçlanmayan davalar hakkında iç hukukta başvurulabilecek etkili bir yolun bulunmadığını, mülklerinden barışçıl bir şekilde yararlanamadıklarını, idarenin bilinçli davranışıyla mülklerinden yoksun bırakıldıklarını belirterek hukuk devleti ve eşitlik ilkesi ile mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir.

B.       Değerlendirme

25.     Başvuru formu ve ekleri incelendiğinde başvurucuların, taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanında olmasına karşın kamulaştırılmaması nedeniyle yapımından vazgeçildiğine ilişkin görüş verilmesini taleplerinin reddedilmesi üzerine ilk olarak 19/9/1995 tarihinde iptal davası açtıklarını, mülklerinden barışçıl bir şekilde yararlanma talebiyle idareye yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını, 4/6/1999 tarihinde Salihli Belediye Başkanlığına yaptıkları başvuruda ise taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebinde bulunduklarını, idare tarafından istemin reddi üzerine 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davasının reddedildiğini belirterek mülkiyet, adil yargılanma ve etkili başvuru haklarının ihlal edildiğini ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anılan ihlal iddiaları, yargılama sonucunun adil olmadığı nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiası kapsamında incelenmiştir. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma imkânının sağlanması durumu da dikkate alındığında başvurucuların makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiası ise ayrıca değerlendirilmiştir.

1.    Kabul Edilebilirlik Yönünden

a.    Yargılamanın Sonucu İtibarıyla Adil Olmadığı İddiası

26.     Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz."

27.     30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Mahkeme, . açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir."

28.     6216 sayılı Kanun'un 48. maddesinin (2) numaralı fıkrasında açıkça dayanaktan yoksun başvuruların Mahkemece kabul edilemezliğine karar verilebileceği belirtilmiştir. Anayasa'nın 148. maddesinin dördüncü fıkrasında ise açıkça dayanaktan yoksun başvurular kapsamında değerlendirilen kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlara ilişkin şikâyetlerin bireysel başvuruda incelenemeyeceği kurala bağlanmıştır.

29.     Anılan kurallar uyarınca ilke olarak derece mahkemeleri önünde dava konusu yapılmış maddi olay ve olguların kanıtlanması, delillerin değerlendirilmesi, hukuk kurallarının yorumlanması ve uygulanması ile derece mahkemelerince uyuşmazlıkla ilgili varılan sonucun esas yönünden adil olup olmaması; bireysel başvuru incelemesine konu olamaz. Bunun tek istisnası derece mahkemelerinin tespit ve sonuçlarının adaleti ve sağduyuyu hiçe sayan tarzda bariz takdir hatası veya açık keyfîlik içermesi ve bu durumun kendiliğinden bireysel başvuru kapsamındaki hak ve özgürlükleri ihlal etmiş olmasıdır. Bu çerçevede kanun yolu şikâyeti niteliğindeki başvurular,  bariz takdir hatası veya açık keyfîlik bulunmadıkça Anayasa Mahkemesince incelenemez (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, § 26).

30.     Başvurucular, Derece Mahkemesinin davanın reddine ilişkin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ve adil olmadığını ileri sürmüşlerdir.

31.     Başvuru konusu olayda başvurucuların, taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle 4/6/1999 tarihinde Salihli Belediye Başkanlığına yaptıkları başvurunun reddedilmesi üzerine 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davası, idari işlem niteliğinde veya idarenin takdir yetkisini kaldıracak biçimde yargı kararı verilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle reddedilmiş (bkz. § 13),  temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 25/4/2005 tarihli ilamıyla karar; imar planlarının yargısal denetiminde taşınmazın yeri, büyüklüğü, konumu ve işlevi açısından imar planında ayrıldığı amacın şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı açısından uygun olup olmadığının incelenmesinin zorunlu olduğu, Mahkemece alınan bilirkişi raporunda bu hususların değerlendirilmediği belirtilerek bozulmuş (bkz. § 14), Mahkemece direnme kararı verilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 10/12/2009 tarihli ilamıyla karar bozulmuştur. Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 30/6/2010 tarihli kararla, bilirkişi raporunda tespit edilen hususlar kapsamında hükûmet konağı olarak belirlenen taşınmazın bu tahsis amacıyla plan bütünlüğünü bozmadığı, yetersiz kalan eski binanın yerini alacağı ve bu ihtiyacı karşılayabilme imkânı sunduğu, bu yönüyle taşınmazın resmî kurum alanından çıkarılmasının kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmayacağı belirtilerek davanın reddine karar verilmiş; temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 11/10/2013 tarihli ilamıyla, dava konusu meclis kararı ile resmi kurum alanında kalan başvuruculara ait taşınmazın konut alanına çevrilmesine ilişkin talebin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, resmi kurum hizmetinin görülmesi amacıyla taşınmazlarına dava konusu imar planı kapsamında kısıtlama konulan başvurucuların, söz konusu alanın 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca imar programına alınarak kamulaştırma sürecinin başlatılması için ilgili Belediyeye başvurabileceği, istemin reddedilmesi halinde bu işleme karşı dava açabileceği belirtilerek hüküm onanmış, karar düzeltme yoluna gidilmeksizin karar kesinleşmiştir.

32.     Mahkemenin gerekçesi ve başvurucuların iddiaları incelendiğinde, iddiaların özünün Derece Mahkemesi tarafından delillerin değerlendirilmesinde ve hukuk kurallarının yorumlanmasında isabet olmadığına ve esas itibarıyla yargılamanın sonucuna ilişkin olduğu anlaşılmaktadır.

33.     Başvurucular, yargılama sürecinde karşı tarafın sunduğu deliller ve görüşlerden bilgi sahibi olamadıklarına, kendi delillerini ve iddialarını sunma olanağı bulamadıklarına, karşı tarafça sunulan delillere ve iddialara etkili bir şekilde itiraz etme fırsatı bulamadıklarına ya da uyuşmazlığın çözüme kavuşturulmasıyla ilgili iddialarının Derece Mahkemesi tarafından dinlenmediğine ilişkin bir bilgi ya da kanıt sunmadıkları gibi Mahkemenin kararında bariz takdir hatası veya açık keyfilik oluşturan herhangi bir durum da tespit edilememiştir.

34.     Açıklanan nedenlerle, başvurucular tarafından ileri sürülen iddiaların kanun yolu şikâyeti niteliğinde olduğu, Derece Mahkemesi kararlarının bariz takdir hatası veya açık keyfilik de içermediği anlaşıldığından, başvurunun bu kısmının, diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin "açıkça dayanaktan yoksun olması" nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiği İddiası

35.     Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

" Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır."

36.     6216 sayılı Kanun'un, "Bireysel başvuru hakkı" kenar başlıklı 45. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir"

37.     Temel hak ve özgürlüklere saygı, devletin tüm organlarının uyması gereken bir ilke olup bu ilkeye uygun davranılmadığı takdirde, ortaya çıkan ihlale karşı öncelikle yetkili idari mercilere ve derece mahkemelerine başvurulmalıdır. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru, ikincil nitelikte bir kanun yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle genel yargı mercilerinde, olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvuru yoluna, iddia edilen hak ihlallerinin bu olağan denetim mekanizması içinde giderilememesi durumunda başvurulabilir (Bayram Gök, B. No: 2012/946, § 17, 18, 26/3/2013).

38.     Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin, başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir. Ayrıca,  başvuru yollarını tüketme kuralı ne kesin ne şeklî olarak uygulanabilir bir kural olup, bu kurala riayetin denetlenmesinde münferit başvurunun koşullarının dikkate alınması esastır. Bu anlamda, yalnızca hukuk sisteminde bir takım başvuru yollarının varlığının değil, aynı zamanda bunların uygulama şartları ile başvurucunun kişisel koşullarının gerçekçi bir biçimde ele alınması gerekmektedir. Bu nedenle başvurucunun, kendisinden başvuru yollarının tüketilmesi noktasında beklenebilecek her şeyi yerine getirip getirmediğinin başvurunun özellikleri dikkate alınarak incelenmesi gerekir (Işıl Yaykır,B. No. 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

39.     Başvuru konusu olayda, başvurucuların maliki oldukları Manisa ili Salihli ilçesi Şehitler mahallesi 19 parsel numaralı taşınmazın da aralarında bulunduğu alanın, Salihli Belediye Meclisi tarafından 27/3/1987 tarihinde onaylanan 1/5000 ölçekli nazım imar planında hükûmet konağı genişletme alanı olarak belirlendiği, başvuruculardan İbrahim Yüksel'in, 7/7/1995 tarihli taşınmazın hükûmet konağı genişletme alanından çıkartılması talebine cevap olarak, kamulaştırma işleminin Bakanlıkça talimat verilmediği sürece ilçe idaresi tarafından gerçekleştirilemeyeceğinin bildirilmesi üzerine, kamulaştırma işleminin yargı kararıyla yapılması istemiyle 19/9/1995 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde dava açıldığı, Mahkemenin 27/12/1995 tarihli kararıyla işlemin iptaline karar verildiği, temyiz üzerine, Danıştay Altıncı Dairesinin 14/4/1997 tarihli ilâmıyla kararın bozulduğu ve Mahkemenin 31/5/1999 tarihli kararıyla ise davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.

40.      Başvurucuların taşınmazlarının imar planında resmi kurum alanından çıkartılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle 4/6/1999 tarihinde idareye yaptıkları başvurunun reddedilmesi üzerine 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde açtıkları iptal davasının; hükûmet konağı genişletme alanı olarak belirlenen taşınmazın, bu tahsis amacıyla plan bütünlüğünü bozmadığı gibi yetersiz kalan eski binanın yerini alacak olması nedeniyle bu ihtiyacı karşılayabilme imkanı sunduğu, taşınmazın resmi kurum alanından çıkartılmasının kamu yararına, şehircilik ilkelerine ve planlama esaslarına uygun olmayacağı belirtilerek reddedildiği, Danıştay Altıncı Dairesinin 11/10/2013 tarih ilamıyla, dava konusu meclis kararı ile resmi kurum alanında kalan başvuruculara ait taşınmazın konut alanına çevrilmesine ilişkin talebin reddedilmesinde hukuka aykırılık bulunmadığı, resmi kurum hizmetinin görülmesi amacıyla taşınmazına kısıtlama konulan başvurucunun, söz konusu alanın 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca imar programına alınarak kamulaştırma sürecinin başlatılması için ilgili belediyeye başvurabileceği, istemin reddedilmesi halinde bu işleme karşı dava açabileceği belirtilerek hükmün onandığı ve taşınmazın kamulaştırılmasının bireysel başvurunun yapıldığı tarih itibarıyla gerçekleştirilmediği anlaşılmaktadır.

41.     Toplum yaşamını yakından etkileyen fiziksel çevrenin sağlıklı bir yapıya kavuşturulması toprağın koruma ve kullanma dengesinin en rasyonel biçimde belirlenmesi için hazırlanan imar planları; kamu yararı amacını taşıması gereken belgeler olduğundan yargısal denetiminde bu hususlara riayet edilip edilmediği, planlanan yörede bulunan parsellerin imar planında tahsis edildikleri amaç yönünden şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararına uygun düşüp düşmediği irdelenmektedir (Yunis Ağlar, B. No: 2013/1239, 20/3/2014, § 37).

42.     Somut olayda, dava konusu taşınmazın imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi amacıyla idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine işlemin iptali istemiyle dava açılmışsa da başvurucuların, İdare Mahkemesine sundukları dava dilekçesinde taşınmazlarının kamu yararına tahsis edilmesi sonrasında on üç yılı aşan süreye rağmen idarece herhangi bir işlem yapılmadığı ve idarenin kamulaştırma mükellefiyetini yerine getirmemesi nedeniyle taşınmazlarının değer kaybetmesine neden olunduğu hususlarını ileri sürdükleri, imar planının şehircilik ilkeleri, planlama esasları ve kamu yararı gözetilmeksizin ya da mevzuata aykırı şekilde düzenlendiği yolunda bir iddiada bulunmadıkları, dolayısıyla başvurucuların esas olarak başvuruya konu idari işlem sonucunda taşınmazları üzerinde meydana gelen tasarruf kısıtlamasının kamulaştırma yapılmaması nedeniyle uzun yıllardır sürmesi sonucu uğradıkları zarardan ve bu durumun mülkiyet haklarını ihlal etmesinden şikâyet etikleri anlaşılmıştır.

43.     Başvurucular tarafından ileri sürülen mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiaları, hükûmet konağı genişletme alanı olarak belirlenen taşınmaza ilişkin olarak 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesi uyarınca ilgili idarece imar planını uygulamak üzere imar programının hazırlanmaması, akabinde de ayrılma amacına uygun şekilde kamulaştırma işleminin gerçekleştirilmemesi ve bunun sonucunda da taşınmaz üzerinde mülkiyet hakkının kullanımına yönelik ortaya çıkan kısıtlama ve belirsizlikten kaynaklanmaktadır.

44.     Benzer uyuşmazlıkların; 3194 sayılı Kanun'un 10. maddesinin uygulaması kapsamında hem adli yargı yerleri hem de idare mahkemeleri önünde dava konusu edildiği, adli yargı yerlerince uzun yıllar programa alınmayan imar planının fiilen hayata geçirilmemesi nedeniyle kamulaştırma yoluna gitmeyen idarece pasif ve suskun kalmak ve işlem tesis edilmemek suretiyle taşınmaza müdahale edildiği gerekçesiyle kamulaştırmasız el koyma kapsamında değerlendirme yapılarak uyuşmazlıkların çözümü yoluna gidildiği, aynı konuda ilgililer tarafından idare mahkemelerinde açılan davaların ise 2577 sayılı Kanun'un idari işlem ve eylemlerden doğan zararların tazminini öngören 12. ve 13. maddeleri kapsamında çözümlendiği, adli yargıda açılan davalarda görev itirazında bulunulması üzerine olumlu görev uyuşmazlığı çıkması sonucu Uyuşmazlık Mahkemesine yansıyan başvurular neticesinde Mahkemece somut başvuruya benzer şekilde imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik davaların idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan ihlal edilmiş olanlar tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiğine karar verildiği anlaşılmaktadır (Uyuşmazlık Mahkemesi, E.2012/157, K.2012/182, 24/9/2012; Yenibaşaran Uluslararası Nakliyat ve Ticaret A.Ş., B. No: 2013/3300, 18/9/2014, § 35).

45.     Uyuşmazlık Mahkemesinin söz konusu kararının ardından 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun geçici 6. maddesinde 24/5/2013 tarihli ve 6487 sayılı Kanun'la yapılan değişiklik kapsamında, anılan maddenin onuncu fıkrasında uygulama imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılmak suretiyle veya ilgili kanunların uygulamasıyla tasarrufu kısıtlanan taşınmazlar hakkında 3194 sayılı Kanun'da öngörülen idari başvuru ve işlemlerin tamamlandıktan sonra idari yargıda dava açılabileceği düzenlemesine yer verilmiştir. Belirtilen değişiklik sonrasında Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca (YHGK), imar kısıtlamalarından kaynaklanan tazminat davalarının idari yargıda açılması gerektiğine hükmedildiği (YHGK, E.2013/5-603, K.2013/1503, 30/10/2013), Danıştay tarafından da söz konusu tasarruf kısıtlamalarının idari işlem ve eylemlerden kaynaklanması ve 2942 sayılı Kanun'da yapılan değişiklik nedeniyle imar planındaki belirleme sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan tazminat davalarının görev ve çözümünde idari yargı yerinin görevli olduğuna hükmedildiği (Danıştay Altıncı Dairesi, E.2013/8143, K.2014/3779, 15/5/2014)  anlaşılmaktadır (Yenibaşaran Uluslararası Nakliyat ve Ticaret A.Ş., § 36).

46.     Buna göre başvurucuların imar planında hükûmet konağı genişletme alanında kalan ancak imar programına alınmayan ve kamulaştırması yapılmayan taşınmazlarının mülkiyeti üzerinde oluşan kısıtlamalar nedeniyle oluşan zararlarının tazminini sağlayabilecekleri etkili ve yeterli başvuru yolunun 2942 sayılı Kanun'un değişik geçici 6. maddesi uyarınca idare mahkemelerinde açılacak tam yargı davası olduğu, bu yolun kullanılması suretiyle başvuru yollarının tüketilmiş sayılacağı ancak başvurucular tarafından tam yargı davası açma yoluna gidilmediği anlaşılmaktadır.

47.     Açıklanan nedenlerle başvurucular tarafından mülkiyet haklarının ihlal edildiği iddiaları ile ilgili olarak iptal davası açma yoluna gidilmekle birlikte somut başvuru açısından daha etkili giderim yolu olan tam yargı davası açma imkânı kullanılmaksızın bireysel başvuruda bulunulduğu anlaşıldığından başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

c.     Yargılamanın Makul Sürede Sonuçlanmadığı İddiası

48.     Başvuru formu ile eklerinin incelenmesi sonucunda açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun bu kısmının kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2.     Esas Yönünden

49.     Başvurucular, kamulaştırma talebiyle idareye yaptıkları başvuruların sonuçsuz kaldığını, ilk kez 19/9/1995 tarihinde dava açtıklarını, bu davanın Danıştay Altıncı Dairesinin 22/6/1998 tarihli kararıyla sonuçlandığını, taşınmazlarının imar planında resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle 4/6/1999 tarihinde Salihli Belediye Başkanlığına yaptıkları başvurunun reddedilmesi üzerine ikinci kez 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde iptal davası açtıklarını, yargılamanın toplamda on sekiz yılı aştığını ve makul sürede sonuçlanmadığını belirterek Anayasa'nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini iddia etmişlerdir.

50.     Makul sürede yargılanma hakkına ilişkin olarak başvurucular, her ne kadar taşınmaza ilişkin ilk olarak 19/9/1995 tarihinde dava açtıklarını ve yargılamanın on sekiz yılı aştığını ileri sürmüşlerse de belirtilen tarihte Manisa İdare Mahkemesinde açılan davada Mahkemenin 31/5/1999 tarihli kararıyla davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşıldığından bu kapsamdaki inceleme 17/12/1999 tarihinde Manisa İdare Mahkemesinde açılan iptal davasında yürütülen yargılama ile sınırlı olarak yapılmıştır.

51.     Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün olmayıp (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18), Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü, Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle gerek Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan gerek AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Somut başvurunun dayanağını oluşturan makul sürede yargılanma hakkı da yukarıda belirtilen ilkeler uyarınca adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil olup ayrıca davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirten Anayasa'nın 141. maddesinin de -Anayasa'nın bütünselliği ilkesi gereği- makul sürede yargılanma hakkının değerlendirilmesinde göz önünde bulundurulması gerektiği açıktır (Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, §§ 38, 39).

52.     Davanın karmaşıklığı, yargılamanın kaç dereceli olduğu, tarafların ve ilgili makamların yargılama sürecindeki tutumu ve başvurucunun davanın hızla sonuçlandırılmasındaki menfaatinin niteliği gibi hususlar, bir davanın süresinin makul olup olmadığının tespitinde göz önünde bulundurulması gereken kriterlerdir (Güher Ergun ve diğerleri, §§ 41-45).

53.     Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesi uyarınca medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin uyuşmazlıkların makul sürede karara bağlanması gerekir. Hukuk sisteminde yer alan mevzuat hükümleri gereğince "kamu hukuku" alanına dâhil olan ancak sonucu itibarıyla özel nitelikteki haklar ve yükümlülükler üzerinde belirleyici olan uyuşmazlıkları konu alan davalar da Anayasa'nın 36. maddesi ve Sözleşme'nin 6. maddesinin koruma kapsamına girmektedir. Bu anlamda belirtilen düzenlemelerde yer verilen güvenceler, başvurucunun haklarına zarar verdiği iddia edilen idari bir kararın iptali talebiyle açılan davalara da uygulanacaktır. Başvuruya konu davanın 1/5000 ölçekli nazım imar planında yer alan taşınmazın resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan bir uyuşmazlık olduğu görüldüğünden somut yargılama faaliyetinin medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğuna kuşku yoktur (Selahattin Akyıl, B. No: 2012/1198, 7/11/2013, § 44).

54.     Medeni hak ve yükümlülüklerle ilgili uyuşmazlıklara ilişkin makul süre değerlendirmesinde sürenin başlangıcı kural olarak uyuşmazlığı karara bağlayacak yargılama sürecinin işletilmeye başlandığı, başka bir deyişle davanın ikame edildiği tarihtir. Ancak idari yargıda dava açılabilmesi için öncelikle idari makamlara başvurulmasının zorunlu olduğu durumlar ile idari davaya konu olabilecek bir işlem veya eylemin yapılmasını sağlamak amacıyla idari makamlara yapılan başvurular üzerine açılan davalar bakımından sürenin başlangıcı idareye başvuru tarihi olup somut başvuru açısından bu tarih, 4/6/1999'dur.

55.     Sürenin bitiş tarihi ise çoğu zaman icra aşamasını da kapsayacak şekilde yargılamanın sona erme tarihidir (Güher Ergun ve diğerleri, § 52). Somut başvuru açısından bu tarih, Danıştay Altıncı Dairesi tarafından onama kararının verildiği 11/10/2013'tür.

56.     Başvuruya konu yargılama sürecinin incelenmesinde idari yargıda açılan ve 1/5000 ölçekli nazım imar planında yer alan taşınmazın resmî kurum alanından çıkarılarak konut alanına dönüştürülmesi talebiyle 4/6/1999 tarihinde idareye yapılan başvurunun reddedilmesi üzerine söz konusu idari işlemin iptali istemini konu alan davada, Mahkemenin 28/3/2003 tarihli kararıyla davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 25/4/2005 tarihli ilamıyla yeniden bilirkişi incelemesi ve keşif yapılarak karar verilmesi gerektiği belirtilerek İlk Derece Mahkemesi kararının bozulduğu, Mahkemece 18/10/2005 tarihinde direnme kararı verilmesi üzerine Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 10/12/2009 tarihli ilamıyla kararın bozulduğu, Mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda 30/6/2010 tarihli kararla davanın reddine karar verildiği, temyiz üzerine Danıştay Altıncı Dairesinin 11/10/2013 tarihli ilamıyla kararın onandığı ve karar düzeltme yoluna başvurulmadığı anlaşılmaktadır.

57.     İlgili yargılama evrakının incelenmesinden başvuruya konu yargılama sürecinin idari yargı makamları nezdinde sürdüğü görüldüğünden 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama faaliyetinin söz konusu olduğu ve idari yargı alanına dâhil uyuşmazlıkları konu alan yargılama faaliyetleri için geçerli genel usule ilişkin hükümler içeren 2577 sayılı Kanun'un muhtelif maddelerinin, uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesi gerekliliğini ortaya koyduğu anlaşılmaktadır (bkz. § 22).

58.     Hukuk sistemimizde idari yargı alanında yer alan uyuşmazlıklara ilişkin dava sürelerinin makul yargılama süresini aştığı yönündeki tespitlere, AİHM kararlarında yer verilmiş olup, özellikle idari yargı alanındaki yapısal sorunlar ve Danıştay nezdinde temyiz ve karar düzeltme incelemelerinde geçirilen uzun yargılama sürelerinin ihlal kararlarına temel oluşturduğu anlaşılmaktadır. Bu kapsamda idari yargı makamları nezdindeki yargılamaların makul sürede tamamlanmadığı yönündeki iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesi tarafından, özellikle 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümleri de göz önünde bulundurularak makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönünde karar verilmiştir (Selahattin Akyıl, §§ 54-60).

59.     Başvuruya konu davaya bir bütün olarak bakıldığında 2577 sayılı Kanun'da yer alan usul hükümlerine tabi bir yargılama sürecine ilişkin somut başvuru açısından farklı bir karar verilmesini gerektirecek bir yön bulunmadığı, söz konusu 14 yıl 4 aylık yargılama sürecinde makul olmayan bir gecikmenin olduğu sonucuna varılmıştır.

60.     Açıklanan nedenlerle başvurucuların Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3.    6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

61.     Başvurucular; Anayasa'nın 2., 10., 35. ve 40. maddelerinin ihlal edildiğinin tespitini, maddi zararlarının tespitini, bunun mümkün olmaması durumunda yeniden yargılama yapılmasına karar verilmesini ve ayrı ayrı 50.000 TL manevi tazminata hükmedilmesini talep etmişlerdir.

62.     6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

63.     Başvurucuların tarafı oldukları uyuşmazlığa ilişkin 14 yıl 4 aylık yargılama süresi dikkate alındığında yargılama faaliyetinin uzunluğu sebebiyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvuruculara ayrı ayrı net 14.950 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

64.     Başvurucular tarafından maddi tazminat talebinde bulunulmuş olmakla beraber tespit edilen ihlal ile iddia edilen maddi zarar arasında illiyet bağı bulunmadığı anlaşıldığından başvurucuların maddi tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi gerekir.

65.     Dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin müştereken başvuruculara ödenmesine karar verilmesi gerekir.

V.       HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucuların,

1. Yargılamanın sonucunun adil olmadığı yönündeki iddialarının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Makul sürede yargılanma hakkının ihlal edildiği yönündeki iddialarının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan makul sürede yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C.  Başvuruculara ayrı ayrı net 14.950 TL manevi TAZMİNAT ÖDENMESİNE, başvurucuların tazminata ilişkin diğer taleplerinin REDDİNE,

D. 198,35TL harç ve 1.500 TL vekâlet ücretinden oluşan 1.698,35 TL yargılama giderinin MÜŞTEREKEN BAŞVURUCULARA ÖDENMESİNE,

E. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucuların Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına

5/11/2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Tabloyu göster
Tabloyu göster