OLAY
Gemlik bölgesinde iki fabrikanın yakınlardaki dereye bıraktıkları kimyasal atık nedeniyle,…
SORULAR/CEVAPLAR
1. (F), (İ)’nin dereye bıraktığı zararlı atık söz konusu olmasaydı, sadece kendi atıklarının bu zararı doğurmaya elverişli olmayacağını, bu nedenle zarar ve kendi fiili arasında nedensellik bağının bulunmadığını ileri sürmüştür. (F)’nin bu yönündeki savunması hukuken geçerli bir savunma mıdır?
Nedensellik bağı, haksız fiil sorumluluğunun dört temel unsurundan biridir. Bu nedenle haksız fiil sorumluluğunun kurulabilmesi için zarar ve hukuka aykırı fiil arasında nedensellik bağının bulunduğunun ispat edilmesi şarttır. Nedensellik bağının bulunup bulunmadığı tespit edilirken öncelikle mantıki nedensellik bağının araştırılması gerekir. Mantıki ya da doğal nedensellik, bir fiilin söz konusu olayın ortaya çıkmasında gerçekten zorunlu bir rol oynayıp oynamadığının tespit edilmesi anlamına gelir. Ancak mantıki nedensellik bağının tespit edilmesi, sorumluluğun tesis edilmesi açısından yeterli değildir. Zira bugün Türk hukukunda kabul edilen uygun nedensellik bağı teorisi çerçevesinde, ilgili fiilin aynı zamanda hayatın normal akışında eldeki zararı ortaya çıkarmaya elverişli olması gerekir.
Olayda, (F)’nin ve (İ)’nin dereye bıraktıkları atıkların bir araya gelmesi sonucunda zararlı sonuç ortaya çıkmıştır. Birden çok fiilin ancak bir araya gelmek suretiyle bir zararı oluşturması, “ortak nedensellik” olarak adlandırılır. Aslında (F), kendi fiilinin söz konusu zararı ortaya çıkarmaya tek başına elverişli olmadığını, başka bir ifadeyle kendi fiili ve zarar arasında mantıki nedensellik bağının bulunmadığını ileri sürmüştür. Bu, ilk bakışta geçerli bir hukuki iddia olarak gözükse de, ortak nedensellik söz konusu olduğunda bu savunmanın kabul edilmeyeceği ifade edilmelidir. Zira aksinin kabulü, tüm zararın zarar gören kişinin üzerinde bırakılması ve zararın tazmininin imkansız kılınması anlamına gelir. Bu nedenle ortak nedensellik söz konusu olduğunda, zarar veren kişilerin söz konusu zarardan müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmektedir.
BK m. 61 uyarınca “Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.” İşte birden çok kişinin bir zarara birlikte sebep oldukları durumda, kişilerin ortak iradesi bulunmasa da bu zarardan müteselsilen sorumlu oldukları kabul edilmelidir. Bu nedenle (F)’nin bu savunması yerinde değildir.
2. (İ) ile (M) arasındaki zamanaşımı anlaşması geçerli midir?
(İ)’nin sorumluluğu bir haksız fiil sorumluluğu olup, BK m. 72 uyarınca 2 ve 10 yıllık zamanaşımına tâbidir. BK m. 72/1 uyarınca “Tazminat istemi, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her hâlde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrar. Ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımı uygulanır.”
(İ) ve (M), (M)’nin haksız fiil talebinin 2 yıl sonra değil, 5 yıl sonra zamanaşımına uğrayacağı konusunda bir sözleşme yapmıştır. Zamanaşımının düzenlendiği hükümler arasında yer alan ve sürelerin kesinliği başlıklı BK m. 148 uyarınca “Bu ayırımda belirlenen zamanaşımı süreleri, sözleşmeyle değiştirilemez.” Bu hükmün karşıt anlamından, ilgili ayrımın dışında kalan zamanaşımı sürelerinin değiştirilebileceği (kısaltılıp uzatılabileceği) anlaşılmaktadır.BK m. 72, zamanaşımının düzenlendiği ikinci ayrımda (BK m. 146 vd.) yer almadığı için, haksız fiile ilişkin zamanaşımı süresinin emredici olmadığı ve (İ) ve (M) arasındaki bu sözleşmenin geçerli olduğu kabul edilmelidir. Ancak tarafların zamanaşımı süresinin uzatılmasına ilişkin anlaşmanın en fazla on yıllık süre için yapılabileceğinin kabul edildiği belirtilmelidir.
3. Zararın gerçekleşmesinden 3 yıl sonra (M)’nin diğer fabrikanın sahibi (F)’ye karşı tazminat davası açması durumunda, (F)’nin zamanaşımı savunmasını ileri sürmesi mümkün müdür?
(İ)’nin yaptığı zamanaşımı anlaşması, zarar gören (M)’nin kendisine karşı tazminat talebini 2 yerine 5 yıl boyunca ileri sürebilmesine ilişkindir. Başka bir deyişle bu sözleşme zarar gören (M)’nin yararına olan ve borçlu (İ)’nin borç ilişkisindeki durumunu bir nevi “ağırlaştıran” bir sözleşmedir. (İ)’nin yaptığı bu sözleşmenin (F)’nin hukuki durumunu etkileyip etkilemediği değerlendirilirken BK m. 165 hükmü yol gösterici olacaktır. İlgili hüküm uyarınca “Kanun veya sözleşmede aksi belirtilmedikçe, borçlulardan biri kendi davranışlarıyla diğer borçluların durumunu ağırlaştıramaz.” Müteselsil borçlulardan biri, somut olayda olduğu gibi zamanaşımı süresini uzatarak veya kanuni orandan yüksek bir temerrüt faizi kararlaştırarak, ortak defilerin ileri sürülmesinden feragat ederek ancak kendi durumunu ağırlaştırabilir.Bu yöndeki anlaşmaların diğer müteselsil borçluların durumunu ağırlaştırması kanun koyucu tarafından kabul edilmemiştir. Bu nedenle zararın ve tazminat yükümlüsünün öğrenildiği tarihten itibaren 3 yılın geçmiş olması durumunda, diğer müteselsil borçlu (F)’nin zamanaşımı savunmasını ileri sürerek borcu ödemekten kaçınması mümkündür.