OLAY
(İ), inşaat sektörüne kısa zaman önce atılmış olmasına rağmen yaptığı kötü anlaşmalar…
İşleri gittikçe kötüye giden (İ)’nin bir diğer borçlusu olan (C) de 150.000 TL’lik…
SORULAR/CEVAPLAR
1) (T)’nin düzenlediği bu senetten bir borç doğmuş mudur? (İ)’nin (T)’den 205.000 TL alacağı olduğu ve senedin bu borca ilişkin olarak verildiği varsayımında (T)’nin vermiş olduğu senedin geçerliliğine ilişkin yanıtınız değişir mi?
Bir borcun sebebi çok çeşitli olabilir. Bu sebeplerin en tipik örnekleri alacak sebebi (causa credendi), ifa sebebi (causa solvendi) ve bağışlama sebebi (causa donandi) olmakla birlikte, borcun sebebini teşkil eden hususlar bunlarla sınırlı değildir.Bununla birlikte, kişilerin yüklendikleri borcun sebebini belirtmeksizin bu borcu tanımaları, buna bir senette yer vermeleri pekala mümkündür. Örneğin bir satım sözleşmesinde alıcının borcunu tanıması (ikrar etmesi), bunun alacak sebebiyle olduğunun ayrıca belirtilmesine gerek kalmaksızın geçerlidir. Başka bir ifadeyle alıcının, satıcıya belirli bir miktarda borcu olduğunu belirtmesi yeterli olmakta, bu borcunun tarafların arasındaki söz gelimi arpa satımına ilişkin sözleşmeden kaynaklandığını ayrıca belirtmesine gerek bulunmamaktadır. Bu husus, Borçlar Kanunu’nun 18. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir: “Borcun sebebini içermemiş olsa bile borç tanıması geçerlidir.” Örneğin “(Ü)’ye 5.000 TL borcum bulunmaktadır.” şeklinde düzenlenmiş bir sözleşmenin (karşı tarafın da kabul etmesiyle) geçerli bir borç doğuracağı ifade edilmelidir.
Olayda (T), (İ)’ye bir borcu olmadığı halde bir yazılı borç tanıması vermiştir. Soyut borç tanıması bir sözleşmedir, bu niteliğiyle tek taraflı bir hukuki işlemden ayrılır.Bu nedenle her sözleşmede olduğu gibi, sebebi gösterilmeyen borç tanımasında da tarafların karşılıklı ve birbirine uygun irade beyanlarının mevcut olması gerekir (BK m. 1). Olayda tarafların bu borç tanımasını akdetmesinin nedeni, (T)’nin gerçekten (İ)’ye karşı bir borç üstlenmesi olmayıp, bir hatır senedi düzenlenmesidir. Başka bir deyişle taraflar, bu senedin düzenlenmesi sonucunda bir borç doğmayacağı konusunda mutabıktır. Tarafların iradeleri ilgili senetten borç doğmaması yönünde olduğu için (T) aleyhine doğmuş bir borçtan bahsetmek şu aşamada mümkün değildir.
Buna karşılık, (İ)’nin (T)’den 205.000 TL alacağı olduğu ve senedin de buna ilişkin olarak verildiği varsayımında, taraf iradeleri bu yönde olacağı için bu borç tanımasının geçerli olacağı kuşkusuzdur. Zira tarafların iradesi, BK m. 18’de de izin verildiği üzere, sebebi gösterilmeden bir borç tanıması sözleşmesi yapılması yönündedir.
2) (İ)’nin 205.000 TL’lik bu senedi (B)’ye vermediği, bunun yerine bu senedi (T)’ye karşı ileri sürerek 205.000 TL’nin kendisine ödenmesini talep ettiği varsayımında, (İ)’nin elinde buna karşı koymak için bir hukuki imkan var mıdır?
Bu varsayımda, aslında sadece bir hatır senedi niteliğinde olan, başka bir ifadeyle geçerli bir borç doğurmayan senedin (İ) tarafından (T)’ye karşı ileri sürüldüğü görülmektedir. BK m. 19’da “bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ... tarafların gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır” denmiştir. Bu hüküm uyarınca, tarafların gerçekten bir borç doğurmak amacıyla değil, göstermelik bir durum yaratmak için üzerinde anlaştıkları senet (borç tanıması) muvazaa nedeniyle geçersiz olacaktır. Daha önce de belirtildiği gibi muvazaa durumunda ne tür bir geçersizliğin söz konusu olacağı öğretide tartışmalı olup, bu geçersizliğin kesin hükümsüzlük veya yokluk olduğu yönünde görüşler mevcuttur.
Olayda taraflar, sadece göstermelik bir sözleşme üzerinde anlaşmış oldukları için adi/mutlak muvazaadan bahsedilir. Başka bir deyişle tarafların bu göstermelik sözleşmenin arkasında gizledikleri başka bir sözleşme mevcut değildir. Muvazaayı, hakkın kötüye kullanılması durumu saklı kalmak üzere, işlemin tarafının ileri sürebilmesi kural olarak mümkündür ancak yazılı veya resmi şekilde yapılmış bir sözleşmenin muvazaalı olduğu iddia ediliyorsa, bunun yazılı delille ispat edilmesi gerekmektedir.Bununla birlikte muvazaanın ilgili üçüncü kişiler tarafından ileri sürülmesi ve bunun sadece yazılı delil değil, her türlü delille (tanık dahil) ispat edilmesi mümkündür.
Olayda muvazaalı olan sözleşme, yazılı borç tanımasıdır. (T)’nin bu işlemin muvazaalı olduğunu ileri sürmesi mümkün olduğu gibi, bu iddiasını HMK m. 201 uyarınca yazılı bir delille kanıtlaması gerekmektedir. (T)’nin bu ispat şartını yerine getirmesi koşuluyla, kendisine (İ) tarafından yöneltilen takibe karşı koyması mümkün olacaktır.