Aşağıdaki olaylarda ele alınan durumları miras hukuku bakımından değerlendiriniz. …
SORULAR/CEVAPLAR
1) Ünlü oyuncu Bay (A), katıldığı bir radyo programında arasında kan bağı olsun olmasın hiç kimseye mirasçı olmak istemediğini çok kesin bir şekilde dile getirmiştir.
Mirasçı, mirasbırakanın ölümüyle mirasa konan kişidir. Miras hakkı, Medeni Kanun yanında, herkesin mülkiyet hakkının yanısıra miras hakkına sahip olduğunu vurgulayan Anayasa’nın 35. maddesi ile de güvence altına alınmıştır. Mirasçının miras alma hakkı, daha çok ailenin korunması ilkesine dayandırılmaktadır.(1)
Hemen belirtmek gerekir ki, “ölüm olayı olmadan mirasçılık olmaz (Erst sterben heisst erben!)” ilkesi/doğal kuralı uyarınca, mirasbırakan yaşadığı/sağ olduğu sürece yasal ve iradi mirasçılarının hukuken korunan bir hakkı yoktur.(2) Bu nedenle, mirasbırakan henüz sağ iken, diğer deyişle ölüm olayı gerçekleşmeden önce, olası mirasçıların mirasa kavuşma beklentisi hukuken korunup güvence altına alınmış değildir.(3)
Öte yandan, hak ehliyetine sahip olan ve mirasbırakanın ölümü anında sağ olan herkes mirasçılık ehliyetine sahiptir.(4) Bu itibarla, mirasbırakandan bir saniye dahi olsa daha uzun yaşamak, mirasçılığın ilk şartıdır (MK m.580).
Somut olayda Bay (A)’nın kimseye mirasçı olmak istemediğine ilişkin beyanını yukarıda anılan bilgiler ışığında değerlendirecek olursak, Bay (A)’nın, iradi veya yasal mirasçısı olabileceği bir kimsenin ölümünden önce halihazırda hukuken korunan bir miras hakkı zaten yoktur. Kaldı ki, Bay (A)’nın, iradi veya yasal mirasçısı olabileceği kişilerin ölümü anında sağ olup olmayacağı da önceden bilinemez.
Bay (A)’nın bu beyanı olsa olsa bir mirastan feragat olarak değerlendirilebilirdi. Ne var ki, hukukumuzda tek yanlı mirastan feragat olamaz. Mirastan feragat sözleşmesi, mirasbırakan ile mirasçı arasında yapılan ve mirasçının hakkından feragat etmesine yönelik iki taraflı bir hukuki işlem, bir sözleşmedir.(5) Bu itibarla Bay (A)’nın tek taraflı bu beyanı hukuken bir ivazsız mirastan feragat olarak da nitelendirilemez.
2) “…Mahkemece, Hazine'nin taşınmazda mülkiyet edindiği 15.2.2007 tarihinde geçerli olan mevzuata göre gaiplik kararı ile birlikte mirasın Devlete geçtiği, gayri ... vakıflardan taviz bedeli istenemeyeceği, 2008 yılındaki kanun değişikliklerine dayanan talebin yerinde olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir…” (Yargıtay Kararı - 1. HD., E. 2013/12503, K. 2013/16809, T. 27.11.2013)
MK m.32 uyarınca ölüm tehlikesi içinde kaybolan veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamayan bir kimsenin ölümü hakkında kuvvetli olasılık varsa, hakları bu ölüme bağlı olanların başvurusu üzerine mahkeme bu kişinin gaipliğine karar verebilir. Bir gerçek kişi hakkında gaiplik kararı alınması o kişinin ölümüne dair bir karine teşkil eder, diğer deyişle, aksi ispat olununcaya kadar bu kişi ölmüş sayılır (MK m.35).
Hakkında mahkemece gaiplik kararı verilen kişi, ölmüş sayılacağına göre, bu karar aynı zamanda gaibin mirasının açılması sonucunu da doğurur. MK m.35, f.2 uyarınca gaiplik kararı, ölüm tehlikesinin gerçekleştiği veya son haberin alındığı günden itibaren hüküm doğurduğundan mirasın da bu anda açıldığı kabul edilir. Bu nedenle, hakkında gaiplik kararı verilen kişiye kimlerin mirasçı olacağının ve terekenin tespitinde gaiplik kararının hüküm doğurmaya başlama anı önem arz eder.
Yukarıda söz edildiği gibi, ölüm karinesinden farklı olarak gaiplikte gaibin ölümü kesin olmadığından, gaip her an ortaya çıkabileceğinden veya yaşadığı anlaşılabileceğinden, gaibin terekesindeki malların mirasçılara ve vasiyet alacaklılarına tesliminde onlar tarafından teminat gösterilmesi aranmıştır (MK m.584). Buna göre, hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimsenin mirasçıları veya mirasında hak sahibi olan kişiler, tereke malları kendilerine teslim edilmeden önce bu malları ileride ortaya çıkabilecek üstün hak sahiplerine veya gaibin kendisine geri vereceklerine ilişkin güvence göstermek zorundadırlar.
Bu güvence, ölüm tehlikesi içinde kaybolma durumunda beş yıl, uzun zamandan beri haber alınamama durumunda onbeş yıl ve her hâlde en çok gaibin yüz yaşına varmasına kadar geçecek süre için gösterilir.
Yargılamaya konu olayda, hakkında gaiplik kararı verilen kişinin mirası, başka yasal veya iradi mirasçısı bulunmadığından MK m.501 uyarınca Devlet’e kalmıştır.
3) Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan “Türk Kültür ve Değerlerini Koruma Derneği”, gazeteye en ön sayfadan verdiği tam sayfalık bir ilan ile tüm mirasını Türkiye çapında lösemili çocuklar yararına çalışan dernek ve kuruluşlara bıraktığını duyurmuştur.