Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

I.BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvurucu, Büyüknacar Belediye Başkanlığı (Belediye) aleyhine açtığı iş akdinin feshinden kaynaklanan tazminat ve alacak davası sonunda hükmedilen bedellerin ödenmediğini, Belediye aleyhine yaptığı icra takibinin sonuçsuz kaldığını belirterek, çalışma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüş, tazminat talep etmiştir.

II.BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru, 20/5/2013 tarihinde Adana 1. İdare Mahkemesi vasıtasıyla yapılmıştır. İdari yönden yapılan ön incelemede başvurunun Komisyona sunulmasına engel bir durumun bulunmadığı tespit edilmiştir.

3. İkinci Bölüm Üçüncü Komisyonunca 28/10/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik incelemesi Bölüm tarafından yapılmak üzere, dosyanın Bölüme gönderilmesine karar verilmiştir.

4. Bölüm tarafından 14/11/2013 tarihinde, kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

5. Başvuru konusu olay ve olgular ile başvurunun bir örneği, görüş için Adalet Bakanlığına gönderilmiştir. Adalet Bakanlığının 27/12/2013 tarihli görüş yazısı başvurucuya tebliğ edilmiş, başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanlarını sunmamıştır.

III.OLAY VE OLGULAR

A.Olaylar

6. Başvuru formu ve ekleri ile başvuruya konu yargılama dosyası içeriğinden tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

7. Başvurucu, Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Büyüknacar Belediye Başkanlığında (Belediye) işçi olarak çalışmakta iken, Belediye Başkanlığınca 23/6/2009 tarihinde, işyerindeki verimi düştüğü gerekçesiyle başvurucunun iş akdi feshedilmiştir.

8. Başvurucu, 31/7/2009 tarihinde Belediye aleyhine Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı davada, iş akdinin haksız feshedildiğini ileri sürerek kıdem, ihbar, kötüniyet, iş güvencesi tazminatlarının tahsili ile diğer ücret alacaklarının ödenmesini talep etmiştir.

9. Mahkemece, 4/5/2010 tarih ve E.2009/551, K.2010/355 sayılı kararla başvurucunun yazı işleri müdürü olarak çalıştığı sırada 29 Mart yerel seçimlerinden sonra temizlik işine verildiği, akabinde de iş akdinin haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 20.779,00 TL kıdem tazminatının 23/6/2009 tarihinden itibaren en yüksek banka mevduat faizi ile birlikte, 2.480,80 TL ihbar tazminatının 100,00 TL'sinin dava tarihinden, 2.380,80 TL'sinin ıslah tarihi olan 22/3/2010 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, 1.075,00 TL yıllık izin ücretinin 100,00 TL'sinin dava tarihinden, 975,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte, 10.100,00 TL iş güvencesi tazminatının 100,00 TL'sinin dava tarihinden, 10.000,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren en yüksek işletme kredi faiziyle birlikte, 600,00 TL ilave tediye alacağının 100,00 TL'sinin dava tarihinden, 500,00 TL'sinin ıslah tarihinden itibaren en yüksek işletme kredi faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile başvurucuya verilmesine karar verilmiştir.

10. Başvurucu, 3/8/2010 tarihinde anılan Mahkeme kararına dayalı olarak Belediye aleyhine Adana 9. İcra Müdürlüğünün E.2010/10062 sayılı dosyasında, hükmedilen tazminat ve alacaklar ile yargılama gideri, vekalet ücreti ve işlemiş faiz toplamı olan 47.123,76 TL'nin faiziyle tahsili amacıyla ilâma dayalı icra takibi başlatmış ve Belediyeye icra emri gönderilmiştir.

11. Takibin kesinleşmesi sonucu başvurucunun talebi üzerine, Belediyenin Ziraat Bankasında bulunan ve İller Bankasından gelen alacaklarının bulunduğu hesaplarına haciz konulmuştur.

12.  Belediye, başvurucu aleyhine 12/11/2010 tarihinde Adana 2. İcra Hukuk Mahkemesinde açtığı şikâyet davasında, İller Bankasından gelen ödemeler üzerine haciz konulamayacağı iddiasıyla haczin kaldırılmasını talep etmiştir.

13. Mahkemece, 23/11/2010 tarih ve E.2010/1016, K.2010/996 sayılı kararla Belediyeye ait banka hesaplarında bulunan vergi, resim, harç ve İller Bankasından gelen payların nitelikleri gereğince haczedilemeyecekleri gerekçesiyle Ziraat Bankası Pazarcık Şubesinde Belediyeye ait hesapta bulunan 37.067,84 TL üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.

14. Temyiz üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/2/2012 tarih ve E.2012/20652, K.2012/4701 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.

15. Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla) verilen kararın temyizi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 25/2/2013 tarih ve E.2010/46966, K.2013/6641 sayılı ilâmıyla hüküm onanmıştır.

16. Karar, başvurucuya 19/4/2013 tarihinde tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu, 20/5/2013 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

18. Adana 9. İcra Müdürlüğü 15/12/2014 tarihli yazısında, 29/4/2014 tarihi itibarıyla toplam borcun 83.547,75 TL olduğunu, dosya kapsamında hiçbir ödeme yapılmadığını, icra dosyasının yenilenerek E.2013/7460 sayılı dosyasında takibin devam ettiğini bildirmiştir.

B.İlgili Hukuk

19. 10/12/2003 tarih ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun "Ödenemeyen giderler ve bütçeleştirilmiş borçlar" kenar başlıklı34. maddesinin birinci ve ikinci fıkraları şöyledir:

"Ödeme emri belgesine bağlandığı halde ödenemeyen tutarlar, bütçeye gider yazılarak emanet hesaplarına alınır ve buradan ödenir. Ancak, malın alındığı veya hizmetin yapıldığı malî yılı izleyen beşinci yılın sonuna kadar talep edilmeyen emanet hesaplarındaki tutarlar bütçeye gelir kaydedilir. Gelir kaydedilen tutarlar, mahkeme kararı üzerine ödenir.

Kamu idarelerinin nakit mevcudunun tüm ödemeleri karşılayamaması halinde giderler, muhasebe kayıtlarına alınma sırasına göre ödenir. Ancak, sırasıyla kanunları gereğince diğer kamu idarelerine ödenmesi gereken vergi, resim, harç, prim, fon kesintisi, pay ve benzeri tutarlara, tarifeye bağlı ödemelere, ilama bağlı borçlara, ödenmemesi halinde gecikme cezası veya faiz gibi ek yük getirecek borçlara ve ödenmesi talep edilen emanet hesaplarındaki tutarlara öncelik verilir."

20. 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı mülga Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 443. maddesi şöyledir:

"Temyiz dava icrayı tehir etmez. Ancak müstedi indettemyiz haksız çıktığı takdirde mahkümun bihi eda ve teslim edeceğine dair kefaleti kaviye göstermek veyahut mahkümunbih olan nutuk ve eşyayı bir mevkii resmiye depozito etmek veya hasmı tarafından emval ve emlakı haczedilmiş olmak şartiyle Mahkemei Temyiz talep üzerine müstacelen icranın tehirine karar verebilir.

Müstedi Devlet ise veya müzahareti adliyeye nail olup da davanın ve hükmün mahiyetine ve ahvali saireye nazaran icranın tehiri icap ediyorsa bila teminat icranın tehirine karar verilebilir.

Nafaka hükümleri müstesnadır.

Gayrimenkule ve buna mütaallik aynı haklara ve aile ve şahsın hukukuna mütedair hükümler katiyet kesbetmedikçe icra olunamaz.

(Ek:12/6/1979-2248/9 md.) Hükmün kesinleştiği; ilamın altına veya arkasına yazılıp tarih ve mahkeme mührü konmak ve mahkeme başkanı veya hakimi tarafından imzalanmak suretiyle belirtilir."

21. 9/6/1932 tarih ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun "İcranın geri bırakılması için verilecek süre" kenar başlıklı 36. maddesi şöyledir:

"İlâma karşı istinaf veya temyiz yoluna başvuran borçlu, hükmolunan para veya eşyanın resmî bir mercie depo edildiğini ispat eder yahut hükmolunan para veya eşya kıymetinde icra mahkemesi tarafından kabul edilecek taşınır rehni veya esham veya tahvilât veya taşınmaz rehni veya muteber banka kefaleti gösterirse veya borçlunun hükmolunan para ve eşyayı karşılayacak malı mahcuz ise icranın geri bırakılması için bölge adliye mahkemesi veya Yargıtaydan karar alınmak üzere icra müdürü tarafından kendisine uygun bir süre verilir. Bu süre ancak zorunluluk hâlinde uzatılabilir.

Borçlu, Devlet veya adlî yardımdan yararlanan bir kimse ise teminat gösterme zorunluluğu yoktur.

."

22. 2004 sayılı Kanun'un "Haczi Caiz Olmıyan Mallar ve Haklar" kenar başlıklı 82. maddesinin 1.fıkrası şöyledir:

"Aşağıdaki şeyler haczolunamaz:

1. Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar,

."

23. 3/7/2005 tarih ve 5393 sayılı Belediye Kanunu'nun "Belediyenin yetkileri ve imtiyazları" kenar başlıklı 15. maddesinin sekizinci fıkrası şöyledir:

"Belediyenin proje karşılığı borçlanma yoluyla elde ettiği gelirleri, şartlı bağışlar ve kamu hizmetlerinde fiilen kullanılan malları ile belediye tarafından tahsil edilen vergi, resim ve harç gelirleri haczedilemez."

IV.İNCELEME VE GEREKÇE

24. Mahkemenin 25/2/2015 tarihinde yapmış olduğu toplantıda, başvurucunun 20/5/2013 tarih ve 2013/3457 numaralı bireysel başvurusu incelenip gereği düşünüldü:

A. Başvurucunun İddiaları

25. Başvurucu, Büyüknacar Belediye Başkanlığınca iş akdinin haksız olarak feshedildiğini, tazminat ve işçi alacaklarının tahsili amacıyla açtığı dava sonunda tazminat ve işçi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verildiğini, karar gereği alacağın tahsili amacıyla Adana 9. İcra Müdürlüğünde yaptığı icra takibine rağmen tazminat ve alacaklarının ödenmediğini, Belediyenin hesapları üzerine konulan haczin de kaldırıldığını, Belediyenin kamu mallarının haczedilmezliğine dayalı kanun hükümlerine dayanarak ödemeden kaçındığını belirterek, mülkiyet ve çalışma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

B. Değerlendirme

26. Başvuru dilekçesi ve ekleri incelendiğinde, başvurucunun, Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı dava sonunda tazminat ve işçi alacaklarının davalıdan tahsiline karar verildiği hâlde, Belediye tarafından icra takibine rağmen Mahkemece hükmedilen alacak ve tazminatlarının ödenmediği belirtilerek, çalışma ve mülkiyet haklarının ihlal edildiği ileri sürülmüştür. Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ihlal iddialarına ilişkin nitelendirmesi ile bağlı olmayıp hukuki nitelendirmeyi bizzat yapar. Bu kapsamda, başvurucunun iddialarının Mahkemece hükmedilen alacak ve tazminatların ödenmeyerek Mahkeme kararının yerine getirilmemesine yönelik olduğu anlaşılmış olup ihlal iddiaları mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlali iddiası kapsamında değerlendirilmiştir.

1.Kabul Edilebilirlik Yönünden

27. Başvurucunun, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik alacakları ve tazminatlarının ödenmemesiyle ilgili şikâyetleri açıkça dayanaktan yoksun olmadığı gibi, bu şikâyetler için diğer kabul edilemezlik nedenlerinden herhangi biri de bulunmamaktadır. Bu nedenle, başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

2. Esas Yönünden

28. Başvurucu, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik alacakları ve tazminatlarının ödenmediğini belirterek, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

29. Adalet Bakanlığı görüş yazısında, başvurucunun, kesinleşmiş ve infaz edilebilir mahkeme kararının infazının sağlanmadığına dair ihlal iddialarının, adil yargılanma ve mülkiyet haklarının ihlali iddiaları kapsamında değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.

30. Adalet Bakanlığının görüşüne karşı başvurucu beyanda bulunmamıştır.

31. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarih ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrası hükümlerine göre, Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için, kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa'da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye'nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle, Anayasa ve Sözleşme'nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

32. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrası şöyledir:

"Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."

33. Başvurucunun ihlal iddiaları, iki ayrı başlık altında değerlendirilmiştir.

34. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir."

35. Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı" kenar başlıklı 6. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamalar konusunda karar verecek olan, kanunla kurulmuş bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içinde, hakkaniyete uygun ve açık olarak görülmesini isteme hakkına sahiptir."

36. Sözleşme metni ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarından ortaya çıkan ve adil yargılanma hakkının somut görünümleri olan alt ilke ve haklar, Anayasa'nın 36. maddesinde yer verilen adil yargılanma hakkının da unsurlarıdır. Anayasa Mahkemesi de Anayasa'nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında, ilgili hükmü Sözleşme'nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle, Sözleşme'nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen ilke ve haklara, Anayasa'nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir (B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 38).

37. Anayasa'nın 36. maddesinde ifade edilen hak arama özgürlüğü, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biri olmakla birlikte aynı zamanda toplumsal barışı güçlendiren, bireyin adaleti bulma, hakkı olanı elde etme, haksızlığı önleme uğraşının da aracıdır. Hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, sadece yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunmada bulunma hakkını değil, yargılama sonunda hakkı olanı elde etmeyi de kapsayan bir haktır (AYM, E.2009/27, K.2010/9, K.T. 14/1/2010).

38. Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anılan maddeyle güvence altına alınan adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasa'nın, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına uyma zorunluluğunu, mahkeme kararlarının değiştirilemeyeceğini ve uygulanmasının geciktirilemeyeceğini ifade eden 138. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 57).

39. Yargı kararının geciktirilmeksizin uygulanması, Anayasa'nın 138. maddesinin dördüncü fıkrasında mahkemelerin bağımsızlığının bir parçası olarak görülmekte ve devlete yargı kararlarını değiştirmeden ve geciktirmeden uygulama yükümlülüğü getirilmektedir.

40. Sözleşme'nin adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinde açıkça kararların icrasından bahsedilmediği için AİHM, mahkemeye erişim hakkından yola çıkarak kararların icrası hakkını adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olarak kabul etmektedir. Mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne götürme ve aynı zamanda mahkemece verilen kararın uygulanmasını isteme haklarını da kapsar. Mahkeme kararlarının uygulanması, yargılama sürecini tamamlayan ve yargılamanın sonuç doğurmasını sağlayan bir unsurdur. Karar uygulanmazsa yargılamanın da bir anlamı olmayacaktır (bkz.Hornsby/Yunanistan, B. No: 18357/91, 19/3/1997, § 40).

41. Yargılama sonucunda mahkemenin bir karar vermiş olması yeterli değildir; ayrıca bu kararın etkili bir şekilde uygulanması da gerekir. Hukuk sisteminde, nihai mahkeme kararlarını, taraflardan birinin aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanamaz hale getiren düzenlemeler bulunması veya mahkeme kararlarının icrasının herhangi bir şekilde engellenmesi hallerinde, "mahkemeye erişim hakkı" da anlamını yitirir (B. No: 2012/144, 2/10/2013, § 28).

42. AİHM, kesinleşmiş ve bağlayıcı bir yargı kararının, lehine karar verilen tarafın zarar görmesine rağmen infaz edilmemesi durumunda, Sözleşme'nin 6. maddesinin teminat altına aldığı mahkemeye erişim hakkının bir anlam ifade etmeyeceğini vurgulamaktadır. Hangi yargı makamı verirse versin, bir yargı kararının veya hükmünün infaz edilmesi, 6. madde anlamında "dava"nın tamamlayıcı unsuru olarak değerlendirilmelidir (bkz.Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 34).

43. Davaya taraf olan kişinin etkin korunması ve hukuka uygunluğun sağlanması, idarenin kendisi hakkında verilebilecek nihai yargı kararlarına uymasını gerektirmektedir. Şayet idare, yargı kararını uygulamayı reddediyor veya ihmal ediyor ya da onu uygulamayı geciktiriyorsa, bu durumda davada taraf olan kişinin davanın safahatı süresince yararlandığı Sözleşme'nin 6. maddesinde öngörülen teminatlar, her türlü varlık nedenini kaybetmektedir (bkz.F1 ve F2 Holding A.Ş /Türkiye, B. No:6334/05, 23/10/2012, § 115).

44. AİHM, Sözleşme'nin 6. maddesi kapsamında bir yargı yerine ulaşma hakkının, sadece teorik olarak bu hakkın tanınmasını değil, aynı zamanda o yargı yerinden alınan nihai kararın icrasına yönelik meşru bir beklentiyi de koruduğunu kabul etmiştir (bkz.Apostol/Gürcistan, B. No:40765/02, 28/2/2007, § 54).

45. Öte yandan Devlet, bir kurumu aleyhinde verilen nihai ve bağlayıcı mahkeme kararıyla ortaya konulan borcunu ifa etmemek için ekonomik kaynak yokluğunu mazeret olarak ileri süremez (bkz.Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 35).

46. Devlet aleyhine birey lehine verilmiş olan nihai bir kararın söz konusu olduğu durumlarda, birey ayrı bir icra takibi yapmaya zorlanamaz (bkz.Manushaqe Puto ve Diğerleri/Arnavutluk, B. No: 604/07, 34770/09, 43628/07, 31/7/2012, § 71).

47. Anayasanın 138. maddesi metninde mahkeme kararlarına uyma, bu kararları değiştirmeksizin yerine getirme hususunda yasama ve yürütme organları ile idare makamları lehine herhangi bir istisna hükmüne yer verilmemiştir. Yargı kararlarının ilgili kamu otoritelerince zamanında yerine getirilmediği bir devlette, bireylerin yargı kararıyla kendilerine sağlanan hak ve özgürlükleri tam anlamıyla kullanabilmeleri mümkün olmaz. Dolayısıyla devlet, yargı kararlarının zamanında icra edilmesini sağlayarak bireyler aleyhine oluşabilecek hak kayıplarını engellemekle ve bu yolla bireylerin kamu otoritelerine ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını korumakla yükümlüdür. Bu sebeple hukukun üstünlüğünün geçerli olduğu bir devlette, bireylerin kamu otoritesi ve hukuk sistemine olan güven ve saygılarını koruma adına vazgeçilemez bir görev ifa eden yargı kararlarının zamanında icra edilmeyerek, sonuçsuz bırakılması kabul edilemez (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 61).

48. Anayasa'nın 138. maddesinin son fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin uygulanması yükümlülüğü, hukukun genel ilkelerinden biri olarak da kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir. Çünkü bir hukuk sisteminde yargının verdiği ve bağlayıcı olan kesin hüküm, zarar gören taraflardan biri açısından işlevsiz duruma getirilmişse, adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerin bir anlamı kalmayacaktır (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 65).

49. Yargı kararlarının icrasındaki gecikmenin başvurucunun adil yargılanma hakkına bir müdahale olduğu kabul edilmekle beraber, kararların icrasında ne kadar süreli bir gecikmenin hak ihlali sayılacağının, davanın konusu, dava konusu bir alacağın veya tazminatın ödenmesiyse alacak veya tazminatın mahiyeti, başvurucunun kararın icrasındaki menfaati, yargı kararının icrasının başvurucu için önemi, ödeme ile sorumlu idarenin bütçe imkânları ve ödeme konusundaki tutumu, alacak veya tazminatın ödemenin gecikmesi nedeniyle değer kaybedip kaybetmediği, davanın kararın icra safhasıyla beraber toplam süresi ile kararın icrasında geçen süre gibi somut davanın koşullarına göre incelenmesi gerekir (B. No: 2013/1752, 26/6/2014, § 66).

50.  Nitekim AİHM, mahkeme tarafından verilen hükmün yerine getirilmesini, Sözleşme'nin 6. maddesi bakımından yargılamanın bütünleyici bir parçası olarak görmekte ve yargılamanın uzunluğuyla ilgili davalarda da incelemektedir (Bkz., Di Pede/İtalya, B. No: 15797/89, 26/9/1996, §§ 20-24).

51. Başvuru konusu olayda, iş akdinin haksız feshedildiği iddiasıyla Belediye aleyhine açılan dava sonucunda işçilik alacaklarının ve tazminatlarının tahsiline karar verilmiş olup, bu sorunun çözümüne yönelik olarak yürütülen somut yargılama faaliyetinin, medeni hak ve yükümlülükleri konu alan bir yargılama olduğunda kuşku bulunmamaktadır.

52. Başvurucu, Büyüknacar Belediye Başkanlığı aleyhine Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde (İş Mahkemesi sıfatıyla) açtığı dava sonunda işçilik alacakları ve tazminatlarının Belediyeden tahsiline karar verildiğini, Mahkeme kararlarının icrası amacıyla Adana 9. İcra Müdürlüğünde başlattığı ilama dayalı icra takibine rağmen hükmedilen alacak ve tazminatların ödenmediğini, Belediyenin kamu mallarının haczedilmezliğine ilişkin kanun hükümlerine dayanarak ödemeden kaçındığını belirterek, adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

53. Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi sıfatıyla), başvurucu lehine verilen kararın icra edilebilir olmasına ve başvurucunun hukuk sisteminde düzenlenen tüm başvuru yollarını kullanmasına rağmen, Mahkeme kararıyla hükmedilen işçilik alacakları ve tazminatları herhangi bir sebep gösterilmeden İdare tarafından ödenmemiş ve bu şekilde Mahkeme kararı başvurucu aleyhine sonuç doğuracak şekilde uygulanmamıştır.

54. İş mahkemelerinin görevi 30/1/1950 tarih ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan maddede, işçiyle işveren veya işveren vekili arasında iş akdinden veya İş Kanunu'na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıklarının iş mahkemelerinde çözümleneceği hüküm altına alınmıştır.

55. Bu şekilde kanun koyucu, iş hukukunun çalışanı koruyucu niteliğini ve iş davalarının özelliklerini dikkate alarak genel mahkemelerin dışında özel bir iş yargılaması sistemi oluşturmuş ve iş davalarının, konunun uzmanı mahkemelerce mümkün olduğunca hızlı, basit ve ucuz bir biçimde sonuçlandırılmasını amaçlamıştır (B. No: 2013/4701, 23/1/2013, § 47).

56. İş akdine dayalı olarak açılan alacak ve tazminat davasında derhal bir yargı kararı verilmesinde ve kararın gecikmeksizin icra edilmesinde, çalışanın önemli bir kişisel yararı bulunmaktadır. Bu nedenle iş uyuşmazlıklarının ivedilikle çözülmesi ve verilen kararların derhal yerine getirilmesi hususunda yargı organlarının ve aleyhine karar verilen Devlet kurumlarının özel bir itina göstermesi gerekir.

57. 1086 sayılı mülga Kanun'un 443. maddesi ile 2004 sayılı Kanun'un 36. maddesine göre parasal bir alacağın tahsiline yönelik kararın icrası için hükmün kesinleşmesi şartı aranmadığı gibi, başvuru konusu olayda Belediye tarafından tehiri icra talebinde de bulunulmadığı anlaşılmaktadır.

58. Hukuka aykırı olarak işçinin iş akdine son veren idarenin, işçilik alacakları veya tazminatlarının tahsiline ilişkin mahkeme kararını makul sürede uygulamaması ya da icra etmemesi adil yargılanma hakkının ihlali niteliğindedir. Somut olayda başvurucu lehine verilen Mahkeme kararı, başvurucunun bu kararın icrası için gerekli tüm girişimlerde bulunmasına rağmen Belediye tarafından gerekçe gösterilmeksizin 3/8/2010 icra takip tarihinden itibaren dört yılı aşkın süre boyunca yerine getirilmemiştir. Anılan kararın niteliği dikkate alındığında bu sürenin makul olmadığı açıktır.

59. Belediyenin, aleyhine verilen, infaz edilebilir yargı kararının infazını sağlamak için gerekli tedbirleri almamakla başvurucunun mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği ve dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesini etkili sonuçları bakımından konusuz bıraktığı anlaşılmış olup, başvurucunun adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

60. Anayasa'nın "Mülkiyet hakkı" kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:

"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.

Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.

Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."

61. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün "Mülkiyetin korunması" kenar başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

"Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.

Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez"

62. Anayasa'nın 35. maddesi ve Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi paralel düzenlemelerle mülkiyet hakkına yer vermiştir.

63. Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesi üç temel kuraldan oluşmaktadır. Birinci kural, genel olarak mülkiyetten barışçıl yararlanma veya mülkiyete saygı ilkesidir. Bu husus, birinci fıkranın ilk cümlesinde düzenlenmiştir. İkinci kural mülkiyetten yoksun bırakmayı düzenler ve bunu belirli koşullara bağlı kılar. Bu da aynı fıkranın ikinci cümlesinde düzenlenmiştir. Devletlerin kamu yararına uygun olarak ve bu amacın gerektirdiği ölçüde yasaların uygulanması yoluyla mülkiyetin kullanımını kontrol etme yetkisini tanıyan üçüncü kural ise, ikinci fıkrada yer almaktadır (bkz.Sporrong ve Lönnroth/İsveç, B. No: 7151/75, 7152/75, 23/9/1982, § 61).

64. Anayasa'nın 35. maddesi de Sözleşme'ye Ek 1 No.lu Protokol'ün 1. maddesindeki düzenlemeye paralel şekilde, birinci fıkrasında mülkiyet hakkını tanımış, ikinci ve üçüncü fıkralarında ise mülkiyet hakkının sınırlandırılması ve bu sınırlandırmanın ölçütü belirtilmiştir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 59).

65. AİHM, yargı kararlarının icrasının gecikmesini, "mülkten barışçıl yararlanma" hakkına müdahale olarak kabul etmektedir (bkz.Burdov /Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).

66. Bu kapsamda öncelikle mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olabilecek malvarlığı değerlerinin belirlenmesi gerekir. Anayasa'nın 35. maddesi ile 1 No.lu Ek Protokol'ün 1. maddesinin koruma alanı içinde yer alan menfaatlerin kapsamına, mevcut bir mülk girebileceği gibi kesin bir şekilde tanımlanmış alacak hakları da girebilir (AYM, E.2000/42, K.2001/361, K.T. 10/12/2001; AYM, E.2006/142, K.2008/148, K.T. 24/9/2008).

67. Bir mahkeme hükmünden doğan alacak, icra edilebilir olduğunun kanıtlanması durumunda mal ve mülk olarak kabul edilebilir (bkz.Burdov/Rusya, B. No:59498/00, 7/5/2002, § 40).İş akdi haksız olarak feshedilen işçi tarafından açılan dava sonunda, işçilik alacaklarının ve tazminatlarının ödenmesine yönelik mahkeme kararının icra edilebilir olduğunda şüphe bulunmamaktadır.

68. AİHM, demokratik bir toplumda hukukun üstünlüğü ilkesine atıfla, alacak hakkı bulunduğunu gösteren yargı kararlarının uygulanmaması nedeniyle mülkiyet hakkının da ihlal edildiğini kabul etmektedir (bkz.F1 ve F2 Holding A.Ş./Türkiye, B. No:6334/05, 23/10/2012, § 155).

69. Öte yandan, Sözleşme'nin 6. maddesi ile Protokol'ün 1. maddesi, devlete, yargı kararlarının uygulanması bakımından etkili bir sistem kurma yükümlülüğü getirmektedir (bkz. Fuklev/Ukrayna, B.No: 71186/01, 30/11/2005, § 84).Bir mahkeme kararını uygulamakla görevli kamu makamları, bu kararın uygulanmasını engellemekte ya da kararın uygulanması için gerekli özeni göstermemekteyse bu durum Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinin ihlali anlamına gelir (B. No: 2013/711, 3/4/2014, § 66).

70. Başvuru konusu olayda Mahkemece, iş akdine haksız olarak son verilen işçinin açtığı dava sonunda işçilik alacakları ve tazminatların Belediyeden tahsiline karar verilmiş olup, hüküm altına alınan alacak ve tazminatlar, başvurucunun alacak hakkı olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla mahkeme kararına dayalı bu alacaklar "mülkiyet" hakkı kapsamında değerlendirilmelidir.

71. "İyi yönetim" ilkesi, kamu yararı kapsamında bir konu söz konusu olduğunda, kamu otoritelerinin, uygun zamanda, uygun yöntemle ve herşeyden önce tutarlı olarak hareket etmelerini gerektirir (bkz.Krstic/Sırbistan, B. No: 45394/06, 10/12/2013, § 78).

72. 2004 sayılı Kanun'un 82. maddesinin 1. fıkrasına göre, "Devlet malları ile mahsus kanunlarında haczi caiz olmadığı gösterilen mallar haczedilemez." Bu kuralın amacı, idarelerin yerine getirmekle görevli oldukları kamu hizmetlerinin yürütülebilmesi için gerekli olan kaynaklarının korunmasıdır. Toplumsal yaşamın sürekli, düzenli ve sistemli bir şekilde sürdürülebilmesi için zorunlu olan kamu hizmetlerinin kesintisiz bir biçimde yürütülmesi, idarelerin belli ayni ve nakdi varlıklara sahip olmalarına bağlıdır. İdarelerin, kamu hizmetlerini yerine getirmek için ihtiyaç duyduğu malların haczedilmesi halinde bu hizmetlerin aksayacağı ya da hiç yerine getirilemeyeceği açıktır. İdarelerin mal, hak ve alacaklarının haczedilememesi nedeniyle bireyler alacak ve tazminatlarını daha geç tahsil edebileceklerse de bu gecikme için kanuni faiz ödenmesiyle kamu yararı ile birey hakları arasında makul bir denge kurulmaya çalışılmıştır. Bu nedenle kamu hizmetlerinin aksatılmadan yerine getirilmesini güvence altına almak amacıyla birey haklarına getirilen bu sınırlamanın ölçüsüz olduğu söylenemez (AYM, E.2010/83, K.2012/169, K.T. 1/11/2012).

73. Ancak idarelerin, mal, hak ve alacaklarının haczedilememesi kuralının arkasına sığınarak mahkeme kararıyla hükmedilen alacak ve tazminatları ödemekten imtina etmeleri, kamu yararı ile kişi hakları arasındaki dengeyi kişilerin zararına olacak şekilde bozabilir. Bu durum, mahkeme kararıyla hükmedilen alacak ve tazminatları ödenmeyen kişi yönünden mülkiyet hakkının ihlali niteliğinde kabul edilir.

74. Başvuru konusu olayda, başvurucunun, iş akdinin Belediye tarafından feshedilmesi üzerine, 31/7/2009 tarihinde Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesinde açtığı dava sonucunda verilen 4/5/2010 tarihli karar, Yargıtay 9. Hukuk Dairesince onanarak 25/2/2013 tarihinde kesinleşmiştir. Başvurucu anılan karara dayalı olarak Belediye aleyhine 3/8/2010 tarihinde Adana 9. İcra Müdürlüğünde icra takibi başlatmıştır.

75. Takibin kesinleşmesi sonucu başvurucunun talebi üzerine borçlu Belediyenin, Ziraat Bankası Pazarcık Şubesindeki hesaplarına haciz konulmuştur.

76. Borçlu Belediye, haczin usulsüz olduğu iddiasıyla Adana 2. İcra Hukuk Mahkemesinde haczedilmezlik şikâyeti davası açmış ve Mahkemece 23/11/2010 tarihinde şikâyetin kabulüne, başvurucunun talebi üzerine konulan haczin kaldırılmasına karar verilmiştir. Kararın temyizi sonucu, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 22/2/2012 tarihli ilâmıyla hüküm onanmıştır.

77. Başvurucunun, Mahkeme kararına dayalı olarak 3/8/2010 tarihinde borçlu Belediye aleyhine başlattığı ilâma dayalı icra takibinin halen devam ettiği, borçlu Belediye tarafından hiçbir ödeme yapılmadığı anlaşılmıştır.

78. Başvurucunun, Mahkeme kararına dayalı ve mülkiyet hakkı kapsamında kabul edilen alacaklarının tahsili amacıyla İdare aleyhine yaptığı icra takibinin uzun sürmesi ve alacağa ulaşmada bir belirsizlik bulunması, Mahkemece verilen kararı, etkili sonuçları bakımından konusuz bırakmıştır.

79. Açıklanan gerekçelerle; Mahkemece hükmedilen işçilik alacakları ve tazminatların Belediye tarafından ödenmemesi nedeniyle başvurucunun, Anayasa'nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

3. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

80. Başvurucu, Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince verilen kararda belirtilen tazminat miktarları ile Belediye tarafından yapılan iş değişikliğinden kaynaklanan 70.000,00 TL maddi tazminatın ödenmesini talep etmiştir.

81. Adalet Bakanlığı görüşünde, başvurucunun tazminat talebi konusunda değerlendirme yapılmamıştır.

82. 6216 sayılı Kanun'un "Kararlar" kenar başlıklı 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:

"Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir."

83. Başvurucunun maruz kaldığı zarar, Derece Mahkemesinin nihai kararı verdiği tarihte alması gereken alacak ve tazminatların ödenmemesiyle ilişkilidir. Başvurucunun, Mahkeme kararının icrasına başladığı 3/8/2010 tarihinden itibaren Anayasa Mahkemesince karar verildiği tarihe kadar 4 yıl 4 aydır süren icra safhasının makul olmadığı ve başvurucunun mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlal edildiği belirlenmişse de başvurucunun yalnızca maddi tazminat talebinde bulunduğu anlaşılmıştır.

84. Başvuru konusu olayda, Mahkeme kararıyla hükmedilen alacak ve tazminatların ödenmemesi nedeniyle Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinin ihlal edildiği tespit edilmiş olmakla beraber, başvurucunun maddi tazminat talebinin, Mahkeme kararıyla hüküm altına alınan işçilik alacakları ve tazminatlarının ödenmemesi ile Belediye tarafından yapılan iş değişikliğinden kaynaklandığı, faiz kaybı veya manevi tazminat talebinin olmadığı belirlenmiştir.

85. Başvurucunun talep ettiği maddi tazminatın Pazarcık Asliye Hukuk Mahkemesince hüküm altına alındığı, dolayısıyla aynı konuda yeniden maddi tazminata hükmedilmesinin mümkün olmadığı dikkate alınarak, maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekir.

86. Başvurucu tarafından yapılan ve dosyadaki belgeler uyarınca tespit edilen 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

87. Başvuruya konu yargılama sonunda verilen kararın icra edilmediği ve bu hususun başvurucunun mülkiyet ve adil yargılanma haklarını ihlal ettiği gözetilerek, hukuka, adalete ve mahkemeye güven ilkesinin gördüğü zararın devam etmesinin önlenmesi amacıyla, Mahkeme kararlarının mümkün olan en kısa sürede yerine getirilmesini teminen, kararın bir örneğinin ilgili Belediyeye gönderilmesine karar verilmesi gerekir.

V. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Başvurucunun;

1. Mahkeme kararının yerine getirilmemesi sonucu alacak ve tazminatların ödenmemesiyle ilgili ihlal iddiasının KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

2. Anayasa'nın 35. ve 36. maddelerinde güvence altına alınan mülkiyet ve adil yargılanma haklarının İHLAL EDİLDİĞİNE,

B. Başvurucunun tazminata ilişkin taleplerinin REDDİNE,

C. Başvurucu tarafından yapılan 198,35 TL harç ve 1.500,00 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 1.698,35 TL yargılama giderinin BAŞVURUCUYA ÖDENMESİNE,

D. Ödemenin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına; ödemede gecikme olması halinde, bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal faiz uygulanmasına,

E. Kararın bir örneğinin Pazarcık Belediye Başkanlığına (kapatılan Büyüknacar Belediye Başkanlığı) gönderilmesine,

25/2/2015 tarihinde OY BİRLİĞİYLE karar verildi.