Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ:İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

TARİHİ:28/02/2024

NUMARASI:2023/770 2024/163

DAVANIN KONUSU:Yabancı mahkeme ilamının tenfizi

Taraflar arasında görülen yabancı mahkeme ilamının tenfizi davasının ilk derece mahkemesice yapılan yargılaması sonucunda davanın kabulüne dair verilen karara karşı, davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvrulması üzerine Dairemize gönderilmiş olan dava dosyası incelendi, gereği düşünüldü.

TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin Bakü'de inşaat ruhsatı kapsamında faaliyet gösteren tüzel kişi olup gerçek ve tüzel kişilere hizmet verdiğini, müvekkili şirket ile davalı ... A.Ş arasında düzenlenen 22/09/2020 tarihli, 20/025 sayılı alım satım sözleşmesi yapıldığını, işbu sözleşme kapsamında düzenlenen 22/09/2020 tarih ve ... numaralı faturaya istinaden davacı tarafından söz konusu metal yapı malzemeleri olan malların alımı için 400.000,00 USD ödenmesine rağmen malların davalı tarafından teslim edilmediğini ve malların da iade edilmediğini, davalı taraftan olumlu dönüş alınamayınca Bakü Ticaret Mahkemesi'ne başvurularak alacak davası açıldığını, yapılan yargılama sonunda Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü Ticaret Mahkemesi'nin 18/07/2023 tarihli, c-2-2(113)-1823/2022 sayılı kararıyla, 400.000,00 USD ve müvekkilin ödemiş olduğu devlet harcı 575 Manat paranın davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine karar verildiğini, bu karara karşı davalı tarafından temyiz başvurusu yapıldığını, Bakü Temyiz Mahkemesi Ticaret Kurulu'nun 24/01/2023 tarihli, 2-2(103)-90/2023 sayılı kararıyla davalının karara karşı yapmış olduğu itiraz reddedilmiştir. Akabinde davalı tarafından itirazın reddi kararına karşı temyiz başvurusu yapılmadığından ilgili kararın 11/04/2023 tarihinde kesinleştiğini, müvekkilinin davalıdan alacaklı olduğununu yabancı mahkeme kararı ile sabit olduğunu, işbu kararın Türkiye'de icra edilebilme şartlarının somut davada gerçekleştiğini, 2002 tarihli "Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti arasında Hukuki ve Ticari Konularda Adli İşbirliği Anlaşması" 09/03/2004 tarihli ve 2004/6988 sayılı Kanunla onaylandığını, 23/03/2004 tarihli ve 25411 sayılı resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren İşbirliği anlaşması'nın 13.maddesine göre müvekkili şirketin MÖHUK 48/2 maddesi uyarınca teminat vermekle yükümlü olmadığını, yine işbirliği anlaşmasının 17.maddesine göre, Azerbaycan Cumhuriyeti Mahkemeleri tarafından verilen hukuki ve ticari konulardaki kararların Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri tarafından tanınacağı ve tenfiz edileceğinin açıkça kararlaştırıldığını belirterek davanın kabulü ile 400.000,00 USD ve 575 Manatın davalıdan tahsiline,Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü Ticaret Mahkemesi'nin 18/07/2022 tarihli, c-2-2(113)-1823/2022 sayılı kararının tanınmasını ve tenfizini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, savunmasında özetle; öncelikle davanın görev yönünden reddi gerektiğini, zira; MÖHUK m.51 uyarınca tenfiz davalarında Asliye Mahkemelerinin görevli olduğunu, tenfiz davası sırasında revizyon yasağı gereği Türk hâkiminin yabancı mahkeme kararını esastan incelemesi yasaklandığını, dolayısıyla tanıma ve tenfiz davasını gören mahkemenin uzmanlık alanının fark yaratmayacağı için her ne kadar tenfize konu yabancı ilamının, bir ticari dava mahiyetinde de olsa Asliye Ticaret Mahkemeleri’nin uzmanlık alanını ilgilendiren bir inceleme yapılmayacağı için tanıma ve tenfiz davalarında Asliye Hukuk Mahkemeleri görevli olduğunu, (ŞANLI, Cemal/ESEN Emre/ATAMAN-FİGANMEŞE İnci: Milletlerarası Özel Hukuk, 9. Bası, Beta Yayın, İstanbul 2021, s.735.). bu sebeplerle davanın görevsiz mahkemede açılması nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, Harçlar Kanunu12 m.4 uyarınca, “Yabancı bir mahkeme tarafından verilen ilamların tenfizi için açılacak davalardan, bu ilamlarda hükmolunmuş şeyin değeri, nevi ve mahiyetine göre (1) sayılı tarife gereğince harç alınır”. (1) sayılı Tarife III. Bölümü uyarınca ise “konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer üzerinden” belirli bir nispette harç alınacağı (nispi harç) alınacağı düzenlendiğini, bu sebeple davacı tarafından nispi harç yatırılmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmesini talep ettiğini, davacı tarafından MÖHUK m.53’te sayılan belgeler dosyaya sunulmadığını, bu nedenle davacıya tensip zaptının 8.maddesi ile süre verildiğini ancak yüksek mahkeme kararlarında da bahsettiği üzere MÖHUK m.53’te belirtilen belgelerin sunulmaması "dava şartı eksikliği" olup bu sebeple davanın reddine karar verilmesinin gerektiğini, davacı tarafından dosyaya sunulan apostil şerhinin tercümesi ve yabancı mahkeme kararının formatı ile şekli hatalı olduğunu, bu nedenle bahse konu apostil şerhinin hükme esas alınamayacağı kanaatinde olduklarını, davaya konu edilen yabanı mahkeme kararı kamu düzenine aykırı olduğunu, MÖHUK m.54 (ç) bendi uyarınca tanıma ve tenfize konu yabancı ilamın kesinleşmesine ilişkin olarak müvekkiline usulüne uygun bir şekilde tebligat yapılmadığını, Türk milletlerarası usul hukukunda hâkim olan ...prensibi gereği, yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklar hakkında Türk mahkemelerine başvurulduğunda halihazırda yürürlükte bulunan ilgili kanunlar uyarınca öngörülmüş olan iş ve tüketici davaları ile ticari davalarda zorunlu arabuluculuk bir dava şartı olarak re’sen gözetildiğini, diğer bir ifade ile yabancılık unsuru içeren uyuşmazlık iş, tüketici ya da ticaret hukukuna ilişkin bir konuda ise kural olarak davanın Türk mahkemelerince görülmesinden önce zorunlu arabuluculuk sürecinin tamamlanmış olması bir dava şartı olduğunu, zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan dava açılmış ise 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu65 (“HUAK”) m.18A/2 uyarınca herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı noksanlığı sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, ayrıca davacı tarafından sunulan belgelerde müvekkili şirkete ait vergi kimlik numarasına veya mersis numarasına yer verilmediğini, bu yönüyle tanıma ve tenfizi istenen kararın müvekkil hakkında olup olmadığı dahi meçhul olduğunu belirterek davanın reddi ile yargılama giderlerinin davacı üzerine bırakılmasını talep etmiş etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; "Dava, yabancı mahkeme kararının tenfizi taleplidir.Davacı, Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü Ticaret Mahkemesi'nin 18/07/2022 tarihli, c-2-2(113)-1823/2022 sayılı kararının 5718 sayılı MÖHUK 50 ve devamı maddeleri gereğince davalı yönünden tenfizini talep etmiştir.Davalı, görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi olduğunu, kararın kamu düzenine aykırı olduğunu, zorunlu arabuluculuk dava şartının olmadığını, tebligatın usulüne uygun yapılmadığını, ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Hukuk davalarına yönelik olarak yabancı mahkemelerden alınmış olan ilamların tenfiz edilebilmesi için 5718 sayılı MÖHUK'un 50. maddesi gereğince ilamın yabancı mahkemenin kanunlarına göre kesinleşmesi, 5718 sayılı MÖHUK'un 54. maddesi gereğince kararın verildiği devlet ile Türkiye arasında karşılıklılık bulunması, kararın münhasıran Türk mahkemelerinin yetkisine giren bir konudan verilmemiş olması, yine kararın Türk kamu düzenine açıkça aykırı olmaması, 5718 sayılı MÖHUK'un 55/2. maddesi gereğince yabancı mahkeme kararının kısmen veya tamamen yerine getirilmiş olmaması veya yerine getirilmesine engel bir sebebin ortaya çıkmamış olmasını bağlıdır. Davacı, dava dilekçesi ile birlikte yabancı mahkeme ilamının asıllarını, kesinleşme şerhi içeren noter tasdikli tercümesini, masraf kararının noter tasdikli tercümesini, vekaletnamenin tasdikli tercümesini sunmuştur.Davacının tensiple verilen süre içinde nisbi harç eksikliğini tamamladığı görülmüştür. (HGK.nun 2017/19-930 E, 2019/812 K sayılı kararına göre davanın nisbi harca tabidir.) Davalı savunmalarının soyut nitelikte kaldığı görülmüştür. Mahkememizin görevli olduğu açıktır. Davalı kendini vekille temsil ettirmiş savunma hakkı kullandırılmıştır. Sunulan apostille şerhleri ile kararların kesinleştiği görülmüştür. Sahte belgelere göre karar verildiği iddiası revizyon yasağı gereği eldeki davanın konusu değildir. Tenfiz davası zorunlu arabuluculuğa tabi davalardan değildir. Sunulan belgeler incelendiğinde, Milletler arası özel hukuk ve usul hukuku hakkındaki kanunun 50.maddesinde düzenlenen yabancı mahkeme ve hakem kararlarının tenfizi yönünden yapılan incelemede yabancı mahkeme kararının münhasıran Türk Mahkemelerinin yetkisine giren bir konuda verilmemiş olduğu, hükmün kamu düzenine aykırı olmadığı, davacı ve davalının mahkemeye çağırıldıkları, davalının savunmasını yaptığı (davalının kendisini vekille temsil ettirdiği ), MÖHUK 54/1/ç bendine de aykırılık bulunmadığı, anlaşıldığından (Yargıtay 13.HD.nin 1992/5764 esas 1992/7352 karar sayılı , Yargıtay 11.HD.nin 2012/3175 E, 2012/5547 K sayılı, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi, 21 HD.nin 2017/131 E, 2017/109 K sayılı emsal kararları) yabancı mahkeme kararının tenfizinin koşulları mevcut olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne dair karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle davanın kabulüne, Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü Ticaret Mahkemesi'nin 18/07/2022 tarihli, c-2-2(113)-1823/2022 sayılı kararının 5718 sayılı MÖHUK'un 50 ve devamı maddeleri gereğince davalı yönünden tenfizine, karar verilmiştir.Bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf başvurusunda bulunulmuştur.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ:Davalı vekili, istinaf başvuru dilekçesinde özetle;İlk derece mahkemesi tarafından verilen kararın usul ve yasaya aykırı olduğunu, çünkü öncelikle Mankemenin görevsiz olduğunu, MÖHUK'un 51. maddesi uyarınca tenfiz davalarında asliye mahkemelerinin görevli olduğunu, tenfiz davasında "revizyon yasağı" gereği Türk hâkiminin yabancı mahkeme kararını esastan incelemesinin yasaklandığını, dolayısıyla tanıma ve tenfiz davasını gören mahkemenin uzmanlık alanının fark yaratmayacağı için her ne kadar tenfize konu yabancı ilam, bir ticari dava mahiyetinde de olsa asliye ticaret mahkemelerinin uzmanlık alanını ilgilendiren bir inceleme yapılmayacağı için tanıma ve tenfiz davalarında asliye hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu,Davacı tarafından MÖHUK'un 53. maddesinde sayılan belgelerin dosyaya sunulmadığını, bu nedenle ilk derece mahkemesince tensip zaptının 8. maddesi ile davacıya süre verildiğini ancak yüksek mahkeme kararlarında da bahsettiği üzere, MÖHUK'un 53. maddesinde belirtilen belgelerin sunulmamasının dava şartı olup, davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini,Davacı tarafından dosyaya sunulan apostil şerhinin tercümesi ve yabancı mahkeme kararının formatı ile şeklinin hatalı olduğunu, bu yöndeki itirazlarının mahkeme tarafından değerlendirilmeden hüküm kurulmuştur,Davaya konu edilen yabanı mahkeme kararı kamu düzenine aykırı olduğunu, çünkü davacının dayandığı yabancı mahkeme kararı adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini, davacı tarafından dosyaya sunulan ıslak imzalı belgelerin tamamı sahte imzalı olup bu durum müvekkil tarafından yapılan tüm itirazlara rağmen değerlendirilmediğini, bu durumun davacı tarafından sunulan sözleşmelerin imza incelemesi yapıldığında ortaya çıkacağını, yine adil yargılama hakkının ihlali olarak yabancı mahkeme tarafından karar verilirken sunulan deliller incelenmediğini, deliller incelenmeden verilen kararın Türk hukuk düzenine aykırı olduğunu, bu kapsamda yabancı mahkemede delil olarak gösterildiği halde ... Anonim Şirketine ait ticari defterler ve banka hesap hareketlerinin incelenmemesinin kamu düzenine aykırılık oluşturduğunu, MÖHUK'un 54.maddesinin (ç) bendi uyarınca tanıma ve tenfize konu yabancı ilamın kesinleşmesine ilişkin olarak müvekkiline usulüne uygun bir şekilde tebligat yapılmadığını, bu hususun davanın reddi sebeplerinden olduğunu,Arabuluculuk dava şartının gerçekleşmediğini, Türk milletlerarası usul hukukunda hâkim olan ...prensibi gereği, yabancılık unsuru içeren uyuşmazlıklar hakkında Türk mahkemelerine başvurulduğunda hâlihazırda yürürlükte bulunan ilgili kanunlar uyarınca öngörülmüş olan iş ve tüketici davaları ile ticari davalarda zorunlu arabuluculuğun bir dava şartı olarak re’sen gözetilmesi gerektiğini, zorunlu arabuluculuğa başvurulmadan dava açılmış olması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini,Bu nedenlerle ilk derece mahkemesinin istinafa konu kararının usuli ve yasaya aykırı olduğunu belirterek, kararın kaldırılmasına ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibariyle MÖHUK'un 50 vd. maddeleri uyarınca, yabancı mahkeme ilamının tenfizi istemine ilişkindir. İl derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile Azerbaycan Cumhuriyeti Bakü Ticaret Mahkemesi'nin 18/07/2022 tarihli, c-2-2(113)-1823/2022 sayılı kararının 5718 sayılı MÖHUK'un 50 ve devamı maddeleri gereğince davalı yönünden tenfizine karar verilmiş, bu karara karşı, davalı vekili tarafından, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.İstinaf incelemesi, HMK'nın 355.maddesi uyarınca, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davalı vekili ilk derece mahkemesinin görevsiz olduğunu belirterek kararı istinaf etmiştir. MÖHUK'un'un 50. maddesinde, yabancı mahkemelerden hukuk davalarına ilişkin olarak verilmiş ve o devlet kanunlarına göre kesinleşmiş bulunan ilâmların Türkiye'de icra olunabilmesi yetkili Türk mahkemesi tarafından tenfiz kararı verilmesine bağlıdır. Aynı maddenin 51. maddesi uyarınca görevli mahkeme, asliye mahkemesi olup yetkili mahkeme ise aleyhine tenfiz istenen kişinin yerleşim yeri mahkemesidir. Kanun asliye mahkemesi demekle yetinmiş olup, davanın konusuna göre asliye ticaret mahkemesi eldeki davada görevlidir (Yargıtay 11.H.D.'nin 2016/4409 E.-2017/3143 K.sayılı, 29.05.2017 tarihli emsal kararı). Bu nedenle davalı vekilinin, göreve ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.Davalı vekili, eldeki davanın zorunlu arabuluculuk şartı yerine getirilmeden açıldığını ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. TTK'nın 5/A maddesinde, zorunlu arabuluculuğa tabi ticari davalar sınırlı olarak sayılmıştır. Bu hükme göre, ticari davalardan konusu bir miktar para olan alacak, tazminat, itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davaları zorunlu arabuluculuğa tabidir. Görüldüğü üzere Kanun, zorunlu arabuluculuğa tabi davalar arasında yabancı mahkeme kararlarının tenfizi davalarını saymamıştır.Eldeki davadaki talep sonucu, belirli bir yabancı mahkeme ilamının tenfizine ilişkin olup zorunlu arabuluculuğa tabi davalardan değildir. Bu nedenle, davalı vekilinin bu konuya ilişkin istinaf nedeninin reddi gerekmiştir.MÖHUK'un 53. maddesi uyarınca, yabancı mahkeme ilamının tenfizini isteyen tarafın dava dilekçesine, yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ve onanmış tercümesini, ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesini sunması gerekir. Somut olayda tenfiz talep eden davacı vekili dosyaya yabancı mahkeme ilamının aslını, onaylı tercümesini ve apostil şerhini sunmuştur. Sunulan kararda, kararın kesinleşmiş olduğunun açıkça belirtildiği görülmüştür. Maddede öngörülen belgelerin asıllarının tam olarak sunulduğu anlaşılmaktadır.Tenfiz davasını açan davacının bu belgeleri dava dilekçesi ekinde sunmaması ya da eksik sunması hâlinde mahkemece, HMK'nın 115/2. maddesi uyarınca davacıya süre verilerek bu eksikliğin tamamlattırılmasında usul ve yasaya aykırılık görülmemiştir. Zira bu eksiklik, tamamlanabilir niteliktedir. İlk derece mahkemesince de tensip zaptının mükerrer 8.maddesiyle, davacı vekiline, tenfiz talebine konu yabancı mahkeme ilamının o ülke makamlarınca usulen onanmış aslı veya ilamı veren yargı organı tarafından onanmış örneği ile onanmış tercümesini ve ilamın kesinleştiğini gösteren ve o ülke makamlarınca usulen onanmış yazı veya belge ile onanmış tercümesini sunması için iki haftalık kesin süre verilmiş, Mahkemece yapılan 07.11.2023 tarihli duruşma zaptında, davacının eksik harcı tamamladığı ve tensipte öngörülen belgeleri sunduğu belirtilmiştir. Davalı vekili, dosyaya sunulan apostil şerhinin tercümesi ve yabancı mahkeme kararının formatı ile şeklinin hatalı olduğunu, bu yöndeki itirazlarının mahkeme tarafından değerlendirilmeden karar verildiğini ileri sürmüş ise de dosyadaki belgelerde herhangi bir aykırılık tespit edilmediği gibi, davalı vekili bu iddiasını somutlaştıran bir olgu ileri sürmemiştir. Ayrıca davalı vekili, kararın usulünce tebliğ edilmediğini, bu nedenle kesinleşmediğini ileri sürmüş ise de bu konuda kararı veren yabancı ülke makamlarına başvurduğuna ya da karara karşı kanun yoluna başvurduğuna dair bir iddia ve belge sunmamıştır. Tebligatın hangi nedenle geçersiz olduğunu açıklamamıştır. Bu nedenlerle davalı vekilinin bu konulara ilişkin istinaf başvurusunun reddi gerekmiştir.Davcı vekili, yabancı mahkeme ilamına esas alınan tüm belgelerin sahte olduğunu, bu savunmalarının dikkate alınmadan ve ticari kayıtlar ve defterler incelenmeden karar verilmesinin usule aykırı olduğunu, bu nedenlerle tenfiz talebinin reddi gerektiğini ileri sürerek kararı istinaf etmiştir. MÖHUK'un 54.maddesinde yabancı mahkeme ilamının tenfiz engelleri sınırlı olarak gösterilmiştir. Buna göre tenfiz talebinin reddedilebilmesi için Türkiye ile İspanya arasında tenfiz konusunda bir uluslararası sözleşmenin ya da karşılıklılık koşulunun gerçekleşmemiş olması, ilamın Türk mahkemelerinin münhasır yetkisine giren bir konuya ilişkin olması, kararın Türk kamu düzenine aykırı olması ve o yer kanunları uyarınca, kendisine karşı tenfiz istenen kişinin hükmü veren mahkemeye usulüne uygun bir şekilde çağrılmamış veya o mahkemede temsil edilmemiş yahut bu kanunlara aykırı bir şekilde gıyabında veya yokluğunda hüküm verilmiş ve bu kişinin yukarıdaki hususlardan birine dayanarak tenfiz istemine karşı Türk mahkemesine itiraz etmemiş olması gerekir. Görüldüğü üzere Kanun, tenfiz engellerini sınırlı olarak saymış olup yabancı mahkemenin delilleri yeterince toplayıp toplamadığı, maddi vakıa tespitlerinin isabetli olup olmadığı hususları, tenfiz davasında mahkemece denetlenemez. Nitekim davalı vekili de istinaf dilekçesinde "revizyon yasağı" ilkesinde söz etmiş olup, bu ilke davanın esasının incelenmesini yasaklamaktadır. Bu nedenler, davalı vekilinin aksi yöndeki istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir.Davalı vekili, kararın kamu düzenine aykırı olduğunu belirterek kararı istinaf etmiştir. Kamu düzeni kavramı geniş yorumlanarak, esasın incelenmesi yasağının bertaraf edilmemesi gerekir. Davlı vekilinin kamu düzenine ilişkin olarak ileri sürdüğü delillerin yeterince toplanmadığı ve sahte belgelerin hükme esas alındığı iddiaları, kamu düzeniyle ilgili hususlar olmayıp uyuşmazlığın esasına ve ispata ilişkindir.Yabancı mahkemede davalının adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine dair somut bir olgu ortaya konulmamıştır. Bu nedenler, kamu düzeni sebebine dayalı istinaf nedenlerinin reddi gerekmiştir.Davacı vekili, Dairemize hitaben verdiği 30.10.2024 tarihli dilekçe ile ihtiyati haciz talep etmiştir. Bu talep üzerine dosya ele alınmış, inceleme sonucu işin esası karara bağlanmış olmakla, davcının Dairemizce verilen ilama dayanarak genel hükümlere göre ihtiyati haciz kararı talep etmesi mümkün olduğundan, talep hakkında istinaf aşamasında ayrıca karar verilmesine gerek kalmamıştır.Açıklanan bu gerekçelerle, HMK'nın 353/1.b.1 hükmü uyarınca dosya üzerinden yapılan istinaf incelemesi sonucunda, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair aşağıdaki hüküm verilmiştir.

HÜKÜM:Yukarıda açıklanan gerekçelerle; 1-HMK'nın 353/1.b.1. maddesi uyarınca, davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, 2-Davalı tarafından yatırılan istinaf başvuru ve peşin karar harçlarının Hazineye gelir kaydına, bakiye 569.797,36 TL istinaf nispi karar harcının davaldan tahsiline, Hazineye gelir kaydına,3-Davalı tarafından yapılan kanun yolu giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-Gerekçeli kararın Dairemiz Yazı İşleri Müdürlüğünce taraf vekillerine tebliğine dair;HMK'nın 353/1.b.1 maddesi uyarınca dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, 12.11.2024 tarihinde, oy çokluğuyla ve temyizi kabil olmak üzere karar verildi.

Muhalefet şerhi:Dava, yabancı mahkeme kararı tanınması ve tenfizi istemine ilişkindir. Mahkemece tanıma ve tenfize dair şartların var olup olmadığı hususunun yasal düzenlemeler dikkate alınarak ve somutlaştırılarak değerlendirilmesi ve ayrıca davalı savunmasında ileri sürülen iddiaların tartışılması ve değerlendirilerek bir karar verilmesi gerekir iken davalı savunmasının soyut kaldığı gerekçesiyle yetinilerek verilen karar HMK'nın 297 ve ilgili mevzuat kapsamında gerçek anlamda gerekçeyi ihtiva etmemektedir. Bu şekilde verilen hükmün esasının incelenmeksizin kaldırılarak ilk derece mahkemesine gönderilmesi gerekirken başvurunun esastan reddedilmiş olması isabetli görülmemiştir. Diğer taraftan, davacı tarafça dava dilekçesiyle birlikte 11.10.2023 tarihli dilekçede ihtiyati haciz talep etmiştir. Mahkeme tarafından davacının ihtiyati haciz talebinin değerlendirilmesi neticesinde 07.11.2023 tarihli ara karar ile istinaf kanun yolu açık olmak üzere ihtiyati haciz talebinin reddine karar verilmiştir. Ret kararı davacı tarafça istinaf edilmemiştir. Mahkeme hükmünün davalı tarafça istinaf edilmesi aşamasından sonra davacı vekili tarafından dava dilekçesindeki benzer nedenler ve iddialarla mahkememizden İİK 257 maddesi gereğince ihtiyati haciz talebinde bulunulmuştur. Uyuşmazlık ,İİK.m. 257 de düzenlenen ihtiyati haciz talebinde görevli mahkemedir. İhtiyati haciz geçici bir koruma önlemidir.İİK 257 maddede, ihtiyati haciz düzenlenmiştir. Aynı yasanın 258/2.fıkrasında; ihtiyati haciz talebinin reddi kararının gerekçeli olarak verileceği ve bu karara karşı istinaf yoluna başvurulabileceği, bölge adliye mahkemesinin bu başvuruları öncelikle inceleyeceği ve verilen kararın kesin olduğu belirtilmiştir. Gerek icra iflas kanununda, gerekse başkaca yasal düzenlemelerde ihtiyati haciz talebinin bölge adliye mahkemelerinden i istenebileceğine dair herhangi bir yasal düzenleme mevcut değildir. Bu sebeple dairenin çoğunluk görüşünün aksine davacı vekilinin ihtiyati haciz talebinin öncelikle reddi gerekir iken işin esası incelenerek bu konuda karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm tesisi isabetli görülmemiştir. Bu kabul şekli bölge adliye mahkemeleri görevleri arasında ihtiyati haciz kararı vermeninde yer aldığı sonucuna işaret etmektedir.Anayasanın 142. Maddesinde; mahkemelerin kuruluşu üst başlığı ile; " görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." 6100 sayılı HMK'nın 1.maddesinde, mahkemelerin görevinin ancak kanunla düzenleneceği, göreve ilişkin kuralların kamu düzeninden olduğu belirtilmiştir. Aynı yasanın 341.maddesinde; İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar başlığı ile; " (1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir: a) Nihai kararlar.b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. (4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen taraf, istinaf yoluna başvuramaz.(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir." düzenlemesine yer verilmiştir. 5235 sayılı "Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev Ve Yetkileri Hakkında Kanunun"un Bölge adliye mahkemeleri başlıklı 3. Maddesinde; " Adlî yargı ikinci derece mahkemeleri, bölge adliye mahkemeleridir." düzenlemesi mevcuttur. Aynı yasanın 33. Maddesinde; Bölge adliye mahkemelerinin görevleri başlığı ile; " 1. Adlî yargı ilk derece mahkemelerince verilen ve kesin olmayan hüküm ve kararlara karşı yapılacak başvuruları inceleyip karara bağlamak,2. (Mülga: 9/2/2011 – 6110/14 md.)3. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak." düzenlemesi mevcuttur. Belirtilen yasal düzenlemelerde adli yargı 2. derece mahkemeleri Bölge Adliye Mahkemelerinin görevleri arasında ihtiyati hacze yer verilmemiştir. Her ne kadar doktrinde bir kısım öğretim görevleri ve bir kısım Bölge adliye mahkemeleri tarafından ihtiyati haczin düzenleniş amacı göz önünde bulundurularak ihtiyati haciz talebinin bölge adliye mahkemelerinde de talep edilebileceği kabul edilmiş ise de bu hususun yasal düzenlemeler kapsamında isabetli olmadığı kanaatindeyim. Yukarıda açıkça yer verildiği üzere mahkemelerin görevleri Anayasa ve HMK ilgili maddelerinde emredici şekilde düzenlendiği üzere kanun tarafından belirlenmektedir. İİK 258 maddesinde ihtiyati hacze karar verecek yetkili mahkeme düzenlenmekle birlikte görevli mahkeme nitelendirilmemiştir. Ancak maddede genel olarak mahkemeden söz edildiğine göre talebin niteliğine göre görevli mahkemenin ilk derece mahkemeleri olarak kabulü gerekecektir. Yasa koyucu tarafından ihtiyati hacze 2.derece mahkemeleri Bölge adliye mahkemelerinde de karar verileceği ön görülmüş olsa idi en azından HMK'nın 341 maddesinde; ihtiyati haciz talebine de yer verilecekti. Ne var ki söz konusu maddede istinaf yoluna başvurulabilen kararlar arasında, ihtiyati haciz talebi yer almamaktadır. Aynı yasanın 357 maddesinde ise, yapılamayacak işlemler arasında ihtiyati haciz talebi açıkça belirtilmemiş olmakla birlikte ihtiyati haciz talebi ile ileri sürülen iddia yeni bir iddia olarak değerlendirilmesi gerektiğinden, İİK 257 madde kapsamındaki talebin HMK 357/1 maddesinin konuluş amacına da uygun düşmeyecektir. Bir an için ihtiyati haciz talebinin Bölge adliye mahkemelerinden istenebileceği ve iş bu mahkemeler tarafından karar tesis edilebileceğinin kabulü halinde İİK 258 .maddesinde yer alan istinaf kanun yoluna başvuru düzenlemesi fiilen uygulanamaz hale geleceği gibi İİK m.265 yer alan itiraz üzerine ise bölge adliye mahkemesi kendi vermiş olduğu karara karşı yapılan itirazla birlikte söz konusu karara yapılan istinaf başvurusu da incelemek zorunda kalacaktır. Bu durum ise HMKm. 362/1-f bendi gereğince geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlara karşı temyiz kanun yoluna başvurulamayacağından denetim yolunun ortadan kalkması ve hak kayıplarına neden olacaktır. Emsal Yargıtay nin 2017/784 Esas 2017/1543 Karar sayılı 15.07.2017 tarihli ilamında; " Kararı ihtiyati haciz talep eden vekili temyiz etmiştir. 1-HMK’nın 316/1-c maddesi uyarınca ihtiyati haciz istemlerinin incelenmesi basit yargılama usulüne tabi ise de, aynı Kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere, basit yargılama usulü sadece ve münhasıran sulh hukuk mahkemesinde değil asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına giren pek çok dava ve iş bakımından da uygulanan bir yargılama usulü niteliğindedir. Öte yandan, ihtiyati haciz istemi, mahiyeti gereği, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesinde belirtildiği üzere gerek istemde bulunanın ve gerekse de aleyhine istemde bulunulanın mal varlığı haklarına ilişkin bir “iş” niteliğinde olup aksine bir düzenleme söz konusu olmadığı için bu işler bakımından asıl görevli mahkeme asliye hukuk ve/veya işin mahiyetine göre asliye ticaret mahkemesidir. Bu durumda, açık yasa hükümlerine karşın, mahkemece somut istemde yerel mahkemenin görevli olmadığının gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir." ifadelerine yer verilmiştir. Emsal Yargıtay nin 17.02.2014 tarih 2014/1105 Esas, 2014/2727 Karar sayılı ilamında; "Kararı, ihtiyati haciz isteyen vekili temyiz etmiştir. Talep, ihtiyati haciz istemine ilişkindir.HMK’nın 316/1-c maddesi uyarınca ihtiyati haciz istemlerinin incelenmesi basit yargılama usulüne tabi ise de, aynı kanun maddesinden de açıkça anlaşılacağı üzere, basit yargılama usulü sadece ve münhasıran sulh hukuk mahkemesinde değil asliye hukuk ve asliye ticaret mahkemelerinin görev alanına giren pek çok dava ve iş bakımından da uygulanan bir yargılama usulü niteliğindedir. Öte yandan, ihtiyati haciz istemi, mahiyeti gereği, 6100 sayılı HMK’nın 2. maddesinde belirtildiği üzere, gerek istemde bulunanın ve gerekse de aleyhine istemde bulunulanın mal varlığı haklarına ilişkin bir “iş” niteliğinde olup aksine bir düzenleme söz konusu olmadığı için bu işler bakımından asıl görevli mahkeme asliye hukuk ve/veya işin mahiyetine göre asliye ticaret mahkemesidir. Bu durumda, açık yasa hükümlerine karşın, yerel mahkemece istemin görevsizlik nedeniyle reddedilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir." ifadelerine yer verilmiştir.Açıklanan nedenlerle, mahkeme kararının gerekçeli karar niteliğinde olmaması nedeniyle esası incelenmeksizin kaldırılması ve davacının istinaf aşamasındaki ihtiyati haciz talebinin mahkememizin görevli olmaması nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğinden çoğunluk görüşüne katılmadığını belirtirim.