Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

BAŞVURUNUN KONUSU :F1 Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin borcu nedeniyle davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 02.04.2019 tarih ve 2019/1 ana takip no'lu ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davada; davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen dava konusu ödeme emrinde, işlemin yasal dayanağı olarak 213 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesi ve 6183 sayılı Kanun'un mükerrer 35'inci maddesinin birlikte gösterildiği, uyuşmazlığın 213 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesi çerçevesinde çözümlenip, karara bağlanması gerektiği, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 10'uncu maddesinin 1'inci fıkrasında, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği; 2'nci fıkrasında ise, yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve buna bağlı alacakların, kanuni ödevleri yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağının hükme bağlandığı, anılan düzenleme uyarınca; kanuni temsilcilerin tüzel kişilerin vergi ve buna bağlı borçlarından dolayı sorumlu tutularak takip edilebilmeleri için, bu kişilerin kanuni ödevlerini yerine getirmemeleri gerekmekte olup, kanuni temsilci olmadıkları dönemde kanuni ödevleri yerine getirmeleri söz konusu olamayacağından söz konusu dönemlere ilişkin borçlardan dolayı takip edilebilmelerinin mümkün olmadığı, bu kişilerin sorumluluğunun kanuni temsilci oldukları süre ile sınırlı olduğu, dolayısıyla, kanuni ödevin yerine getirilmediği dönemde kanuni temsilcilik sıfatı bulunmayanların, bu borçlardan dolayı sorumlu tutulmalarına ve anılan madde hükmü uyarınca kanuni temsilci sıfatıyla takip edilmelerine olanak olmadığı, incelenen olayda, asıl borçlu şirketin aracına 20.7.2015 tarihinde haciz bildirisi düzenlendiği anlaşıldığından, dava konusu ödeme emri içeriği amme alacağının tahsil zamanaşımına uğramadığı anlaşıldığından ,davacının bu yöndeki iddiasının yerinde görülmediği, dolayısıyla da: davacının şirket kanuni temsilcisi olduğu göz önüne alındığında, davacının sorumluluk dönemine rastlayan ve asıl borçlu şirket nezdinde usulüne uygun bir şekilde kesinleştirilen ve asıl borçlu şirketten tahsil edilemeyeceği anlaşılan, dava konusu ödeme emrinin tasdikinin gerektiği gerekçesiyle davanın reddine ilişkin olarak İzmir İkinci Vergi Mahkemesi Hakimliği'nce verilen 07.01.2020 tarih ve E:2019/804, K:2020/10 sayılı kararın; tarhiyatın usulüne uygun olarak tebliğ edilip edilmediği, kamu alacağının şirket hakkında usulüne uygun kesinleştirilip kesinleştirilmediği, ödeme şirket hakkında düzenlenen ödeme emrine ve haciz işlemine karşı dava açılıp açılmadığı, haciz sonucu kalan bakiye borç üzerinden takip yapılıp yapılmadığı sorgulanmaksızın verilen kararda isabet bulunmadığı öne sürülerek kaldırılması istenilmektedir.

SAVUNMANIN ÖZETİ :Savunma verilmemiştir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Hüküm veren İzmir Bölge İdare Mahkemesi Üçüncü Vergi Dava Dairesince işin gereği görüşüldü:

İstinaf başvurusu; davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen 02.04.2019 tarih ve 2019/1 ana takip no'lu ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davanın reddine dair Mahkeme kararınınkaldırılması istemine ilişkindir.

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "İstinaf" başlıklı 45'inci maddesinin 1'inci fıkrasında, idare ve vergi mahkemelerinin kararlarına karşı, başka kanunlarda aksine hüküm bulunsa dahi, mahkemenin bulunduğu yargı çevresindeki bölge idare mahkemesine başvurulabileceği; 2'inci fıkrasında, istinafın, temyizin şekil ve usullerine tabi olduğu; 3'üncü fıkrasında, bölge idare mahkemesinin, yaptığı inceleme sonunda ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulursa istinaf başvurusunun reddine karar vereceği, karardaki maddi yanlışlıkların düzeltilmesi mümkünse gerekli düzeltmeyi yaparak aynı kararı vereceği; 4'üncü fıkrasında, bölge idare mahkemesinin, ilk derece mahkemesi kararını hukuka uygun bulmadığı takdirde istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vereceği, bu halde bölge idare mahkemesinin işin esası hakkında yeniden bir karar vereceği; 5'inci fıkrasında, bölge idare mahkemesinin, ilk inceleme üzerine verilen kararlara karşı yapılan istinaf başvurusunu haklı bulduğu, davaya görevsiz veya yetkisiz mahkeme yahut reddedilmiş veya yasaklanmış hâkim tarafından bakılmış olması hâllerinde, istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar vererek dosyayı ilgili mahkemeye göndereceği, bölge idare mahkemesinin bu fıkra uyarınca verilen kararlarının kesin olduğu, 6'ncı fıkrasında da, bölge idare mahkemelerinin 46'ncı maddeye göre temyize açık olmayan kararlarının kesin olduğu hükme bağlanmıştır.

Uyuşmazlıkta mahkemece yürütülen muhakeme ve bu muhakeme sonucu varılan sonuçta hukuka uyarlık görülmediğinden istinaf isteminin kabulü ile uyuşmazlık hakkında aşağıda açıklanan şekilde karar verilmesi gerekmiştir.

213 sayılı Kanun'un 10'uncu maddesinin birinci fıkrasında; tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, Vakıflar ve cemaatler gibi tüzelkişiliği olmayan teşekküllerin mükellef veya vergi sorumlusu olmaları halinde bunlara düşen ödevlerin kanuni temsilcileri, tüzelkişiliği olmayan teşekkülleri idare edenler ve varsa bunların temsilcileri tarafından yerine getirileceği belirtilmiş, ikinci fıkrasında; yukarıda yazılı olanların bu ödevleri yerine getirmemeleri yüzünden mükelleflerin veya vergi sorumlularının varlığından tamamen veya kısmen alınamayan vergi ve bunlara bağlı alacakların, kanuni ödevlerini yerine getirmeyenlerin varlıklarından alınacağı hüküm altına alınmıştır.

6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun'un mükerrer 35'inci maddesinde, tüzel kişilerle küçüklerin ve kısıtlıların, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmayan teşekküllerin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacaklarının, kanuni temsilcilerin ve tüzel kişiliği olmayan teşekkülü idare edenlerin şahsi mal varlıklarından bu Kanun hükümlerine göre tahsil edileceği hükme bağlanmıştır.

Anılan düzenlemeler uyarınca, kanuni temsilcinin şirket borcundan dolayı takip edilebilmesi için öncelikle usulüne uygun olarak asıl borçlu şirket hakkında kesinleşmiş bir vergi borcunun bulunması ve usulüne uygun tüm takip yollarının tüketilmesine karşın, borcun tüzel kişiliğin varlığından tamamen veya kısmen alınamadığının açıkça ortaya konulması gerekmektedir.

Öte yandan, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 94’üncü maddesinin 1’nci fıkrasında tebliğin mükelleflere, bunların kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine veya vergi cezası kesilenlere yapılacağı, 2’nci fıkrasında tüzel kişilere yapılacak tebliğin, bunların başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine, vakıflar ve cemaatler gibi tüzel kişiliği olmıyan teşekküllerde bunları idare edenlere veya temsilcilerine yapılacağı, tüzel kişilerin mütaaddit müdür veya temsilcisi varsa tebliğin bunlardan birine yapılmasının kafi olacağı, 2365 sayılı Kanun'un 18’üncü maddesiyle eklenen üçüncü fıkrasında tebliğin, kendisine tebligat yapılacak kimsenin bulunmaması halinde ikametgah adresinde bulunanlardan veya iş yerlerinde memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağı, muhatap yerine bu şekilde tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran 18 yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması gerektiği belirtilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunun tebliğ esaslarının düzenleyen 94’üncü maddesinde, gerçek kişi mükellefler ile tüzel kişiler ve tüzel kişiliği olmayan teşebbüsler arasında bir ayrım yapılarak, gerçek kişilerde tebliğin kural olarak gerçek kişilerde mükellefe, mükellefin yokluğu halinde kanuni temsilcilerine, umumi vekillerine yapılacağı; tüzel kişilerde ise tebliğin kural olarak başkan, müdür veya kanuni temsilcilerine yapılacağı kabul edilmiştir. Ancak, tebligatın, gerçek kişinin adresinde bulunmaması halinde adreste bulunan ve kanunda öngörülen şartları taşıyan kişilerden birine; tüzel kişilerde ise, işyerinde bulunan kanunda öngörülen şartları taşıyan memur ya da müstahdemlerden birine yapılacağı kabul edilerek kurala bir istisna getirmiştir. Bu bakımdan, tüzel kişililerde, başkan, müdür veya kanuni temsilcinin bulunmaması halinde, şirket adresinde bulunanlar tebliğ yapılabilmesi için şirket ile bir bağının bulunması şirketin çalışanı yani memur ya da müstahdemi olması gerekmektedir. Dolayısıyla, tebliğ anında kişinin salt iş yerinde olması onu tebligatın muhatı yapmaya yetmez.

Dosyanın incelenmesinden; davacının F1 Gıda Sanayi ve Ticaret Limited Şirketinin kanuni temsilcisi olduğu, davacının temsil yetkisinin 16.06.2011 günlü karar ile iptal edildiği ve aynı karar ile şirketi temsile K2'in yetkili kılındığı, bu hususun 04.07.2011 gün ve 7850 sayılı Ticaret Sicili Gazetesi'nde ilan edildiği, asıl borçlu hakkında düzenlenen ödeme emrinin 02.12.2013 tarihinde, şirket adresinde K1 şirket yetkilisi olarak gösterilerek ve tebliğ alındısı üzerine şirket kaşesi basılmaksızınanılan şahsa tebliğ edildiği, kamu alacağının asıl borçludan tahsil edilemediğinden söz edilerek davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinin iptali istemiyle bakılan davanın açıldığı saptanmıştır.

Olayda, asıl borçlu Şirket adına düzenlenen ödeme emrinin Şirketin kanuni temsilcisine tebliğ edilmediği, tebliğ alındısı üzerinde"K1 yetkili"ibaresi yer almasına rağmen tebliğin yapıldığı tarih itibarıyla anılan şirketi temsil etmeye K2'in yetkili olduğu, yetkilinin bulunma sebebi ve alındı üzerinde tebligatı alan kişinin asıl borçlu şirketin memur ya da müstahdemi olduğuna dair bir kayda da yer verilmediği, kamu alacağının asıl borçluya usulüne uygun olarak tebliğ edilip kesinleştirilmediği anlaşılmıştır.

Bu bakımdan, asıl borçlu şirket adına düzenlenen ödeme emri usulüne uygun olarak tebliğ edilmediğinden, kamu alacağı asıl borçlu nezdinde usulüne uygun olarak kesinleştirilmediğinden, kamu alacağının kanuni temsilcilerden takip edilmesi için gerekli olan yasal şartlar oluşmadığından kamu alacağının asıl borçludan tahsil edilemediğinden söz edilerek davacı adına kanuni temsilci sıfatıyla düzenlenen ödeme emrinde hukuka uygunluk görülmemiştir.

Açıklanan nedenle; İSTİNAF BAŞVURUSUNUN KABULÜNE,İzmir İkinci Vergi Mahkemesi Hakimliği'nin 07.01.2020 tarih ve E:2019/804, K:2020/10 sayılı kararın KALDIRILMASINA, DAVANIN KABULUNE,dava konusu ödeme emrinin iptaline,davacı tarafından dava ve istinaf aşamasında yapılan toplam 411,85-₺ yargılama giderleri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca belirlenin 1.890,00-₺ avukatlık ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, yatırılan posta gideri avansından artan miktarın talep edilmesi halinde derhal, talep edilmemesi halinde ise kararın tebligat işlemlerinin tamamlanmasından sonra mahkemesince 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 333'üncü maddesi uyarınca yatırana iadesine, kesinolarak09.07.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.