Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

DAVACILAR : 1- Z. F.

2- H. H.

3- F. I.

4- I. E.

5- E. Ö. Ö.

6- R. X. I.

VEKİLİ : AV. C. R.

DAVALI : M. EMEKLİLİK VE HAYAT A.Ş.

VEKİLİ : AV. T. G.

Taraflar arasında görülen davada Ceyhan 2. Asliye Hukuk Mahkemesi’nce verilen 23.06.2010 tarih ve 2008/76-2010/180 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 26.03.2013 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. C. R. ile davalı vekili Av. Pınar Özden dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi U. X. tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:

Davacı vekili, müvekkillerinin murisinin 17.04.2006 tarihinde dava dışı bankadan kullanmış olduğu kredi nedeniyle davalı nezdinde hayat sigorta poliçesi düzenlettiğini, poliçenin ikinci yılda 17.04.2007 tarihinde yenilenmesi gerekirken 03.09.2007 tarihinde yenilendiğini ve prim bedelinin murisin hesabından kesildiğini, murisin 09.10.2007 tarihinde vefat ettiğini, talep edilmesine rağmen davalı tarafından vefat tazminatının ödenmediğini ileri sürerek, 163.291,00 TL’nin temerrüt faizi ile birlikte davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, sigortalının kanser tanısı ile hastaneye yattığını ve kısa bir süre sonra vefat ettiğini, poliçenin tanzimi sırasında sigortalının var olan rahatsızlığını bildirmemesi nedeniyle müvekkilinin tazminattan sorumlu olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, davalının sigortalı tarafından yanlış beyanda bulunduğu iddiası ile cayma hakkını kullanabilmesi için gerçeğe aykırı olduğu iddia edilen beyanın alınmış olması gerektiği, oysa sigorta sözleşmesi düzenlenirken davacıların murisi tarafından herhangi bir form doldurulmadığı ve murisin sağlığına ilişkin her hangi bir beyanda bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle vefat tazminatından davalının sorumlu olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.

1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.

2) Dava, hayat sigorta sözleşmesine dayalı tazminat istemine ilişkindir.

Somut olayda, davacıların murisinin kullanmış olduğu banka kredisi nedeniyle 17.04.2006 - 2007 tarihleri arası için hayat sigorta sözleşmesi düzenlemiş ve sigortalının hesabından banka tarafından acente sıfatıyla prim tahsil edilmiştir. Poliçenin bitim tarihi olan 17.04.2007 tarihinden hemen sonra ne sigortalının talebi üzerine, ne de banka tarafından kendiliğinden yeni bir poliçe düzenlenmemiştir. 30.08.2007 tarihinde ise davacıların murisi “paralitik ileus ve barsak obstrüksiyonu, hernisiz” tanısı ile hastaneye yatmış ve henüz hastanede iken 03.09.2007 tarihinde her hangi bir form doldurulmaksızın acente sıfatıyla banka tarafından yeniden sigorta poliçesi düzenlenmiş ve kısa bir süre sonra davacıların murisi vefat etmiştir.

Taraflar arasında iki noktada uyuşmazlık sözkonusu olup, bunlardan birincisi, poliçe düzenlenirken sigortalı tarafından sağlığı ile ilgili bir form doldurulmamasının doğru beyan yükümlülüğü açısından bir etkisinin olup olmadığı, daha doğru bir ifade ile form doldurulmamasının sonucu olarak sigortalının doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket edip etmediği, ikincisi ise poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bu hastalığı kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır. Sigorta sözleşmesi kurulurken sigortalıya yüklenen doğru bilgi verme (ihbar) yükümlülüğünü düzenleyen TTK'nın 1290. maddesi her ne kadar mal sigortalarına ilişkin bulunmakta ise de, Dairemizin yerleşik kararları ile hayat sigortalarında da uygulanmaktadır. Hatta anılan bu düzenleme, Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi ile sözleşme hükmü halini almıştır.

Gerek TTK’nın 1290. maddesi ve gerekse Hayat Sigortası Genel Şartlarının C-2.2. maddesi düzenlemesine göre sigorta şirketinin sorusu üzerine veya her hangi bir soru sorulmadan (dolayısı ile buna ilişkin bir form doldurulmadan) sigortalı, sözleşmesinin yapılması sırasında kendisinin bildiği ve sigortacının sözleşmeyi yapmamasını veya daha ağır şartlarla yapmasını gerektirecek bütün halleri sigortacıya bildirmekle yükümlü olup, formun doldurulmamış olması sigortalının sağlığına ilişkin konularda sigortacıya bildirimde bulunma yükümlülüğünü ortadan kaldırmaz. Bu itibarla mahkemenin sigorta sözleşmesinin yapılması sırasında sigortalı tarafından form doldurulmadığı, dolayısı ile sigortalının sağlığına ilişkin bir beyanda bulunmadığı, bu nedenle doğru beyan yükümlülüğüne aykırı hareket etmediği gerekçesi yerinde değildir.

Taraflar arasındaki ikinci sorun ise, poliçenin düzenlenmesi sırasında sigortalının kanser hastası olup olmadığı, bunu kasten gizleyip gizlemediği, dolayısı ile ihbar yükümlülüğüne aykırı davranıp davranmadığıdır. Şayet sigortalı tarafından var olan hastalık kasten bildirilmemiş ise sigortacının sözleşmeden cayma hakkı sözkonusu olup, Dairemiz yerleşik uygulamasına göre TTK’nın 1290/1. maddesindeki ihbar yükümlülüğüne aykırı davranışın gerçekleşebilmesi için bildirilmeyen rahatsızlık ile riziko arasında illiyetin mevcut olması gerekmektedir.

Bu itibarla mahkemece, sigortalıya ait tüm tedavi kayıtları dosya içine getirtilerek aralarında genel cerrahi uzmanı olan hekimin de bulunduğu bilirkişi kurulu vasıtasıyla inceleme yaptırılmak suretiyle, sözleşme anında sigortalının savunmada geçen hastalığının bulunup bulunmadığı, mevcut olduğunun tespiti halinde gizlenip gizlenmediği, ölüm rizikosu ile bildirilmeyen hastalık arasında illiyet olup olmadığı değerlendirilerek, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.

SONUÇ: Yukarıda 1 nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, 2 nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 990,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 26.03.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.