Shevill kararında, “mağdurun o yerlerde tanınıyor olması” ifadesi, kararın sadece bir paragrafında, 29. paragrafında geçmektedir. Kararın devamında, bu ifade kaybolmakta ve “tanınırlık şartı” tartışılmamaktadır. Kararın devamında ilgili tüm paragraflarda ve özellikle kararın hüküm fıkrasında, medya yoluyla kişilik hakları ihlalinde zarar yeri mahkemesi olarak milletlerarası yetkiye sahip mahkemenin, “kişilik haklarına saldırı içeren yayının dağıtıldığı ve mağdurun kişiliğinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü…
Shevill kararında, medya yoluyla kişilik haklarının ihlalinde zarar yerinin ve bu itibarla milletlerarası yetkinin belirlenmesinde, “mağdurun tanınması” şartının tartışılmamış olması doğaldır. Zira olayda, kişilik hakkının ihlal edildiğini iddia eden davacı davasını, tanındığından şüphe duyulmayacak bir yer olan, yerleşim yerinin bulunduğu devlet mahkemelerinde açmıştır. Davacı davasını, uyuşmazlık konusu yayının dağıtılmasından önce hiçbir tanınırlığının olmadığı bir devlet mahkemesinde açsa idi, “zarar yeri” bakımından mağdurun tanınırlığı şartına ilişkin daha fazla değerlendirmenin yer alacağı muhakkaktır. Bununla birlikte, Shevill kararında,…
Kanaatimizce, “mağdurun tanınırlığı”, uyuşmazlığın esasına ilişkin bir meseledir.…
Bu sebeplerle kanaatimizce, Shevill kararı uyarınca, kararın hüküm fıkrasında da belirtildiği üzere, medya yoluyla kişilik hakkı ihlallerinde, Brüksel m. 7/2 uyarınca, zarar yeri mahkemesi olarak, yayının dağıtıldığı ve mağdurun kişiliğinin ihlal edildiğini ileri sürdüğü yer mahkemelerinin tanınırlık şartı aranmaksızın yetkili olduğu sonucuna varılmalıdır(31).…
