OLAY
İş adamı (A)’nın bir tavuk yetiştirme çiftliği vardır. (A), uzun yıllardan beri çiftliğinde…
(A) ayrıca organik ve serbest dolaşım tavukçuluk yaptığı çiftliğinin sulama sistemini…
(O)’ya verilen ilk siparişin teslimi kararlaştırılan günde gerçekleşir. Fakat bu…
(A), çiftliğinin hemen yanında bulunan ve kendisine ait bir tarlayı çiftçi (Ç)’ye…
SORULAR/CEVAPLAR
1) Ödeme günü olan 15.11.2017 tarihinde (A)’nın nakit sıkıntısı çektiğini ve ancak 10.000 TL’lik ödemeyi yaptığı varsayımında, (A)’nın (O)’ya olan borçlarının akıbeti ne olur?
(A)’nın ödemeyi gerçekleştirdiği 10.11.2017 tarihinde geçerli olarak doğmuş iki farklı borcu söz konusudur. Bu borçlardan ilki 15.10.2017 tarihli sözleşmeden doğmuş olan 15.000 TL’lik borç, diğeri ise 20.11.2017 tarihli sözleşmeden doğan 10.500 TL’lik borçtur. (A)’nın (O)’ya yapmış olduğu 10.000 TL’lik ödemenin hangi borca ilişkin olduğu borçlu (A) tarafından belirtilmediği gibi, alacaklının da bu konuda bir beyanda bulunduğundan söz edilmemektedir. Kural olarak BK m. 101 uyarınca, birden çok borcu bulunan borçlunun, yaptığı ödemenin hangi borca ilişkin olduğunu seçme hakkı mevcuttur. Yine ilgili hükme göre borçlunun bu seçim hakkını kullanmamış olması durumunda, alacaklının makbuzda göstermiş olduğu borç esas alınır. Olaya ne borçlunun ne de alacaklının bu yönde bir irade beyanı bulunduğu için, bir tamamlayıcı yedek hukuk kuralı olan BK m. 102’nin uygulanması gerekecektir.
BK m. 102 uyarınca, “Kanunen geçerli bir açıklama yapılmadığı veya makbuzda bir açıklık bulunmadığı durumda ödeme, muaccel borç için yapılmış sayılır. Birden çok borç muaccel ise ödemenin, borçluya karşı ilk olarak takip edilen borç için yapılmış olduğu kabul edilir. Takip yapılmamış ise ödeme, vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapılmış olur. / Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak; borçlardan hiçbirinin vadesi gelmemişse ödeme, güvencesi en az olan borç için yapılmış sayılır.”
Bu hükmün dereceli bir şekilde birden çok borcun bulunması durumunda mahsup meselesini düzenlediği görülmektedir. İlk olarak borçlardan biri muaccel, diğeri ise henüz muaccel değilse (müeccel ise) yapılan ödemenin muaccel olan borca ilişkin olduğu varsayılmaktadır. Olayda ödemenin yapıldığı tarih olan 15.11.2017 tarihi itibariyle her iki borcun da muaccel olduğunu söylemek mümkündür, zira sözleşmelerin kuruluş tarihi farklı olsa da, (A)’nın her iki sözleşmeden doğan borcu için öngörülen ifa tarihi (vade) aynıdır ve 15.11.2017’dir. Dolayısıyla BK m. 102’nin koyduğu ikinci derecedeki varsayıma bakmak gerekir. Buna göre birden çok borcun muaccel olması durumunda esas alınacak olan, ilk takip edilen borç olacaktır. Olayda (O)’nun alacaklarına ilişkin takibinden de bahsedilmemektedir. Esasında (A), 10.000 TL’lik ödemeyi her iki borcun da ödeme günü olan 15.11.2017’de yaptığı için, (O) tarafından herhangi bir takip işlemine girişilmemesi de doğaldır. BK m. 102’nin getirdiği üçüncü varsayım, muaccel olan borçlar için takip yapılmamış ise, ödemenin vadesi ilk önce gelmiş olan borç için yapıldığıdır, (A)’nın iki borcunun da vadesi aynı olduğu için bir sonraki varsayıma geçilmesi gerekir. BK m. 102/2’ye göre, “Birden çok borcun vadesi aynı zamanda gelmişse, mahsup orantılı olarak... yapılır”. Bu durumda (A)’nın yapmış olduğu ödemenin, (O)’ya olan 15.000 TL’lik ve 10.500 TL’lik borçlarına orantılı bir şekilde (yaklaşık 3:2 oranında) mahsup edildiğinin kabul edilmesi gerekir.
2) (Y)’nin elinde bir hukuki imkan var mıdır? (Y)’nin bakiye ödemenin yapılmasını talep etmesi mümkün müdür?
(A) ile (Y) arasındaki sözleşme, 2000 adet tavuk satımına ilişkindir. Tarafların arasındaki anlaşmaya göre (A), tavukları (Y)’nin iş yerinden satım alacaktır; böylece taraflar kendi aralarında ifa yerinin belirlenmesine ilişkin bir sözleşme yaptıkları için bir yedek hukuk kuralı olan BK m. 89’un uygulanmasına yer olmayacaktır. Taraflar arasında (Y)’nin borcunun ifa zamanı olarak 10.11.2017 tarihi belirlenmiştir. İfa zamanında bu borcun alacaklısı (Y), borcunu ifa etmeye hazır olduğunu bildirmiş olmasına rağmen alacaklı (A)’nın bu borcun ifasını kabulden kaçındığı için bir alacaklı temerrüdünden söz etmek gerekir. Alacaklı temerrüdü öğretide “alacaklının borçlusunun ifasını olumlu veya olumsuz bir tutumla engellemesi” olarak da tanımlanmaktave BK m. 106’da şu şekilde düzenlenmektedir: “Yapma veya verme edimi gereği gibi kendisine önerilen alacaklı, haklı bir sebep olmaksızın onu kabulden veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için kendisi tarafından yapılması gereken hazırlık fiillerini yapmaktan kaçınırsa, temerrüde düşmüş olur.