GENEL GEREKÇE
İşverenlere işyerindeki mal veya hizmet üretimini bir başka işverenin işçileri aracılığıyla gerçekleştirme imkânı sağlayan asıl işveren-alt işveren ilişkisi, 1936 tarihinden bu yana mevzuatımızda yer almakla birlikte son yıllarda daha çok öne çıkan bir uygulama haline gelmiştir.
22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun yürürlüğe girmesinden bu yana, uygulamada karşılaşılan sorunlar, yargı kararları açısından yapılan değerlendirmeler ve akademik çalışmalar incelendiğinde, çalışma hayatının tüm taraflarının asıl işveren-alt işveren ilişkisinin değişime ihtiyaç duyulan bir alan haline geldiğini göstermektedir.
Bu kapsamda;
- Alt işveren işçilerinin iş mevzuatından kaynaklanan haklarını kullanmalarını sağlayan, hak kayıplarını ortadan kaldıran, ücretlerini garantiye alan,
- Kamu kurum ve kuruluşları tarafından yapılan alt işveren sözleşmeleri ve uygulamalarının iş mevzuatına uygunluğunu sağlayan,
- Alt işverenlik ile ilgili düzenlemeler ile alt işveren yanında çalışan işçilerin hak kayıplarının sosyal hukuk devleti olmanın gereklerine uygun olarak ortadan kaldırılması, alt işverenlik ilişkisinin kanuni sınırlar içinde özellikle kamu kesiminde daha sınırlı fakat işlevsel olarak kullanılmasına imkân sağlayan,
- Yer altında çalışan işçilerin haftalık çalışma süreleri ve yıllık ücretli izin sürelerinin yeniden düzenlenmesini sağlayan, yer altında çalışan işçilere fazla çalışma yaptırılmasını yasaklayan, bu işçilerin iş güvencesi hükümlerinden yararlanmasını kolaylaştıran,
düzenlemeler yapılmaktadır.
Bir diğer düzenleme ile, 13/5/2014 tarihinde Manisa İlinin Soma İlçesindeki maden ocağında meydana gelen iş kazasında, bu tarih itibarıyla 5510 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı olanlara veya bunların hak sahiplerine Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca belirlenecek sürede aylık net ücretleri tutarında ödeme yapılması öngörülmektedir. Bu kazada hayatını kaybeden işçilerin geride kalan hak sahiplerinden, ölüm aylığı bağlanabilmesi için 5510 sayılı Kanunda aranan prim ödeme süresi şartını yerine getiremeyenlerin hak sahiplerine de prim ödeme şartı aranmaksızın ölüm aylığı bağlanması, ölen sigortalının Sosyal Güvenlik Kurumuna olan her türlü borçlarının terkin edilmesi, anne ve babaya gelir ve aylık bağlanırken muhtaçlık şartının aranmaması ve yakınlarından bir kişiye kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilebilme hakkı verilmesi amacıyla düzenleme yapılmaktadır.
İşveren sendikaları açısından önemli bir değişiklik de, bu sendikaların atıl olan nakit mevcudunun kullanımı ile ilgilidir. Tasarıda yer alan düzenleme ile nakit mevcudun yüzde yirmibeşini geçmemek üzere işveren dayanışma ve yardım fonu kurulabilmesi ve oluşturulan bu fondan yardım alan üye işyerlerinin, işçilerin sigorta primlerinin işveren payını ödeyebilmesine imkân sağlanması amaçlanmaktadır.
Ayrıca Tasarı ile, sosyal güvenlik sisteminin iyileştirilmesi ve uygulamada ortaya çıkan ihtiyaçların giderilmesi amacıyla düzenlemeler yapılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumunun prim borcuna mahsuben aldığı taşınmazların satışının hızlandırılması ve değerlendirilmesi amacıyla katma değer vergisi muafiyeti getirilmiştir. 3201 sayılı Yurt Dışında Bulunan Türk Vatandaşlarının Yurt Dışında Geçen Sürelerinin Sosyal Güvenlikleri Bakımından Değerlendirilmesi Hakkında Kanunun uygulanmasında, yargı kararları da dikkate alınarak doğumla Türk vatandaşı olup da çıkma izni almak suretiyle Türk vatandaşlığını kaybedenlerin Türk vatandaşı olarak çalıştıkları süreleri borçlanmalarına imkân tanınmış, ayrıca; sosyal güvenlik sözleşmesi yapılan ülkedeki ilk işe giriş tarihinin Türkiye'de ilk işe giriş tarihi olarak kabul edilmesi sağlanmıştır.
Tüp bebek denemesinin ve doğum borçlanması hakkının ikiden üçe çıkarılması öngörülmüştür. Disiplin cezası sonucu memuriyetleri sona eren ve af kanunlarıyla cezaları kaldırılan memurlardan borçlanma için verilen süreyi kaçıranlara yeni bir hak verilmesi, daha önceki borçlanmada kendileri tarafından ödenmiş prim tutarlarının iadesi ve borçlanılan sürelerin kazanılmış hak aylığında değerlendirilmesi sağlanmıştır.
Diğer taraftan, 5510 sayılı Kanunun yürürlük tarihinden sonra sigortalılığı başlayan ve maden işyerlerinin yer altı işlerinde sürekli veya münavebeli olarak çalışan sigortalıların emeklilikleri için 5510 sayılı Kanunda 55 olarak öngörülen yaş şartı, yer altı işlerinin diğer işlere göre daha ağır ve tehlikeli olduğu hususu gözönüne alınarak 50'ye düşürülmekte, ayrıca maden ocakları (elementer cıva bulunduğu saptanan cıva maden ocakları hariç), kanalizasyon ve tünel yapımı gibi yer altında yapılan işlerde çalışan sigortalıların bu işlerde, herhangi bir nedenle fiilen çalışmadıkları sürelerin de fiili hizmet süresi zammı kapsamında değerlendirilmesi amaçlanmaktadır.