Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ

ANAYASA MAHKEMESİ

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

HÜSEYİN ALİ KUDRETBAŞVURUSU

İKİNCİ BÖLÜM

KARAR

Başkan : Kadir ÖZKAYA

Üyeler :Engin YILDIRIM

M. Emin KUZ

Yıldız SEFERİNOĞLU

Basri BAĞCI

Raportör : Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI

Başvurucu : Hüseyin Ali KUDRET

Vekili : Av. Ali HABİP

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru; hukuka aykırı olarak üst araması yapılması nedeniyle maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının, haksız gözaltına alınma nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının, arama sırasında kolluk görevlilerince güç kullanımından dolayı yapılan şikâyetle ilgili soruşturmanın etkili yürütülmemesi nedeniyle de kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 28/2/2018tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

8. Başvuru formu ve ekleri ile Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) aracılığıyla erişilen bilgi ve belgeler doğrultusunda tespit edilen ilgili olaylar özetle şöyledir:

9. Başvurucu 1995 doğumlu olup İstanbul'da yaşamakta ve öğrenci olduğunu beyan etmektedir.

10. Başvurucu 28/1/2017 tarihinde Hatay'ın Samandağ ilçesinde arkadaşı İ.K. ile bir kafede bulunduğu esnada kafeye gelen kolluk görevlileri Samandağ Sulh Ceza Hâkimliğinin 17/1/2017 tarihli önleme araması kararına istinaden kafede bulunan diğer kişilerin yanı sıra başvurucu ile arkadaşının üstünü ve eşyalarını aramak istemiştir. Kararda, isimleri belirtilen bazı caddelerde önleme aramasına izin verildiği görülmüştür.

11. Başvurucunun anlatımına göre kolluk görevlileri kendisinin ve arkadaşının kimliklerini kontrol edip çantasını aramış, daha sonra üstünü aramak istediklerinde uygulamanın hukuka uygun olmadığını ve üzerinin aranmasını istemediğini dile getiren başvurucuya psikolojik şiddet uygulayarak aramayı gerçekleştirmiştir. Bu sırada arkadaşı İ.K.nın kolluk görevlileriyle tartışması nedeniyle her ikisi de zor kullanılmak suretiyle gözaltına alınmış, gözaltına alınma anında bir kolluk görevlisince başvurucunun saçı çekilmek suretiyle başvurucu sürüklenerek kendisine şiddet uygulanmıştır.

12. Kolluk görevlilerince olayla ilgili aynı gün tutanak düzenlenmiştir. Tutanakta başvurucu veya arkadaşının imzası bulunmamaktadır. Tutanağa göre "huzur Türkiye" uygulaması adı altında yapılan kontrol ve aramalar kapsamında olay günü bir kafede başvurucunun üstü aranmak istendiğinde başvurucu ayağa kalkmayarak ve aramanın taciz olduğunu beyan ederek aramaya direnmiş, uygulamanın hukuki olduğu ve rızasıyla üst araması yapılmasına izin vermediği takdirde zor kullanılacağının kendisine söylenmesi üzerine başvurucu "Beni taciz etmenize izin vermeyeceğim, üst araması yaptırmayacağım."diyerek direnmeye devam etmiştir başvurucu ile arkadaşının direnmesi nedeniyle artan oranda zor kullanılarak her ikisinin de yakalandığı Tutanakta belirtilmiş, yasal işlem yapılmak üzere önce hastaneye daha sonra kolluk merkezine götürüldüğü açıklanmıştır.

13. Başvurucu hakkında Samandağ Devlet Hastanesi tarafından olay tarihinde düzenlenen adli raporda -tam olarak okunamamakla birlikte okunduğu kadarıyla- başvurucuda darp ve cebir izi olmadığı belirtilmiştir.

14. Başvurucu ile İ.K. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işledikleri isnadıyla soruşturma başlatılmıştır. Bu kapsamda başvurucunun kolluk merkezinde şüpheli olarak ifadesi alınmıştır. Başvurucu, kolluk görevlilerine direnmediğini, aramanın yasal gerekçesini sorduğunu, olağanüstü hâl döneminde olunması nedeniyle üstünü aratması gerektiği söylenince arama yapılmasına izin verdiğini, aramadan sonra gözaltına alındığını beyan etmiş; hakkındaki suçlamayı kabul etmemiştir. Yaklaşık beş saat gözaltında tutulduktan sonra başvurucu aynı gün serbest bırakılmıştır.

15. Başvurucu 9/2/2017 tarihinde Samandağ Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) başvurarak kolluk görevlileri ve kendisini muayene eden doktordan şikâyetçi olmuştur. Başsavcılıkça başvurucunun şikâyetiyle ilgili olan soruşturma başvurucu hakkındaki soruşturmayla birlikte yürütülmüştür.

16. Başvurucu şikâyet dilekçesinde; bir kolluk görevlisinin saçını çekerek kendisini sürüklediğini, bu olay hakkında yürütülen soruşturma kapsamında kolluk merkezinde verdiği ifadesinde dile getirmesine rağmen beyanının İfade Tutanağı'na yazılmadığını, ifade verirken diğer kolluk görevlilerinin alaycı üslubuna maruz kaldığını ve tehdit edildiğini, ayrıca doktor muayenesi sırasında bir kolluk görevlisinin muayene odasına alınmasına doktorun izin verdiğini ileri sürmüştür.

17. Şikâyetçi olduğu tarihte ayrıca Başsavcılıkça başvurucunun ifadesi alınmıştır. Başvurucu ifadesinde şikâyet dilekçesindeki iddialarını yinelemiş, arama işlemi yapıldıktan sonra masasına oturup çay içmeye devam ettiği sırada bir kolluk görevlisinin saçından tutup kafasını eğmek suretiyle kendisini sert biçimde sürüklediğini ve polis aracına bindirdiğini beyan etmiş; olay yerinin kalabalık olduğunu, olay yerini gösteren kameraların bulunduğunu, kolluk merkezine getirildiğinde teşhis edebileceği bir kolluk görevlisinin kendisinin verdiği ifadeye müdahale ederek ifadesini değiştirdiğini ve kendisini takip edeceğini söyleyerek tehdit ettiğini ileri sürmüştür.

18. Başsavcılıkça başvurucunun gözaltına alındığı kafenin güvenlik kamerası alınarak incelenmek üzere 13/2/2017 tarihinde Ankara Kriminal Polis Laboratuvarına, 8/3/2017 tarihinde Adana Kriminal Polis Laboratuvarına gönderilmiştir. Her iki Kriminal Polis Laboratuvarı da verdiği cevapta yeterli personel bulunmaması nedeniyle incelemenin yapılamadığını belirtmiş ve delili incelemeksizin iade etmiştir.

19. Olay günü arama sırasında görevli olan kolluk memurları H.M.G., M.K., Y.Ç., Ö.S., U.A., A.A., O.K. kolluk merkezinde şikâyetçi olarak; O.K. dışında kalan görevliler Başsavcılıkta tanık olarak, O.K. yine şikâyetçi olarak dinlenmiştir.

20. Kolluk memuru O.K. beyanında; başvurucunun üstünün aranmasını istemediğini, aramanın taciz olduğunu ve İstanbul'da dahi arama yapılmadığını dile getirdiğini, bu sırada arkadaşı İ.K.nın da kendisine yönelik el kol hareketleri yaptığını, bu nedenle İ.K.dan şikâyetçi olduğunu ifade etmiştir.

21. Başsavcılıkta 29/5/2017 tarihinde tanık olarak dinlenen kolluk memurlarının ifadeleri birbirine benzer olup kısaca şöyledir: Kolluk memurları olay günü önleme araması kapsamında başvurucu ve arkadaşı İ.K.nın üstünü aramak istediklerinde başvurucu ve İ.K. aramaya karşı çıkmış; başvurucu aramanın taciz olduğunu, İ.K. da önleme arama kararını yolda uygulamaları gerektiğini söylemiş, İ.K. ayrıca polis memuru O.K.ya el kol hareketi yapmıştır.

22. Başsavcılık 30/5/2017 tarihinde "meçhul şüpheli"olarak belirtilen kolluk görevlisi/görevlileri hakkında kasten yaralama suçuna ilişkin olarak kovuşturma yapılmamasına ilişkin ek karar vermiştir. Kararın gerekçesi şöyledir:

"Olay yerinden elde edilen, Adli Emanetin 2017/71 sırasında kayıtlı kamera görüntüleri üzerinde tespit yapılamadığı, olay günü müşteki hakkında tanzim edilen adli rapora göre müştekinin yaralandığının tespit edilemediği, müştekinin iddiasının soyut iddia boyutunda kaldığı anlaşılmakla;

1-)Şüpheli hakkında müsnet suçtan kamu adına KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA, "

23. Diğer taraftan incelenemeyen kamera kayıt cihazının 31/5/2017 tarihinde sahibine iadesine karar verilmiş, aynı tarihte başvurucu ve arkadaşı İ.K. hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunu işledikleri isnadıyla ceza davası açılmıştır.

24. Başvurucu, Başsavcılığın ek kararına itiraz etmiş; başvurucunun itirazı Hatay 2. Sulh Ceza Hâkimliğince 4/1/2018 tarihinde reddedilmiştir. Anılan karar başvurucuya 30/1/2018 tarihinde tebliğ edilmiştir.

25. Başvurucu 28/2/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

26. Başvurucu, hakkında açılan ceza davasının sonunda Samandağ Asliye Ceza Mahkemesinin 21/3/2018 tarihli kararıyla beraat etmiştir. Karar, kanun yollarına başvurulmaksızın 2/11/2018 tarihinde kesinleşmiştir. Kararın gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:

"...müştekinin olayın sıcağı sıcağına hazırlık aşamasında verdiği ifadesinde ve mahkeme huzurundaki ifadesinde sanık [İ.nin] kendisini ittirdiği yönünde bir beyanının olmadığı, özetle sanık Hüseyin ve [İ.nin] üstünü aratmadığı hususunda beyanının olduğu bu suretle bu beyanı doğrular nitelikteki tutanak içeriği ve sanıkların iddianamede üzerlerine atılı eylem itibariyle sanıkların görevli polis memuruna pasif olarak direndikleri, görevi yaptırmamak için direnme suçunun oluşması için gerekli aktif cebir veya tehdit unsurunun somut olayda meydana gelmediği anlaşıldığından; Sanıklar Hüseyin Ali Kudret ve [İ.K.] hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçunuişlediklerinden bahisle 5237 sayılı TCK'nun 265/1, 53/1 maddesi gereğince cezalandırılmaları talebi ile mahkememize kamu davası açılmış ise de; suçun kanuni tanımındaki unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından CMK 223/2-a maddesi gereğince sanıklarıayrı ayrı beraatine karar vermek gerekmiş..."

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

27. 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kasten yaralama"kenar başlıklı 86. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması halinde, mağdurun şikayeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.

(3) Kasten yaralama suçunun;

...

d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

...

İşlenmesi hâlinde, şikayet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır."

28. 1/6/2005 tarihli ve 25832 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği'nin "Önleme araması ve kapsamı"kenar başlıklı 19. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

"Önleme araması;

a) Millî güvenlik ve kamu düzeninin, genel sağlık ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması,

b) Suç işlenmesinin önlenmesi,

c) Taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silâh, patlayıcı madde veya eşyanın tespiti,

amacıyla, hâkim kararı veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde mülkî âmirin yazılı emriyle ikinci fıkrada belirtilen yerlerde, kişilerin üstlerinde, aracında, özel kâğıtlarında ve eşyasında yapılan arama işlemidir.

Önleme araması aşağıdaki yerlerde yapılabilir:

...

e) Umumî veya umuma açık yerlerde veya öğrenci yurtlarında veya eklentilerinde,

...

Konutta, yerleşim yerinde ve kamuya açık olmayan özel işyerlerinde ve eklentilerinde önleme araması yapılamaz".

B. Uluslararası Hukuk

29. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (Sözleşme) 3. maddesi şöyledir:

"Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz."

30. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Sözleşme'nin 3. maddesi ile ilgili içtihatlarında kötü muamele yasağının demokratik toplumların en temel değeri olduğunu vurgulamış; terörle ya da organize suçla mücadele gibi en zor şartlarda dahi mağdurların davranışlarından bağımsız olarak işkence, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlerin Sözleşme'yle yasaklandığını belirtmiştir. AİHM, kötü muamele yasağının Sözleşme'nin 15. maddesinde belirtilen toplum hayatını tehdit eden kamusal tehlike hâlinde dahi hiçbir istisnaya yer vermediğine ilişkin içtihatlarını da hatırlatmıştır (Selmouni/Fransa, B. No: 25803/94, 28/7/1999, § 95; Labita/İtalya [BD], B. No: 26772/95, 6/4/2000, § 119).

31. Öte yandan bir muamele veya cezanın kötü muamele olduğunu söyleyebilmek için eylemin minimum ağırlık eşiğini aşması beklenir (Raninen/Finlandiya, B. No: 20972/92, 16/12/1997, § 55; Erdoğan Yağız/Türkiye, B. No: 27473/02, 6/3/2007 §§ 35, 37; Gafgen/Almanya [BD], B. No: 22978/05, 1/6/2010, §§ 88, 90; Costello-Roberts/Birleşik Krallık, B. No: 13134/87, 25/3/1993, § 30).

32. AİHM, Sözleşme'nin 3. maddesinin tartışılabilir ve makul şüphe uyandıran kötü muamele iddialarının etkin biçimde soruşturma yükümlülüğü getirdiğine dikkat çekmektedir (Labita/İtalya, § 131; Tepe/Türkiye, B. No: 31247/96, 21/12/2004, § 48). AİHM’in içtihadında tanımlanan etkinlik için minimum standartlar soruşturmanın bağımsız, tarafsız, kamu denetimine açık olmasını, yetkili makamların titizlikle ve süratli biçimde çalışmasını gerektirmektedir (Mammadov/Azerbaycan, B. No: 34445/04, 11/1/2007, § 73; Çelik ve İmret/Türkiye,B. No: 44093/98, 26/10/2004, § 55).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

33.Mahkemenin 18/5/2021 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Maddi ve Manevi Varlığın Korunması ve Geliştirilmesi Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

34. Başvurucu; önleme araması kararına istinaden umuma açık yerlerde üst araması yapılmasının hukuka aykırı olduğunu, Hâkimlikçe verilen kararın sadece kararın geçerli olduğu bölgedeki yolları kapsadığını, dolasıyla bir kafede otururken haksız olarak üstünün aranması nedeniyle Anayasa'nın 20. maddesinde düzenlenen özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

35. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Anayasa Mahkemesi bireylerin hukuka uygun olmayacak şekilde üst araması yapıldığına ilişkin şikâyetlerini özel hayata saygı hakkı çerçevesinde, Anayasa'nın 17. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelemektedir (Mehmet Ergin, B. No: 2013/2891, 5/11/2015). Bu nedenle başvurucunun aramaya ilişkin şikâyetleri maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkı kapsamında incelenmiştir.

36. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"kenar başlıklı 17. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

" Herkes yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir."

37. Anayasa'nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (2) numaralı fıkrasında bireysel başvuruda bulunulmadan önce ihlal iddiasının dayanağı olan işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş olan idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının tüketilmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Temel hak ihlallerini öncelikle derece mahkemelerinin gidermekle yükümlü olması, kanun yollarının tüketilmesi koşulunu zorunlu kılar (Necati Gündüz ve Recep Gündüz, B. No: 2012/1027, 12/2/2013, §§ 19, 20; Güher Ergun ve diğerleri, B. No: 2012/13, 2/7/2013, § 26).

38. Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru ikincil nitelikte bir hukuk yoludur. Temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiği iddialarının öncelikle derece mahkemelerinde olağan kanun yolları ile çözüme kavuşturulması esastır. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve genel mahkemeler önünde dile getirilmeyen iddialar Anayasa Mahkemesi önünde şikâyet konusu edilemeyeceği gibi genel mahkemelere sunulmayan yeni bilgi ve belgeler de Anayasa Mahkemesine sunulamaz (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, §§ 16-20). Ancak belirtilen hükümlerde yer verilen olağan başvuru yolları ibaresinin başvurucunun şikâyetleri açısından makul bir başarı şansı sunabilecek ve bir çözüm sağlayabilecek nitelikte, kullanılabilir ve etkili başvuru yolları olarak anlaşılması gerekmektedir (S.S.A., B. No: 2013/2355, 7/11/2013, § 28; Işıl Yaykır, B. No: 2013/2284, 15/4/2014, § 42).

39. Bu bağlamda Danıştay içtihadına göre idari makamlarca ceza soruşturması ya da kovuşturması kapsamında yapılmayan arama ve/veya elkoyma işlemleri yönünden genel hükümlere göre tam yargı davası açılabilmesinin mümkün olduğu görülmektedir. İlgili Danıştay kararları incelendiğinde bu yolun bir yandan başvurucunun maruz kaldığı arama ve/veya elkoyma işlemlerinin hukuka aykırılığının tespitini, diğer yandan da uğradığı zararın tazmini imkânını sağladığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu hukuk yolu, aramanın ve/veya elkoymanın hukuka aykırılığını ileri sürerek tazminat talebinde bulunan başvurucu açısından erişilebilir ve elverişli bir çözüm olanağı, makul ölçüde bir başarı imkânı sunmaktadır (Patimat Gitinova, B. No: 2015/8962, 20/3/2019, § 35).

40. Somut olayda halka açık bir yerde yapılan aramanın önleyici kolluk faaliyeti çerçevesinde yapıldığı anlaşılmıştır.

Başvurucu bireysel başvuruda bulunmadan önce belirtilen hukuk yolunu tükettiğine dair herhangi bir bilgi veya belge ibraz edememiştir. Sonuç olarak etkin ve erişilebilir bir çözüm imkânı sunan hukuk yoluna başvurulmaksızın yapılan bireysel başvuruların incelenmesi ise bireysel başvuru yolunun ikincilliği ilkesi gereği mümkün değildir.

41. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Kişi Hürriyeti ve Güvenliği Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları

42. Başvurucu, haksız olarak gözaltına alındığını ve beş saat gözaltında tutulduğunu belirterek yerleşme ve seyahat özgürlüğü ile kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

2. Değerlendirme

43. Başvurunun bu kısmı yukarıda yer verilen ilke (bkz. § 35) gereği kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı kapsamında incelenmiştir. Bireysel başvuru yolunun ikincil niteliği gereği, Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunulabilmesi için öncelikle olağan kanun yollarının tüketilmesi zorunludur. Başvurucunun bireysel başvuru konusu şikâyetini öncelikle ve süresinde yetkili idari ve yargısal mercilere usulüne uygun olarak iletmesi, bu konuda sahip olduğu bilgi ve delilleri zamanında bu makamlara sunması, bu süreçte dava ve başvurusunu takip etmek için gerekli özeni göstermiş olması gerekir (İsmail Buğra İşlek, B. No: 2013/1177, 26/3/2013)

44. Anayasa Mahkemesi, yakalama ve gözaltına alınmanın hukuka aykırı olduğu iddialarına ilişkin olarak bireysel başvurunun incelendiği tarih itibarıyla asıl dava sonuçlanmamış da olsa -ilgili Yargıtay içtihatlarına atıf yaparak- 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 141. maddesinde öngörülen tazminat davası açma imkânının tüketilmesi gereken etkili bir hukuk yolu olduğu sonucuna varmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 64-72; Hidayet Karaca [GK], B. No: 2015/144, 14/7/2015, §§ 53-64; Günay Dağ ve diğerleri [GK], B. No: 2013/1631, 17/12/2015, §§ 141-150)

45. Somut olayda başvurucu yönünden gözaltı tedbirinin hukuki olmadığına ilişkin iddialarla ilgili olarak anılan kararlarda varılan sonuçlardan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır. Bu kapsamda açılacak tazminat davasında ileri sürülen ihlal iddiası açısından uygun bir giderim sağlanması mümkün görünmektedir. 5271 sayılı Kanun'un 141. maddesinde belirtilen dava yolunun başvurucunun durumuna uygun, telafi kabiliyetini haiz, etkili bir hukuk yolu olduğu, başvurucunun anılan yolu tükettiğine yönelik herhangi bir bilgi belge sunmadığı değerlendirildiğinde anılan şikâyetin incelenmesinin ikincillik ilkesi gereği mümkün olmadığı tespit edilmiştir.

46. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

C. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

47. Başvurucu; arama işlemi yapıldıktan sonra bir kolluk görevlisinin kendisini saçından çekerek yerde sürüklediğini ve bu şekilde polis arabasına bindirilerek gözaltına alındığını, kolluk merkezinde kendisine yönelik bu muameleyi anlatmasına rağmen bunun İfade Tutanağı'na yazılmadığını, ifadesi alınırken teşhis edebileceği bir başka kolluk görevlisinin kendisini tehdit ettiğini iddia etmiştir. Başvurucu ayrıca olayı gösteren görüntüler olmasına rağmen görüntülerin Başsavcılıkça incelenmediğini, gerçeğe aykırı rapor düzenleyen doktor hakkındaki şikâyetinin soruşturulmadığını, Başsavcılıkça etkili soruşturma yürütülmediğini belirterek kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

48. Bakanlık görüşünde, başvuruya yansıyan olgular bakımından Başsavcılıkça ulaşılan sonuçtan farklı bir sonuca ulaşmaya elverişli veriler olmadığı, Başsavcılığın başvurucunun iddiaları üzerine kendisinden beklenen oranda büyük bir titizlikle ve süratle hareket ettiği, atılması gereken her türlü adımı attığı, iddiaların gerçekliğini ortaya çıkartmak hedefiyle her türlü ve objektif delillerin temini cihetine gittiği, başvurucunun soruşturmaya dahlinin sağlandığı, elde edilen delil ve bilgilerin kapsamlı ve nesnel bir analizi ile neticeye ulaşıldığı, usul yükümlüğünün gereğinin özenle yerine getirildiği bildirilmiştir.

49. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formunda dile getirdiği hususları yinelemiş; aramanın hukuki olmadığını, kamera kayıtlarının incelenmediğini, dolayısıyla etkili soruşturma yürütülmediğini iddia etmiştir.

2. Değerlendirme

50. Anayasa’nın "Kişinin dokunulmazlığı, maddî ve manevî varlığı"kenar başlıklı 17. maddesinin üçüncü fıkrası şöyledir:

"Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz; kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”

51. Anayasa’nın "Devletin temel amaç ve görevleri"kenar başlıklı 5. maddesi şöyledir:

“Devletin temel amaç ve görevleri, … Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”

52. Başvurucunun etkili başvuru hakkına yönelik iddiaları kötü muamele yasağının usul boyutu kapsamında kaldığından ayrıca etkili başvuru hakkından inceleme yapılmasına gerek olmadığı anlaşılmıştır.

53. Bir muamelenin Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 83). Başvurucunun iddiası saçından çekilerek sürüklenmek suretiyle gözaltına alınması şeklinde olduğundan kolluk görevlilerine atfedilen bu eylemin kötü muamele yasağı için aranan asgari eşik sınırını geçtiği değerlendirilmektedir.

54. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

55. Devletin kişinin maddi ve manevi varlığını koruma hakkı kapsamındaki pozitif yükümlülüğünün usule ilişkin bir boyutu bulunmaktadır. Bu usul yükümlülüğü çerçevesinde devlet, her türlü fiziksel ve ruhsal saldırı olayının sorumlularının belirlenmesini ve gerekiyorsa cezalandırılmasını sağlayabilecek etkili resmî bir soruşturma yürütmek durumundadır. Bu tarz bir soruşturmanın temel amacı, söz konusu saldırıları önleyen hukukun etkin bir şekilde uygulanmasını güvenceye almak ve karıştıkları olaylarda kamu görevlilerinin ya da kurumlarının kendi sorumlulukları altında meydana gelen olaylar için hesap vermelerini sağlamaktır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 110).

56. Buna göre bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının bulunması hâlinde -Anayasa’nın 17. maddesi “Devletin temel amaç ve görevleri” kenar başlıklı 5. maddesindeki genel yükümlülükle birlikte yorumlandığında- etkili resmî bir soruşturmanın yapılmasını gerektirmektedir. Bu soruşturma, sorumluların belirlenmesini ve cezalandırılmasını sağlamaya elverişli olmalıdır. Bu mümkün olmazsa bu madde sahip olduğu öneme rağmen pratikte etkisiz hâle gelecek ve bazı hâllerde devlet görevlilerinin fiilî dokunulmazlıktan yararlanarak kontrolleri altında bulunan kişilerin haklarını istismar etmeleri mümkün olacaktır (Tahir Canan, § 25).

57. Yürütülecek ceza soruşturmaları, sorumluların tespitine ve cezalandırılmalarına imkân verecek şekilde etkili ve yeterli olmalıdır. Soruşturmanın etkili ve yeterli olduğundan söz edilebilmesi için soruşturma makamlarının resen harekete geçerek olayı aydınlatabilecek ve sorumluların tespitine yarayabilecek bütün delilleri toplamaları gerekir. Dolayısıyla kötü muamele iddialarının gerektirdiği soruşturma bağımsız bir şekilde hızlı ve derinlikli yürütülmelidir. Diğer bir ifadeyle yetkililer, olay ve olguları ciddiyetle öğrenmeye çalışmalı; soruşturmayı sonlandırmak ya da kararlarını temellendirmek için çabuk ve temelden yoksun sonuçlara dayanmamalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 114).

58. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında bazen tek başına soruşturma yapılmamış olması veya yeterli soruşturma yapılmamış olması da kötü muamele teşkil edebilmektedir. Dolayısıyla şartlar ne olursa olsun yetkililer, resmî şikâyet yapılır yapılmaz harekete geçmelidir. Şikâyet yapılmadığında bile işkence veya kötü muamele olduğunu gösteren yeterli, kesin belirtiler olduğunda soruşturma açılması sağlanmalıdır. Bu bağlamda soruşturmanın derhâl başlaması, bağımsız biçimde, kamu denetimine tabi olarak özenli ve süratli yürütülmesi, bir bütün olarak etkili olması gerekir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 116).

59. Soruşturma sonucunda alınan kararın soruşturmada elde edilen tüm bulguların kapsamlı, nesnel ve tarafsız bir analizine dayalı olması, bunun yanı sıra söz konusu kararın vücut bütünlüğüne yönelik müdahalenin Anayasa’nın aradığı zorunlu bir durumdan kaynaklanan ölçülü bir müdahale olup olmadığına yönelik bir değerlendirme içermesi de gerekmektedir (Cemil Danışman, B. No: 2013/6319, 16/7/2014, § 99).

60. Kolluk görevlileri önleme araması uygulaması kapsamında herhangi bir suç isnadı olmaksızın başvurucunun üstünü aramak istemiş, başvurucu yapılan uygulamanın hukuka aykırı olduğunu dile getirerek önce aramaya karşı çıkmış, sonra arama yapılmasına izin vermiştir. Yapılan aramadan sonra başvurucu, arama yapılmasına direndiği gerekçesiyle gözaltına alınarak hakkında yasal işlem yapılmıştır. Başvurucu aleyhine açılan ceza davası sonunda başvurucunun eylemlerinin direnme suçunu oluşturmadığına karar verilmiştir.

61. Diğer taraftan gözaltına alınırken kolluk görevlilerinin hukuka aykırı güç kullanımına maruz kaldığını dile getiren başvurucu bir kolluk görevlisinin saçını çekerek kendisini sürüklediğini -başvuru formunda yerde sürüklediğini ileri sürmüştür- ve bu şekilde polis aracına bindirdiğini, bir başka kolluk görevlisinin ise polis merkezinde kendisini tehdit ettiğini iddia etmiştir.

62. Bir devlet görevlisi tarafından hukuki sınırların aşılarak Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin bir iddianın soruşturma makamına iletilmesi durumunda etkili soruşturma yükümlülüğünün başlaması için öncelikle gerekli olan husus, söz konusu iddianın savunulabilir olmasıdır. İddianın savunulabilir olması, açık ve olgulara ilişkin ayrıntı içermesinin yanında ancak makul kanıtlarla desteklenmesiyle mümkündür. Böylesine bir iddianın varlığı hâlinde olayın aydınlatılarak sorumluların belirlenmesini ve gerekirse cezalandırılmasını sağlamaya elverişli, etkili bir soruşturma yapılması gerekmektedir.

63. Başvurucu hakkında alınan sağlık raporunda darp ve cebir izi bulunmadığı belirtilmiştir. Başvurucunun sağlık raporunun düzenlemesi ile ilgili bazı itirazlarının bulunduğu ve bu kapsamda rapor düzenleyen doktor hakkında da şikâyette bulunduğu gözardı edilmemelidir. Ayrıca başvurucunun, kolluk görevlisince gerçekleştirildiğini ileri sürdüğü fiziksel müdahalenin şekli de darp izi bırakacak mahiyette olmadığından sağlık raporunun tek başına başvurucunun iddialarının aksini ortaya koymadığı değerlendirilmiştir.

64. Her ne kadar kötü muamele iddialarının ileri sürüldüğü hâllerde sağlık raporu maddi gerçeğe ulaşmayı sağlayan en önemli delillerden biri olsa da yaralanmanın sağlık raporuyla tespit edilemeyecek düzeyde kalması veya uzun süre sonra rapor alınması gibi durumlarda sağlık raporlarının tek başına gerçeği ortaya çıkarmakta yetersiz kalacağı şüphesizdir (bazı değişiklerle birlikte bkz. Cihan Alpyürük, B. No: 2017/37528, 29/9/2020, § 50). Dolayısıyla mevcut sağlık raporu başvurucunun iddialarını savunulabilir olmaktan çıkarmamakta, şikâyetine yönelik etkili soruşturma yapılması beklentisinin meşruluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Somut başvuruda devletin etkili soruşturma yapma pozitif yükümlülüğünün güvencelerinin etkin hâle geldiği kabul edilmektedir. Bundan sonra Başsavcılıktan makul özen ve süratle soruşturma yapması beklenir.

65. Başvurucu, maruz kaldığını ileri sürdüğü kötü muamelenin olayın gerçekleştiği mekânın (kafenin) kamerasıyla kaydedildiğini iddia etmiştir. Söz konusu kamera kayıt cihazı soruşturma makamınca temin edilmiştir. Ancak yeterli sayıda ve donanımda kolluk görevlisi bulunmaması nedeniyle olay görüntüleri elde edilememiş; Başsavcılık tarafından kamera, içindeki görüntülerle birlikte sahibine iade edilmiştir.

66. Olay yerinde bulunan kolluk görevlileri haricinde tanık araştırması yapılmayan ve sağlık raporunun maddi gerçeğe ulaşma bakımından yetersiz kalacağı açık olan soruşturmada gerçeğin ortaya konulması açısından oldukça önemli olan bu görüntülerin incelenmeksizin soruşturmanın tamamlanması Başsavcılıkça özenle hareket edildiği izlenimine gölge düşürmüştür.

67. Öte yandan başvurucuya teşhis işlemi yaptırılmamış, şüpheli polis memuru veya memurlarının kimliği belirlenmemiştir. Bunun yerine aramada görev alan az sayıdaki kolluk görevlisinin tanık olarak -ve içlerinden birinin müşteki olarak- dinlenmesi yolu tercih edilmiştir. Dahası bu ifadeler alınırken dahi başvurucunun şikâyet ettiği hususlarla ilgili olarak kolluk görevlilerinin bilgisine başvurulmamış, tanıkların sadece başvurucu aleyhine yürütülen direnme suçuna yönelik beyanları tespit edilmiştir.

68. Ayrıca başvurucunun sağlık raporunu tanzim eden doktor hakkında açık şikâyeti bulunmasına rağmen bu yönde bir soruşturma yapılmamış ve soruşturma yapılmamasının nedeni Başsavcılık kararında açıklanmamıştır.

69. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde başvurucuya karşı kötü muamele oluşturduğu iddia edilen eylemlere yönelik olayın aydınlatılması amacıyla etkili bir ceza soruşturması yürütülmediği sonucuna ulaşılmıştır.

70. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muameleyasağının usul boyutunun ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmiştir.

71. Yukarıda belirtilen tespitler doğrultusunda özellikle başvurucu hakkında alınan sağlık raporundaki bilgiler ile kamera görüntülerinin incelenmemiş olduğu da dikkate alınarak başvurucunun şikâyetine konu ettiği şiddete maruz kaldığına ilişkin iddiası dışında veri bulunmadığı, dolayısıyla bu aşamada olguların gerçekliği konusunda kanaat oluşmadığından kötü muamele yasağının maddi boyutu itibarıyla bir inceleme yapılmasına olanak bulunmadığı değerlendirilmiştir.

D. 6216 Sayılı Kanun'un 50. Maddesi Yönünden

72. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir…

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

73. Başvurucu, ihlalin tespiti ile yeniden soruşturma yapılması ve 10.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

74. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

75. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural, mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§55, 57).

76. İhlalin kovuşturmaya yer olmadığı ya da daimî arama kararı gibi bazı nedenlerle soruşturmanın sonlandırılmasından kaynaklandığı durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılması için kararın bir örneğinin ilgili Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak, ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden soruşturma yapılması sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden soruşturma yapılması kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili Cumhuriyet Başsavcılığının yeniden soruşturma yapılması sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı Cumhuriyet başsavcılığının yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden soruşturma yapma kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (benzer yöndeki kararlar için bkz. Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

77. Başvuruda, kolluk görevlileri hakkında etkili soruşturma yapılmaması nedeniyle Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasının usul boyutuyla ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin Cumhuriyet Başsavcılığının işlemlerinden kaynaklandığı anlaşılmıştır.

78. Bu durumda kötü muamele yasağının usul boyutuna yönelik ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden soruşturma ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun'un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden soruşturma kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir soruşturma yapılmasından ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden soruşturma yapılmak üzere Samandağ Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

79. Öte yandan somut olayda ihlalin tespit edilmesinin başvurucunun uğradığı zararların giderilmesi bakımından yetersiz kalacağı açıktır. Dolayısıyla eski hâle getirme kuralı çerçevesinde ihlalin bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırılabilmesi için kötü muamele yasağının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararları karşılığında başvurucuya talebiyle bağlı kalınaraknet 10.000 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.

80. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TLyargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyleKABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

3. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağının usul boyutunun İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin kötü muamele yasağının usule ilişkin boyutunun ihlalinin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden soruşturma yapılmak üzere Samandağ Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE,

D. Başvurucuya net 10.000 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE,

E. 294,70 TL harç ve 3.600 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 3.894,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 18/5/2021 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.