Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

DAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİL.

Taraflar arasında görülen davada;

Davacılar, kök miras bırakan dedeleri C. Ş.'ın 15 sayılı parselini davalı gelini V. U. S. V.'e 9 ve 30 sayılı parsellerini de davalı V. U. S. V.'in kardeşi olan diğer davalı L.'a mirastan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı biçimde temlik ettiğini ileri sürerek payları oranında tapu iptali tescil istemişlerdir.

Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.

Mahkemece, iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Karar, davacılar tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 13.5.2008 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vs.vekili Avukat R. M. geldi davetiye tebliğe rağmen temyiz edilen vs.vekili avukat gelmedi yokluğunda, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi U. N.'in tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:

-KARAR-

Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.

Getirtilen kayıt ve belgeler incelendiğinde, çekişme konusu 9, 15 ve 30 sayılı parsellerden 15 sayılı olanın miras bırakan C. Ş. ile oğlu E. H. adlarına elbirliği halinde kayıtlı iken, her ikisi tarafından 1.9.1997 tarihli akitle E. H.'ın ikinci eşi davalı V. U. S. V.'e; 9 ve 30 sayılı parsellerin ise tamamı miras bırakana ait iken, 7.4.2003 tarihli akitle davalı V. U. S. V.'in kardeşi diğer davalı L.'a satış yoluyla temlik edildiği; miras bırakanın oğlu E. H.'ın 27.3.2003'de öldüğü, miras bırakanın da 12.4.2005'de ölünce, geriye mirasçısı olarak E. H.'ın boşandığı ilk eşinden olma çocukları G. H. Z. V. ve O. ile E. H.'ın ikinci eşi V. U. S. V.'den olma çocukları X. ve C. Ş.'in kaldığı görülmektedir.

Miras bırakanın torunları G. H. Z. V. ve O., dedelerinin davalılar V. U. S. V. ve L.'a yaptığı temlikIerin kendilerinden mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı bulunduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.

Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretrnek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.

Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.

Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştmlabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı,miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olayda, davalılardan V. U. S. V. keşifteki beyanıyla 15 sayılı parselin kendisine bedelsiz devredildiğini kabul etmiş; diğer davalı L. ise, 9 ve 30 sayılı parsellerin bedelini ödeyerek satın aldığını savunmuştur.

Dosya içeriği ve toplanan delillere göre, miras bırakan C. Ş.'in taşınmaz satmasını gerektiren geçerli bir nedeninin bulunduğundan söz edilemeyeceği; gerek kendisinin gerekse oğlu E. H.'ın emekli maaşlarının, sosyal güvencelerinin ve bağlarından gelirlerinin bulunduğu; taşınmazların akitte gösterilen bedelleri ile gerçek değerleri arasındaki bariz farkın keşfen saptandığı anlaşılmaktadır.

Değinilen olgular, yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde; miras bırakanın, üzerindeki evde oğlu E. H. ve gelini ile birlikte oturduğu 15 sayılı parselini ve oğlu E. H.'ın ölümünden çok kısa bir süre sonra bağ vasıflı 9 ve 30 sayılı parsellerini davalı gelinine ve gelininin kardeşi olan emanetçi konumundaki davalı L.'a temlikinde, davacı torunlarından mal kaçırma amacıyla hareket ettiği, işlemlerin muvazaalı biçimde gerçekleştirildiği sonuç ve kanaatine varılmaktadır.

Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme sonucunda reddedilmesi isabetsizdir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK. 'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 13.12.2007 tarihinde yürürlüğe giren avukatlık ücret tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 550.00.-YTL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 13.5.2008 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.