Dosya olarak kaydet: PDF - WORD
Görüntüleme Ayarları:
Salt metin olarak göster (Kelime işlemcilere uygun görünüm)
Değişikliklere ilişkin notları gizle

Konsolide metin - yürürlükte değil (Sürüm: 10)

BİRİNCİ KISIM

Umumi hükümler

BİRİNCİ BAP

Borçların teşekkülü

BİRİNCİ FASIL

Akitten doğan borçlar

(A) AKDİN İNİKADI

I - İki tarafın muvafakati

1 - Umumi şartlar

MADDE 1

İki taraf karşılıklı ve birbirine uygun surette rızalarını beyan ettikleri takdirde, akit tamam olur.

Rızanın beyanı sarih olabileceği gibi zımni dahi olabilir.

2 - İkinci derecedeki noktaların mesküt kalması

MADDE 2

İki taraf akdin esaslı noktalarında uyuşurlar ise ikinci derecedeki noktalar sükütla geçilmiş olsa bile akde münakit olmuş nazariyle bakılır.

İkinci derecedeki noktalar hakkında uyuşulamadığı takdirde hakim, işin mahiyetine bakarak onları tayin eyler.

Akitlerin şekillerine müteallik hükümler mahfuzdur.

II - İcap ve kabul

1 - Kabul için müddet tayini

MADDE 3

Kabul için bir müddet tayin ederek başka kimseye bir akdin yapılmasını teklif eden kimse, bu müddetin hitamına kadar icabından dönemez. Bu müddet bitmeden evvel kabul haberi kendisine yetişmezse, icap ile bağlı kalmaz.

2 - Kabul için müddet tayin olunmaksızın icap

a) Hazırlar beyninde

MADDE 4

Kabul için bir müddet tayin olunmaksızın hazır olan bir şahsa karşı vakı olan icap derhal kabul olunmadığı takdirde, anı yapan bağlı kalmaz. İki taraf yahut vekillerinin bizzat telefon ile yaptıkları akitlere hazırlar arasında icra olunmuş nazariyle bakılır.

b) Gaipler arasında

MADDE 5

Hazır olmıyan bir şahsa karşı müddet tayin olunmaksızın dermeyan olunan icap, zamanında ve muntazam surette irsal olunmuş bir cevabın vusulüne intizar edebileceği dakikaya kadar, onu yapan hakkında lüzum ifade eder.

Bu kimsenin icabını zamanında vasıl olmuş addetmeğe hakkı vardır.

Vaktinde gönderilen kabul haberi icabı yapana geç varır ve o kimse onunla mülzem olmamak iddiasında bulunursa keyfiyeti derhal kabul edene bildirmeğe mecburdur.

3 - Zımni kabul

MADDE 6

İcabı dermeyan eden kimse gerek işin hususi mahiyetinden gerek hal ve mevkiin icabından naşi sarih bir kabule intizar mecburiyetinde olmadığı takdirde, eğer icap münasip bir müddet içinde reddolunmamış ise, akde münakit olmuş nazariyle bakılır.

4 - İltizamsız icap ve aleni icap

MADDE 7

İcabı dermeyan eden kimse bu baptaki hakları mahfuz olduğunu sarahaten beyan eder yahut akdi iltizam etmemek niyetinde olduğu gerek halin muktezasından gerek işin hususi mahiyetinden istidlal olunursa, icap lüzum ifade etmez.

Tarife ve cari fiyat irsali icap teşkil etmez.

Semenini göstererek emtia teşhiri, kaideten icap addolunur.

5 - İlan suretiyle vuku bulan vaitler

MADDE 8

Bir iş veya bir şey mukabilinde ilan suretiyle bir bedel vadeden kimse, vadine tevfikan o bedeli vermeğe mecburdur.

O iş veya o şey husule gelmeksizin o kimse vadinden nükül ederse vadettiği bedeli tecavüz etmemek üzere diğerinin hüsnü niyetle yaptığı masrafı ödemeğe mecburdur. Fakat umulan muvaffakiyetin elde edilemiyeceğini vaadi yapan kimse ispat ettiği surette, bu mecburiyete mahal kalmaz.

6 - İcap ve kabulün geri alınması

MADDE 9

İcabın geri alındığı haberi icabın vusulünden evvel yahut aynı zamanda mürselünileyhe vasıl olur yahut icaptan sonra vasıl olmakla beraber mürselünileyhe icaba muttali olmazdan evvel kendisine tebliğ olunursa, icap keenlemyekün addolunur

Bu kaide kabulün geri alınmasına da tatbik edilir.

III - Gaipler arasında vukubulan bir akdin hangi zamana istinat ettiği

MADDE 10

Gaipler arasında icra olunan akitler, kabul haberi irsal olunduğu anda hüküm ifade ederler.

Eğer sarih bir kabule ihtiyaç bulunmazsa akdin hükmü, icabın vusulü anından itibaren cereyana başlar.

(B) AKİTLERİN ŞEKLİ

I - Umumi kaide ve emrolunan şekillerin şumulü

MADDE 11

Akdin sıhhati, kanunda sarahat olmadıkça hiç bir şekle tabi değildir.

Kanunun emrettiği şeklin şumul ve tesiri derecesi hakkında başkaca bir hüküm tayin olunmamış ise akit, bu şekle riayet olunmadıkça sahih olmaz.

II - Tahriri şekil

1 - Kanunen muayyen şekil

a) Şumulü

MADDE 12

Kanunen tahriri olması lazım olan bir akdin tadili dahi tahriri olmak lazımdır. Şu kadar ki bu akdi nakız ve tadil etmiyen mütemmim ve fer'i şartlar bu hükümden müstesnadır.

b) Rükünleri

MADDE 13

Tahriri olması icabeden akitlerde, borç deruhte edenlerin imzaları bulunmak lazımdır.

Hilafı kanunda yazılı olmadıkça imzalı bir mektup veya asli borcu üzerine alanlar tarafından imza edilmiş olan telgrafname tahriri şekil makamına kaim olur.

c) İmza

MADDE 14

İmza, üzerine borç alan kimsenin el yazısı olmak lazımdır. Güvenli elektronik imza elle atılan imza ile aynı ispat gücünü haizdir.

Değişik fıkra: 15/1/2004 t. 5070 s. K. m.22

Bir alet vasıtasiyle vazolunan imza, ancak örf ve adetçe kabul olunan hallerde ve hususiyle çok miktarda tedavüle çıkarılan kıymetli evrakın imzası lazım geldiği takdirde, kafi addolunur.

(...)

Mülga fıkra: 1/7/2005 t. 5378 s. K. m.50

d) İmza makamına kaim olacak işaretler

MADDE 15

İmza vaz'ına muktedir olmıyan bir şahıs, imza yerine usulen tasdik olunmuş ve el ile yapılmış bir alamet vazetmeğe yahut resmi bir şahadetname kullanmağa mezundur. Kambiyo poliçesine müteallik hükümler mahfuzdur.

2 - Akitte mahfuz kalan şekil

MADDE 16

İki taraf kanunen hususi bir şekle tabi olmıyan bir akdin hususi bir şekilde yapılmasını kararlaştırmışlar ise, akit takarrür eden şekilde yapılmadıkça iki taraf bununla ilzam olunamaz.

İki taraf muayyen bir surette keyfiyeti izah etmiyerek tahriri şekilden bahsetmiş oldukları takdirde, kanun bu şekle riayet olunmasını emrediyorsa, iki tarafın ona riayet etmesi lazımdır.

(C) Borcun sebebi

MADDE 17

Borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı muteberdir.

(D) Akitlerin tefsiri muvazaa

MADDE 18

Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır.

Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.

H) AKDİN MEVZUU

I - Erkanı

MADDE 19

Bir akdin mevzuu, kanunun gösterdiği hudut dairesinde, serbeste tayin olunabilir.

Kanunun kat'i surette emreylediği hukuki kaidelere veya kanuna muhalefet; ahlaka (adaba) veya umumi intizama yahut şahsi hükümlere müteallik haklara mugayir bulunmadıkça, iki tarafın yaptıkları mukaveleler muteberdir.

II - Butlan

MADDE 20

Bir akdin mevzuu gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (adaba) mugayir olursa o akit batıldır.

Akdin muhtevi olduğu şartlardan bir kısmının butlanı akdi iptal etmeyip yalnız şart, lağvolur. Fakat bunlar olmaksızın akdin yapılmıyacağı meczum bulunduğu takdirde, akitler tamamiyle batıl addolunur.

III - Gabin

MADDE 21

Bir akitte ivazlar arasında açık bir nispetsizlik bulunduğu takdirde, eğer mutazarrırın müzayaka halinde bulunmasından veya hiffetinden yahut tecrübesizliğinden istifade suretiyle vukua getirilmiş ise, mutazarrır bir sene zarfında akdi feshettiğini beyan ederek verdiği şeyi geri alabilir.

Bu müddet, akdin inikadından itibaren cereyan eder.

IV - Akit yapmak vadı

MADDE 22

Bir akdin ilerde inşa edilmesine dair yapılan mukavele muteberdir.

Kanun iki tarafın menfaatleri için bu akdin sıhhatini bir nevi şekle riayet etmeğe tabi kıldığı takdirde, bu şekil o akdin yapılması taahhüdüne de tatbik olunur.

(V) RIZADAKİ FESAT

I - Hata:

1 - Hatanın hükümleri

MADDE 23

Akit yapılırken esaslı bir hataya duçar olan taraf, o akit ile ilzam olunamaz.

2 - Hata halleri

MADDE 24

Esaslı hatalar, hulasatan şunlardır:

1 - Hata ettiğini iddia eden tarafın bir akit hakkında rizasını beyan ederken başka bir akit kastetmiş olması.

2 - Hata ettiğini iddia eden tarafın akitte makudun aleyhi teşkil eden şeyden gayri bir şey kastetmiş yahut üzerine borç alırken başlıca nazara aldığı şahıs ta yanılmış olması.

3 - Hata ettiğini iddia eden tarafın taahhüt ettiği ıvazın kasdettiği şeyden ehemmiyetli surette çok ve mukabil ıvazın ehemmiyetli surette az olması.

4 - Hata ettiğini iddia eden tarafça akdin lüzumlu vasıflarından olarak nazara alınmasına ticari doğruluğun müsait olduğu şeylerde hata edilmiş olması.

Akdin yalnız saiklerine taalluk eden hata, esaslı değildir.

Adi hesap yanlışlığı, akdin sıhhatini ihlal etmez. Bunlar tashih olunmakla iktifa olunur.

3 - Hüsnüniyet kaidelerine muhalif hareket davası

MADDE 25

Hataya düçar olan taraf, hüsnüniyet kaidelerine muhalif bir surette ona istinat edemez.

Bilhassa yapmağı kastettiği akdi diğer taraf icraya hazır olduğunu beyan ettiği takdirde, bu akit onun hakkında lüzum ifade eder.

4 - İhmal yüzünden hata

MADDE 26

Akdin hükmünden kurtulmak için hata ettiğini iddia eden taraf, eğer hata kendi kusurundan ileri gelmiş ise, mukavelenin bu suretle feshinden mütevellit zararı tazmine mecburdur. Fakat diğer taraf hataya vakıf olmuş veya vakıf olması muktazi bulunmuş olduğu takdirde, tazminat lazım gelmez.

Eğer hakkaniyet icabederse hakim, mutazarrır olan tarafın lehinde daha fazla tazminat hükmedebilir.

5 - Bir vasıtanın hatası

MADDE 27

İki taraftan birinin rızası bir muhbir veya tercüman gibi diğer bir vasıta tarafından yalnış olarak naklolunduğu takdirde, hata hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

II - Hile

MADDE 28

Diğer tarafın hilesiyle akit icrasına mecbur olan tarafın hatası esaslı olmasa bile, o akit ile ilzam olunmaz.

Üçüncü bir şahsın hilsine düçar olan tarafın yaptığı akit lüzum ifade eder. Şu kadar ki diğer taraf bu hileye vakıf bulunur veya vakıf olması lazımgelirse, o akit lazım olmaz.

III - İkrah

1 - Akdin inkizası

MADDE 29

Eğer iki taraftan biri diğer tarafın yahut üçüncü bir şahsın ikrahiyle bir akit yapmış olursa, kendi hakkında lüzum ifade etmez.

İkrah, üçüncü bir şahsın fiili olup ta diğer taraf ona vakıf olmamış yahut vakıf olması lazım bulunmamış olduğu takdirde bu ikraha düçar olan taraf, akdi fesh ederse, hakkaniyet iktiza ettiği halde diğer tarafa tazminat vermeğe mecburdur.

3 - İkrahın şartları

MADDE 30

İkrah olunan taraf, hal ve mevkiine nazaran kendisinin yahut yakın akrabasından birinin hayat veya şahıs veya namus yahut malları ağır ve derhal vukubulacak bir tehlikeye maruz olduğuna kanaat getirdiği takdirde ikrah, muteber addolunur.

Bir hakkın veya kanuni salahiyetin isteneceği ve kullanılacağı tehdidi ile müzayakaya düçar olan kimsenin yaptığı akit, tehdit eden için fahiş menfaatler temin etmiyorsa; bu tehdit, ikrahı muteber addolunmaz. Fakat fahiş menfaatler istihsali için tehdit olunan tarafın müzayaka halinde bulunmasından istifade olunmuş olursa bu korku nazara alınır.

IV - Akde icazet ile rızanın fesadı bertaraf edilmesi

MADDE 31

Hata veya hile ile haleldar olan yahut ikrah ile yapılan akit ile mülzem olmayan taraf bu akdi ifa etmemek hakkındaki kararını diğer tarafa beyan yahut verdiği şeyi istirdat etmeksizin bir seneyi geçirir ise, akde icazet verilmiş nazariyle bakılır. Bu mehil, hata veya hilenin anlaşıldığı veya korkunun zail olduğu tarihten itibaren cereyan eder.

Hile ile haleldar olmuş yahut ikrah ile yapılmış olan bir akde icazet, zarar ve ziyan talebinden feragati istilzam etmez.

(Z) TEMSİL

I - Salahiyete müstenit temsil

1 - Umumiyet itibariyle

a) Temsilin hükümleri

MADDE 32

Salahiyettar bir mümessil tarafından diğer bir kimse namına yapılan akdin alacak ve borçları, o kimseye intikal eder.

Akdi yapar iken mümessil, sıfatını bildirmediği takdirde akdin alacak ve borçları kendisine ait olur. Şukadar ki kendisiyle akdi yapan kimse, bir temsil münasebeti mevcut olduğunu halden istidlal eder yahut bunlardan biri veya diğeri ile akit icrası kendisince farksız bulunur ise akdin hakları temsil olunan kimseye ait olur.

Sair hallerde alacağın temliki yahut borcun nakli hakkında mevzu usule tevfikan muamele icrası lazımgelir.

b) Salahiyetin derecesi

MADDE 33

Başkası namına temsil hukuku ammeden münbais ise mümessilin salahiyetinin derecesi bu baptaki kanuni hükümler ile taayyün eder. Temsil hukuki bir tasarruftan tevellüt etmiş ise salahiyetin derecesi o tasarruf ile taayyün eyler.

Şukadarki mümessilin salahiyetinin derecesi üçüncü şahsa beyan ve tebliğ edilmiş ise ancak bu beyana itibar olunur.

2 - Hukuki muameleden neşet eden salahiyet

A) Salahiyetin tahdidi ve refi

MADDE 34

Temsil olunan kimse, hukuki bir tasarruftan tevellüt eden temsil salahiyetini her zaman tahdit veya ref edebilir. Bundan dolayı mümessilin, bir hizmet veya şirket veya vekalet akdi gibi sebeplere istinat ederek dava ikamesi hakkına halel gelmez.

Temsil olunan kimsenin bu hakkından evvelce feragat etmesi hükümsüzdür.

Temsil olunan kimse gerek sarahaten gerek delaleten verdiği salahiyeti diğer kimselere bildirdiği halde bu salahiyeti tamamen veya kısmen ref ettiğini bildirmemiş olursa salahiyetin bu suretle ref'ini üçüncü şahıslara karşı dermeyan edemez.

B) Ölüm ve ehliyetsizliğin ve sairenin hükümleri

MADDE 35

Hilafı iki tarafça kararlaştırılmış yahut maslahatın mahiyetinden istidlal olunmuş olmadıkça hukuki bir muameleden mütevellit temsil salahiyeti mümessilin yahut temsil edilenin vefatı veya gaiplik hükmünün ilanı veya medeni hakların kullanılması salahiyetinin izaası yahut ikisinden birinin yahut her ikisinin iflas ilan etmesiyle, nihayet bulur.

Bir hükmi şahsın mevcudiyeti hitam bulduğu yahut bir şirket fesh olunduğu takdirde de hüküm yine böyledir.

İki tarafın birbirine karşı haiz oldukları şahsi haklar mahfuz kalır.

C) Salahiyeti havi olan senedin iadesi

MADDE 36

Salahiyeti natık vesikayı haiz olan mümessil, vazifesi hitam bulduğu takdirde, onu temsil edilene iade yahut mahkemeye tevdi etmeğe mecburdur.

Eğer temsil edilen yahut halefleri, mümessili bu hususa icbar etmekte tekasül ederlerse, bundan dolayı hüsnüniyet ile hareket eden üçüncü şahısların düçar olacakları zararı tazmin etmeğe mecbur olurlar.

D) Salahiyetin hangi zamandan itibaren nihayet bulacağı

MADDE 37

Mümessil kendi salahiyetinin hitam bulduğuna vakıf olmadığı müddetçe, temsil edilen yahut halefleri, bu salahiyet henüz baki imiş gibi onun muamelesi ile alacaklı veya borçlu olurlar.

Üçüncü şahısların, salahiyetin nihayet bulduğuna vakıf oldukları suretler müstesnadır.

II - Salahiyetin fıkdanı

1 - İcazet

MADDE 38

Bir kimse salahiyeti olmadığı halde diğer bir şahıs namına bir akit yaptığı takdirde, bu şahıs bu akde icazet vermedikçe alacaklı veya borçlu olmaz. Diğer tarafın, temsil edilenin münasip bir müddet içinde o akde icazet verip vermiyeceğini beyan etmesini talebe hakkı vardır. Bu müddet zarfında icazet verilmediği halde, o kimse mülzem olmaz.

2 - İcazetin bulunmaması

MADDE 39

Eğer icazetten sarahaten veya zımnen imtina olunursa, akdin sahih olmamasından tahaddüs eden zararın tazmini zımnında, mümessil sıfatını takınan kimse aleyhinde dava ikame olunur. Fakat bu kimse diğer tarafın salahiyeti bulunmadığına vakıf olduğu veya vakıf olması lazımgeldiğini ispat ettiği takdirde, davaya mahal yoktur. Mümessilin taksiri vukuunda hakkaniyet iktiza ettiği halde hakim, onu daha fazla zarar ve ziyan itasına mahküm eder.

Haksız mal iktisabı esasına binaen dava ikamesi hakkı, bu hallerin kaffesinde bakidir.

III - Mahfuz hükümler

MADDE 40

Şirket mümessil ve memurlarının ve tüccar vekillerinin salahiyetleri hakkında hükümler mahfuzdur.

İKİNCİ FASIL

Haksız muamelelerden doğan borçlar

(A) UMUMİ KAİDELER

I - Mesuliyet şeraiti

MADDE 41

Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.

Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.

I - Zararın tayini

MADDE 42

Zararı ispat etmek müddeiye düşer, zararın hakiki miktarını ispat etmek mümkün olmadığı takdirde hakim, halin mutat cereyanını ve mutazarrır olan tarafın yaptığı tedbirleri nazara alarak onu adalete tevfikan tayin eder.

III - Tazminat miktarının tayini

MADDE 43

Hakim, hal ve mevkiin icabına ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin eyler.

Zarar ve ziyan irad şeklinde tayin olunduğu takdirde borçludan icabeden teminat alınır.

IV - Tazminatın tenkisi

MADDE 44

Mutazarrır olan taraf zarara razı olduğu yahut kendisinin fiili zararın ihdasına veya zararın tezayüdüne yardım ettiği ve zararı yapan şahsın hal ve mevkiini ağırlaştırdığı takdirde hakim, zarar ve ziyan miktarını tenkis yahut zarar ve ziyan hükmünden sarfınazar edebilir.

Eğer zarar kasden veya ağır bir ihmal veya tedbirsizlikle yapılmamış olduğu ve tazmini de borçluyu müzayakaya maruz bıraktığı takdirde hakim, hakkaniyete tevfikan zarar ve ziyanı tenkis edebilir.

V - Hususi haller

1 - Adam ölmesi ve cismani zarar

A) Ölüm takdirinde zarar ve ziyan

MADDE 45

Bir adam öldüğü takdirde zarar ve ziyan, bilhassa defin masraflarını da ihtiva eder. Ölüm, derhal vukubulmamış ise zarar ve ziyan tedavi masraflarını ve çalışmağa muktedir olamamaktan mütevellit zararı ihtiva eder.

Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde, onların bu zararını da tazmin etmek lazımgelir.

B) Cismani zarar halinde lazımgelen zarar ve ziyan

MADDE 46

Cismani bir zarara düçar olan kimse külliyen veya kısmen çalışmağa muktedir olamamasından ve ileride iktisaden maruz kalacağı mahrumiyetten tevellüt eden zarar ve ziyanını ve bütün masraflarını isteyebilir.

Eğer hükmün suduru esnasında, kafi derecede kanaat ile cismani zararın neticelerini tayin etmek mümkün değil ise; hükmün tefhimi tarihinden itibaren iki sene zarfında hakimin, tetkik salahiyetini muhafaza etmeğe hakkı vardır.

C) Manevi tazminat

MADDE 47

Hakim, hususi halleri nazara alarak cismani zarara düçar olan kimseye yahut adam öldüğü takdirde ölünün ailesine manevi zarar namiyle adalete muvafık tazminat verilmesine karar verebilir.

2 - Haksız rekabet

MADDE 48

Yanlış ilanlar yahut hüsnüniyet kaidelerine mugayir sair hareketler ile müşterileri tenakus eden yahut bunları gaip etmek korkusuna maruz olan kimse bu fiillere hitam verilmesi için faili aleyhinde dava ikame ve failin hatası vukuunda sebebiyet verdiği zararın tazminini talep edebilir.

Ticari işlere ait olan haksız rekabet hakkında Ticaret Kanunu hükümleri mahfuzdur.

Ek fıkra: 29/6/1956 t. 6763 s. K. m.41

3 - Şahsi menfaatlerin haleldar olması

MADDE 49

Değişik madde: 4/5/1988 t. 3444 s. K. m.8

Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.

VI - Müteselsil mesuliyet

1 - Haksız fiil halinde

MADDE 50

Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer'an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.

Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.

2 - Muhtelif sebeplerin içtimaı halinde

MADDE 51

Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.

Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu halde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.

VII - Meşru müdafaa, ıztırar ve kendi hakkını vikaye için kuvvet kullanılması

MADDE 52

Meşru müdafaa halinde mütecavizin şahsına veya mallarına yapılan zarardan dolayı tazminat lazım gelmez.

Kendisini veya diğerini zarardan yahut derhal vukubulacak bir tehlikeden vikaye için başkasının mallarına halel iras eden kimsenin borçlu olduğu tazminat miktarını hakim, hakkaniyete tevfikan tayin eder.

Kendi hakkını vikaye için cebri kuvvete müracaat eden kimse hal ve mevkia nazaran zamanında hükümetin müdahalesi temin edilemediği yahut hakkının ziyaa uğramasını yahut hakkının kullanılması hususunun pek çok müşkül olmasını meni için başka vasıtalar mevcut olmadığı takdirde, bir güna tazminat itasiyle mükellef olmaz.

VIII - Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet

MADDE 53

Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.

(B) Temyiz kudretini haiz olmayanların mesuliyeti

MADDE 54

Hakkaniyet iktiza ediyorsa hakim, temyiz kudretini haiz olmayan kimseyi ika ettiği zararın tamamen yahut kısmen tazminine mahküm eder.

Temyiz kudretini muvakkaten ızaa eden kimse, bu halde iken yapmış olduğu zararı tazmine mecburdur. Şukadar ki kendi kusuru olmaksızın ika edilmiş olduğunu ispat eder ise mesul olmaz.

(C) İstihdam edenlerin mesuliyeti

MADDE 55

Başkalarını istihdam eden kimse, maiyetinde istihdam ettiği kimselerin ve amelesinin hizmetlerini ifa ettikleri esnada yaptıkları zarardan mesuldür. Şukadar ki böyle bir zararın vukubulmaması için hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinada bulunduğunu yahut dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat ederse mesul olmaz.

İstihdam eden kimsenin, zamin olduğu şey ile zararı ika eden şahsa karşı rücu hakkı vardır.

(D) HAYVANLAR TARAFINDAN YAPILAN ZARARDAN MESULİYET

I - Zarar ve ziyan

MADDE 56

Bir hayvan tarafından yapılan zararı o hayvan kimin idaresinde ise o kimse hal ve maslahatın icabettiği bütün dikkat ve itinayı yaptığını yahut bu dikkat ve itinada bulunmuş olsa bile zararın vukuuna mani olamıyacağını ispat etmedikçe tazmine mecburdur.

Bu surette eğer hayvan diğer bir şahıs yahut diğer bir şahsa ait olan hayvan tarafından ürkütülmüş olur ise bu kimse onlara rücu edebilir.

II - Hayvan üzerinde hapis hakkı

MADDE 57

Bir kimsenin hayvanı diğerinin gayri menkulü üzerinde bir zarar yaptığı takdirde gayrimenkulün zilyedi o hayvanı zabt ve kendisine ita olunabilecek tazminat mukabilinde teminat olmak üzere yedinde hapsetmeğe hakkı vardır. Eğer hal ve maslahat icabederse, gayrimenkul zilyedi o hayvanı öldürebilir. Şukadar ki gayrimenkulün zilyedi heman keyfiyetten hayvanların sahibini haberdar etmeğe ve eğer onu bilmiyorsa kendisini bulmak için lazımgelen tedbirleri ittihaz eylemeğe mecburdur.

(H) BİNA VE DİĞER ŞEYLERDE MESULİYET

I - Zarar ve ziyan

MADDE 58

Bir bina veya imal olunan herhangi bir şeyin maliki, o şeyin fena yapılmasından yahut muhafazadaki kusurundan dolayı mesul olur.

Bu cihetten dolayı kendisine karşı mesul olan şahıslar aleyhindeki rücu hakkı mahfuzdur.

II - Tedbirler

MADDE 59

Bir binadan yahut diğer bir şahsın imal ettiği şeylerden dolayı zuhura gelecek bir zarara maruz olan kimsenin, tehlikeyi bertaraf etmek için, lazımgelen tedbirlere tevessül etmesini malikten talep etmeğe hakkı vardır.

Şahısların ve malların vikayesine dair olan zabıta nizamları bakidir.

(V) Müruru zaman

MADDE 60

Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.

Şukadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.

Eğer haksız bir fiil, mutazarrır olan taraf aleyhinde bir alacak tevlit etmiş olursa, mutazarrır kendisinin tazminat talebi müruru zaman ile sakıt olsa bile o alacağı vermekten imtina edebilir.

ÜÇÜNCÜ FASIL

Haksız bir fiil ile mal iktisabından doğan borçlar

(A) ŞARTLAR

I - Umumiyet itibariyle

MADDE 61

Haklı bir sebep olmaksızın aharın zararına mal iktisabeden kimse, onu iadeye mecburdur. Hususiyle muteber olmayan veya tahakkuk etmemiş bulunan bir sebebe yahut vücudu nihayet bulmuş olan bir sebebe müsteniden ahzolunan şeyin, iadesi lazımdır.

II - Borç olmayan şeyin tediyesi

MADDE 62

Borçlu olmadığı şeyi ihtiyariyle veren kimse hataen kendisini borçlu zan ederek verdiğini ispat etmedikçe onu istirdat edemez. Müruru zamana uğramış olan bir borcu eda yahut ahlaki bir vazifeyi ifa için verilen şey, geri alınamaz.

(B) İADENİN ŞUMULÜ

I - Müddeaaleyhin borcu

MADDE 63

Haksız olarak bir şeyi istifa eden kimse, onun istirdadı zamanında elinden çıkmış olduğunu ispat ettiği miktar nisbetinde red ve iade ile mükellef değildir.

Şukadar ki kabız, o şeyi suiniyet ile elden çıkarmış yahut onu elden çıkarır iken bilahare red ve iadeye mecbur olacağına vakif bulunmuş olursa red ve iadeye mecburdur.

II - Masraftan mütevellit haklar

MADDE 64

Müddeaaleyhin, yaptığı zaruri yahut faideli masrafları istirdada salahiyeti vardır. Müddeaaleyh, o şeyi kabzettiği zaman suiniyet ile hareket etmiş ise yaptığı faideli masraflardan iade zamanında halen mevcut olan fazlalık nisbetindeki miktarı kendisine tediye olunur. Diğer masraflardan dolayı müddeaaleyhin, bir güna tazminat talebine hakkı yoktur. Fakat iadeden evvel kabzolunan şey ile birleştirilmiş olan ziyadeyi, o şeye zarar vermeksizin tefrik kabil olduğu ve müddeide masrafların bedelini teklif etmediği takdirde ilave olunan ziyadeyi ref edebilir.

(C) İstirdadın caiz olmaması

MADDE 65

Haksız yahut ahlaka (adaba) mugayir bir maksat istihsali için verilen bir şeyi istirdada mahal yoktur.

(D) Müruru zaman

MADDE 66

Haksız surette mal iktisabından dolayı ikame olunacak dava, mutazarrır olan tarafın verdiğini istirdada hakkı olduğuna ıttılaı tarihinden itibaren bir sene müruriyle ve her halde bu hakkın doğduğu tarihten itibaren on senenin müruriyle sakıt olur. Eğer mal iktisabı mutazarrır olan taraf aleyhinde bir borç teşkilinden ibaret ise, mutazarrırın hakkı müruru zaman ile sakıt olmuş olsa bile, bu borcu ifa etmez.

İKİNCİ BAP

Borçların hükmü

BİRİNCİ FASIL

Borçların ifası

(A) UMUMİ ESASLAR

I - Bizzat borçlu tarafından ifa

MADDE 67

Borcun, bizzat borçlu tarafından ifa edilmesinde alacaklının menfaati bulunmadıkça; borçlu, borcunu şahsen ifaya mecbur değildir.

II - İfanın mevzuu

1 - Kısmen tediye

MADDE 68

Borcun miktarı muayyen ve tamamı muaccel olduğu takdirde alacaklı kısmen vukubulan tediyeyi reddedebilir. Alacaklı kısmen tediyeyi kabul ederse borçlu, borçtan ikrar eylediği kısmı tediyeden imtina edemez.

2 - Taksim kabil olmıyan borç

MADDE 69

Borç, taksim edilemediği ve alacaklılar birden ziyade olduğu takdirde bunlardan her biri borcun tamamen ifasını isteyebilir. Borçlu hepsine karşı borcunu vermeye mecburdur. Borçlular birden ziyade ise her biri taksimi kabil olmayan borcun tamamını vermekle mükelleftir. Halin icabından hilafı anlaşılmadıkça, veren borçlu, kendisiyle müştereken borçlu olanlara hisseleriyle rücu hakkını haiz ve bu nispette alacaklının haklarına halef olur.

3 - Muayyen olmayan bir şeye taallük eden borç

MADDE 70

Verilmesi lazım gelen şey yalnız nevile tayin edilmiş ise işin mahiyetinden hilafı anlaşılmadıkça bu şeyin intihabı borçluya aittir. Bununla beraber borçlu, mutavassıt vasıftan aşağı vasıfta bir şey veremez.

4 - Birden ziyade şeylere taallük eden borç

MADDE 71

Borç birden ziyade şeylerin yapılmasını veya verilmesini şamil olupta borçlu bunlardan yalnız biriyle mükellef tutulabilirse işin mahiyetinden hilafı anlaşılmadıkça intihap, borçluya aittir.

5 - Faiz

MADDE 72

Bir kimse faiz vermesine mecbur olupta miktarı ne mukavale ile ne de kanun veya örf ve adet ile muayyen değil ise bu faiz senevi yüzde beş hesabiyle tediye olunur. (Mukavele ile faiz meselesinde suiistimalin meni hukuku amme kanunlarına aittir.)

4/12/1984 tarih ve 3095 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile faiz oranı senelik yüzde otuza çıkarılmıştır.

(B) Borcun ifa edileceği mahal

MADDE 73

Borcun ifa edilmesi lazım gelen yer, iki tarafın sarih veya zımni arzusuna göre tayin edilir. Hilafına bir şart mevcut olmadığı surette aşağıdaki hükümler tatbik olunur:

1 - Borç bir miktar paradan ibaret ise tediye alacaklının verme zamanında mukim bulunduğu yerde vukubulur.

2 - Borç muayyen bir şeye taallük ediyorsa bu şey akdin inikadı zamanında bulunduğu yerde teslim olunur.

3 - Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir. Alacaklının ikametgahında tediye edilmesi lazım gelen bir borcun ifası borcun doğumundan sonra alacaklının ikametgahını değiştirmesi sebebiyle ehemmiyetli bir surette güçleşmiş ise borç alacaklının evvelki ikametgahında ifa olunabilir.

(C) İFANIN ZAMANI

I - Muaccel borç

MADDE 74

Ecel meşrut olmadığı veya işin mahiyetinden anlaşılmadığı takdirde borcun heman ifa ve derhal icrası talep olunabilir.

II - Müeccel borç

1 - Ay üzerine ecel

MADDE 75

Borcun ifası için bir ayın iptidası veya nihayeti tayin olunmuş ise ayın birinci ve sonuncu günü anlaşılır. Bir ayın ortası tayin olunmuş ise bundan ayın on beşi anlaşılır.

2 - Diğer eceller

MADDE 76

Bir borç veya sair her hangi bir tasarruf akdin inikadından itibaren bir müddetin hitamında ifa ve icra edilmek lazım geldiği takdirde, vade aşağıdaki veçhile tayin olunur:

1 - Müddet, gün ile tayin edilmiş ise borç, akdin inikat ettiği gün sayılmıyarak müddetin son günü muaccel olur. Müddet, sekiz veya on beş gün ise bu müddet bir veya iki haftayı değil tamam sekiz veya on beş günü ifade eder.

2 - Müddet haftalar ile tayin edilmiş ise borç son haftanın, akdin münakit olduğu güne ismen tevafuk eden gününde muaccel olur.

3 - Müddet ay ile veya sene, yarı sene ve senenin dörtte biri gibi birden ziyade ayları ihtiva eden bir zaman ile tayin edildiği surette borç, akdin münakit olduğu gün ayın kaçıncı günü ise son ayın buna tekabül eden günü muaccel olur. Son ayda tekabül eden gün mevcut değil ise borç son ayın son günü ifa olunur.

Yarım ay tabiri, on beş günlük bir müddete muadildir. Müddet bir veya birden ziyade ay ile yarım ay ise on beş gün son olarak hesap edilir.

Bu kaideler, müddet, akdin inikadından başka bir zamandan itibaren cereyan ettiği surettede tatbik olunur. Muayyen bir zaman içinde ifa edilmek lazım gelen bir borcu borçlu, müddetin hitamından evvel ifa ile mükelleftir.

3 - Cuma ve tatil günleri

MADDE 77

Bir cumaya veya kanunen tatil olarak kabul edilen diğer bir güne tesadüf eden vade kendiliğinden bu günü takip edip tatil olmıyan ilk güne geçer. Hilafına mukavele muteberdir.

27/5/1935 tarih ve 2739 sayılı Kanunla, "Pazar günü" hafta tatili olarak kabul edilmiştir.

III - İşlere tahsis olunan saatlerde ifa

MADDE 78

Borç vade gününde işlere tahsis olunan saatler zarfında ifa ve alacaklı tarafından kabul edilmek lazım gelir.

IV - Ecelin uzatılması

MADDE 79

Borcun ifası için tayin olunan ecel uzatılmış ise yeni mehil, aksi şart edilmedikçe evvelki mehlin hitamını takip eden birinci günden başlar.

V - Vaktinden evvel ifa

MADDE 80

Akdin hükmünden veya mahiyetinden veya hal icabından iki tarafın hilafını kast ettikleri anlaşılmadığı takdirde, borçlu borcunu vadesinden evvel ifa edebilir. Şu kadarki borçlunun, vadeden evvel tediyede bulunmasından dolayı mukavele ile veya adeten mezun olmadıkça bir miktar tenzilat icrasına hakkı yoktur.

I - Mütekabil taahhüdatı ihtiva eden akitte

1 - İfanın tarzı

MADDE 81

Mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akdin ifasını talep eden kimse, akdin şartlarına ve mahiyetine nazaran bir ecelden istifade hakkını haiz olmadıkça kendi borcunu ifa etmiş veya ifasını teklif eylemiş olmak lazımdır.

2 - Borcunu ödemekten aciz halinde bir tarafın fesih hakkı

MADDE 82

Mütekabil taahhütleri muhtevi olan bir akitte akitlerden birinin borcunu edadan aciz olması ve bilhassa iflas veya aleyhindeki haczin neticesiz kalması sebebi ile diğer tarafın hakkı tehlikeye düşerse, bu taraf, lehindeki borcun ifası temin edilinceye kadar kendisine terettüp eden borcun ifasından imtina ve talebi üzerine bu teminat münasip bir müddet içinde verilmediği surette akti feshedebilir.

(D) TEDİYE

I - Memleket parasiyle

MADDE 83

Mevzuu para olan borç memleket parasiyle ödenir.

Akit tediye mahallinde kanuni rayici olmayan bir para üzerine varit olmuş ise akdin harfiyen icrası "aynen ödemek" kelimeleri veya buna muadil sair tabirat ile şart edilmiş olmadıkça borç vadenin hulülü günündeki rayici üzerinden memleket parasiyle ödenebilir.

Yabancı para borcunun vadesinde ödenmemesi halinde alacaklı, bu borcu vade veya fiili ödeme günündeki rayice göre Türk parası ile ödenmesini isteyebilir.

Ek fıkra: 14/11/1990 t. 3678 s. K. m.29

II - Mahsup

1 - Kısmen tediye halinde

MADDE 84

Borçlu faiz veya masrafları tediyede gecikmiş değil ise kısmen icra eylediği tediyeyi resülmale mahsup edebilir.

Alacaklı alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya sair teminat almış ise borçlu kısmen icra eylediği tediyeyi temin edilen veya teminatı daha iyi olan kısma mahsup etmek hakkını haiz değildir.

2 - Birden fazla borçlar olduğu surette

a) Alacaklının beyanına tevfikan

MADDE 85

Birden fazla borçları bulunan borçlu, borçları ödemek zamanında bu borçlardan hangisini tediye etmek istediğini alacaklıya beyan etmek hakkını haizdir.

Borçlu beyanatta bulunmadığı surette vukubulan tediye kendisi tarafından derhal itiraz edilmiş olmadıkça alacaklının makbuzda irae ettiği borca mahsup edilmiş olur.

b) Kanuna tevfikan

MADDE 86

Kanunen muteber bir beyan vaki olmadığı yahut makbuzda bir güna mahsup gösterilmediği takdirde, tediye muaccel olan borca mahsup edilir.

Müteaddit borçlar muaccel ise tediye, borçlu aleyhinde birinci olarak takip edilen borca mahsup edilir. Takibat vaki olmamış ise tediye, vadesi iptida hulül etmiş olan borca mahsup edilir.

Müteaddit borçların vadeleri aynı zamanda hulül etmiş ise mahsup mütenasiben vaki olur. Hiç bir borcun vadesi hulül etmemiş ise alacaklı için en az teminatı haiz olan borca mahsup edilir.

III - Makbuz ve senetlerin iadesi

1 - Borçlunun hakkı

MADDE 87

Borcu ödeyen borçlu, bir makbuz veya borcun tamamı tediye edilmiş ise senedin geri verilmesini veya iptalini istemek hakkını haizdir. Borcun tamamı ödenmemiş veya senet alacaklıya başka haklar da vermekte ise borçlu ancak makbuz itasını ve tediyenin senede dercini isteyebilir.

2 - Hükümleri

MADDE 88

Faizden veya icar bedeli gibi muayyen zamanlarda ödenmesi lazım gelen sair borçlardan ihtirazi bir kayıt dermeyan etmeksizin bir taksit için makbuz veren alacaklı ondan evvelki taksitleri de tahsil etmiş sayılır. Alacaklı resülmal için makbuz vermiş ise faizlerini de tahsil etmiş sayılır. Senet borçluya iade edildikte borç sakıt olmuş sayılır.

3 - Senedin iadesinin mümkün olamaması

MADDE 89

Alacaklı senedi zayi ettiğini iddia eder ise tediyede bulunan borçlu kendisine senedin iptalini ve borcun sukutunu mübeyyin resmen tanzim veya usulen tasdik edilmiş bir ilmühaber vermeğe alacaklıyı mecbur edebilir. Kıymetli evrakın iptaline müteallik hükümler mahfuzdur.

(H) ALACAKLININ TEMERRÜDÜ

I - Şartları

MADDE 90

Yapılacak veya verilecek şey usulü dairesinde kendisine arz olunan alacaklı muhik bir sebep olmaksızın onu reddeder veya borçlunun borcunu ifa edebilmesi için tekaddümen kendi tarafından yapılması lazım gelen muameleleri icradan imtina eder ise, mütemerrit addolunur.

II - Hükümleri

1 - Borcun mevzuu bir ayın olduğu surette

a) Tevdi hakkı

MADDE 91

Alacaklı mütemerrit olduğu takdirde borçlu hasar ve masrafları alacaklıya ait olmak üzere vereceği şeyi tevdi ederek borcundan beraet edebilir. Tevdi edilecek yeri, tediye yerindeki hakim tayin eder. Fakat ticari eşya, hakimin kararı olmaksızın dahi bir ardiyeye tevdi edilebilir.

b) Satmak hakkı

MADDE 92

Akdin mevzuu olan şeyin mahiyeti veya işin nevi tevdia mani olur veya verilecek şey bozulmağa maruz veya muhafazası masrafı mucip veya tevdii büyük masrafları müstelzim olur ise borçlu evvelen ihtarda bulunduktan sonra hakimin izniyle onu alenen sattırarak bedelini tevdi edebilir. Verilecek şey borsada mukayyet veya cari fiatı mevcut veya masraflarına nispetle kıymeti az ise satışın aleni olması lazım olmadığı gibi ihtara lüzum görmeksizin de hakim, satışa müsaade edebilir.

c) Tevdi edilen şeyin isdirdadı

MADDE 93

Alacaklı tevdi edilen şeyi kabul eylediğini beyan etmiş veya tevdi bir rehnin fekkini tevlit eylemiş bulunmadıkça, borçlu tevdi edilen şeyi istirdat

edebilir. Tevdii edilen şeyin istirdadı ile beraber, alacak bütün teferrüatiyle yeniden tevellüt eder.

2 - Borcun mevzuu bir şey olmadığı surette

MADDE 94

Borcun mevzuu bir aynın teslimini tazammun etmediği surette eğer alacaklı mütemerrit ise borçlunun temerrürdüne müteallik hükümlere tevfikan, borçlu akdi feshedebilir.

(V) Borcun ifasına mani olan diğer sebepler

MADDE 95

Verilecek şey ve yapılacak iş ne alacaklıya nede alacaklıya müteallik şahsi diğer bir sebeple mümessiline arz edilemez veya borçlunun kusuru olmaksızın alacaklının şahsında tereddüt olunursa borçlu, alacaklının temerrüdü halinde olduğu gibi tevdi etmek veya akdi fesheylemek hakkını haizdir.

İKİNCİ FASIL

Borçların ödenmemesinin neticeleri

A. BORCUN İFA EDİLMEMESİ

I - Borçlunun mesuliyeti

1 - Umumiyet itibariyle

MADDE 96

Alacaklı hakkını kısmen veya tamamen istifa edemediği takdirde borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bundan mütevellit zararı tazmine mecburdur.

2 - Bir şeyin yapılması veya yapılmaması borçları

MADDE 97

Bir şeyin yapılmasına müteallik borç borçlu tarafından ifa edilmediği takdirde, alacaklı masrafı borçluya ait olmak üzere borcun kendisi tarafından ifasına izin verilmesini talep edebilir. Her türlü zarar ve ziyan davası hakkı mahfuzdur.

Bir şeyin yapılmamasına tallük eyleyen borca muhalif surette hareket eden kimse mücerret muhalefet ile zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.

Bundan başka alacaklı taahhüde muhalif olarak yapılan şeyin ref'ini isteyebilir. Alacaklı, masrafları borçluya ait olmak üzere, kendisi tarafından ref'a izin verilmesini de isteyebilir.

II - Mesuliyetin vüsati

1 - Umumiyet itibariyle

MADDE 98

Borçlu, umumiyet itibariyle her kusurdan mesuldur. Bu mesuliyetin vüsati işin hususi mahiyetine göre çok veya az olabilir. Hususiyle iş borçlu için bir faideyi mucip olmadığı surette, mesuliyet daha az şiddetle takdir olunur.

Haksız fiillerden mütevellit mesuliyete müteallik hükümler, kıyasen akde muhalif hareketlerede tatbik olunur.

2 - Mesuliyetten beraaet şartı

MADDE 99

Hile veya ağır kusur halinde düçar olacağı mesuliyetten borçlunun iptidaen beraetini tazammun edecek her şart, batıldır.

Hafif kusur halinde, borçlu iptidaen mesuliyetten beraeti tazammun eden şartın dermeyanı sırasında alacaklı borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; haiz olduğu takdir salahiyetine istinat ile hakim, bu şartı batıl addedebilir.

3 - Muavin şahısların mesuliyeti

MADDE 100

Bir borcun ifasını veya bir borçdan mütevellit bir hakkın kullanılmasını kendisi ile beraber yaşayan şahıslara veya maiyetinde çalışanlara velev kanuna muvafık surette tevdi eden kimse, bunların işlerini icra esnasında ika ettikleri zarardan dolayı diğer tarafa karşı mesuldür.

Bunların fiilinden mütevellit mesuliyeti, evvelce iki taraf arasında yapılan bir mukavele tamamen veya kısmen bertaraf edebilir.

Alacaklı, borçlunun hizmetinde ise veya mesuliyet hükümet tarafından imtiyaz suretiyle verilen bir sanatin icrasından tevellüt ediyorsa; borçlu mukavele ile ancak hafif bir kusurdan mütevellit mesuliyetten kendisini beri kılabilir.

(B) BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ

I - Şartlar

MADDE 101

Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtariyle, mütemerrit olur.

Borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş ise, mücerret bugünün hitamı ile borçlu mütemerrit olur.

II - Hükümleri

1 - Kaza halinde mesuliyet

MADDE 102

Mütemerrit olan borçlu, borcun teahhürle ifasından dolayı zarar ve ziyan tediyesine mecbur olduğu gibi kazara vukua gelecek zarardan da mesuldür.

Borçlu, kendisi tarafından bir güna kusur olmaksızın teahhürde bulunmuş olduğunu veya borç vakit ve zamaniyle ifa edilmiş olsa bile kazanın alacaklının zararına olarak tediye olunacak şeye isabet edeceğini ispat ederek, bu mesuliyetten kurtulabilir.

2 - Geçmiş günler faizi

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 103

Bir miktar paranın tediyesinden temerrüt eden borçlu mukavele ile daha az bir faiz tayin edilmiş olsa bile geçmiş günler için senevi yüzde beş hesabiyle faiz tediyesine mecburdur.

Akitte doğrudan doğruya veya taksite raptedilmiş komüsyon şeklinde yüzde beşten ziyade bir faiz şart edilmiş ise bu faizde temerrüt eden borçludan istenebilir.

(...)

Mülga fıkra: 29/6/1956 t 6763 s. K. m.41
Maddenin 1. fıkrasında sözü edilen temerrüt faizi oranı, 4/12/1984 tarih ve 3095 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle senelik % 30 oranına çıkarılmış, aynı kanunun 4 ncü maddesi ile de diğer kanunların bu orandan fazla temerrüt faizi ödenmesine ilişkin hükümlerinin saklı tutulduğu hükme bağlanmıştır.

b) Faizin, mütedahil taksitlerin, hibe ettiği mebaliğin tediyesinde mütemerrit olan borçlu

MADDE 104

Faiz veya mütedahil iratların yahut hibe ettiği bir miktar paranın tediyesinden temerrüt eden borçlu bunlar için geçmiş günler faizini ancak icraya veya mahkemeye müracaat gününden itibaren tediyeye mecburdur.

Bunun aksine olan her şart, cezai şart hakkındaki hükümlere tevfikan takdir olunur.

Geçmiş günler faizinin tediyesinde temerrüt sebebi ile faiz yürütülemez.

3 - Munzam zarar

MADDE 105

Alacaklının düçar olduğu zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu surette borçlu kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe bu zararı dahi tazmin ile mükelleftir.

Bu munzam zarar derhal takdir olunabilirse hakim, esasa dair karar verir iken bu zararın miktarını dahi tayin edebilir.

4 - Bir mehil tayini suretiyle

a) Fesih hakkı

MADDE 106

Karşılıklı taahhütleri havi olan bir akitte iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde, diğeri borcun ifa edilmesi için münasip bir mehil tayin veya münasip bir mehilin tayinini hakimden isteyebilir.

Bu mehil zarfında borç ifa edilmemiş bulunduğu surette alacaklı her zaman onun ifasını talep ve teahhür sebebi ile zarar ve ziyan davası ikame eylemek hakkını haizdir; birde aktin icrasından ve teahhürü sebebiyle zarar ve ziyan talebinden vaz geçtiğini derhal beyan ederek borcun ifa edilmemesinden mütevellit zarar ve ziyanı talep veya akdi fesh edebilir.

b) Derhal fesih

MADDE 107

Aşağıdaki hallerde bir mehil tayinine lüzum yoktur.

1 - Borçlunun hal ve vaziyetinden bu tedbirin tesirsiz olacağı anlaşılırsa.

2 - Borçlunun temerrüdü neticesi olarak borcun ifası alacaklı için faidesiz kalmış ise.

3 - Akdin hükümlerine göre borç tayin ve tesbit edilen bir zamanda veya muayyen bir mehil içinde ifa edilmek lazım geliyorsa.

c) Rücuun hükümleri

MADDE 108

Akitten rücu eden alacaklı, vaidolunan şeyi vermekten imtina ve tediye eylediği şeyi istirdat edebilir.

Bundan başka borçlu kendisine hiç bir kusurun isnat edilemiyeceğini ispat edemezse alacaklı akdin hükümsüzlüğünden mütevellit zararın tazminini de talep edebilir.

ÜÇÜNCÜ FASIL

Borçların üçüncü şahıs hakkındaki tesiri

(A) Alacaklıya halef olmak

MADDE 109

Alacaklıya tediyede bulunan üçüncü şahıs aşağıdaki hallerde tediye eylediği miktar nispetinde alacaklının haklarına kanunen halef olur:

1 - Başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet hakkı veya sair diğer bir ayni hakkı haiz bulunduğu takdirde.

2 - Alacaklıya tediyede bulunan üçüncü şahsın ona halef olacağı borçlu tarafından alacaklıya haber verildiği takdirde.

(B) Başkasının fiilini taahhüt

MADDE 110

Bir üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden kimse bu üçüncü şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi halinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.

Muayyen bir müddet için yapılan taahhütlerde, müddetin bitimine kadar taahhüt edene yazılı olarak başvurulmaması halinde taahhüdün hükümsüz olacağına dair sözleşme muteberdir.

Ek fıkra: 8/7/1981 t. 2486 s. K. m.1

(C) BAŞKASI LEHİNE ŞART

I - Umumiyet itibariyle

MADDE 111

Kendi namına akit yapan bir kimse, üçüncü şahıs lehine bir borç şart etmiş ise, o borcun ifasını talebetmek hakkını haizdir.

Üçüncü şahıs veya o borçta üçüncü şahsa halef olanlar dahi, iki tarafın niyetine veya örf ve adete tevafuk ettiği takdirde, borcun ifasını şahsan talebedebilirler.

Bu takdirde üçüncü şahıs veya onu istihlaf edenler bu hakkı kullanmak istediklerini borçluya beyan ettiklerinden itibaren alacaklının borçluyu ibraya hakkı kalmaz.

II - Sigorta ile temin edilmiş hukuki mesuliyetler

MADDE 112

Başkasını istihdam eden bir kimse çalıştırdığı ameleye karşı hukuki mesuliyetlerini temin için sigorta yapıpta amele, sigorta ücretinin en aşağı yarısını tediyeye iştirak etmiş ise; sigortadan mütevellit haklar, münhasıran ameleye ait olur.

ÜÇÜNCÜ BAP

Borçların sukutu

(A) Borçların ferilerinin sukutu

MADDE 113

Asıl borç tediye ile veya sair bir suretle sakıt olduğu takdirde kefalet ve rehin ve sair fer'i haklar dahi sakıt olur.

Evvelce işleyen faizleri talep hakkının mahfuz bulunduğu beyan edilmiş veya hal icabından neşet eylemiş olmadıkça bu faizler talep olunamaz.

Gayrimenkul rehine ve kıymetli evraka ve konkordatoya müteallik hususi hükümler mahfuzdur.

(B) TECDİT

I - Umumiyet itibariyle

MADDE 114

Borcun tecdidi akitten vazıh surette anlaşılmak lazımdır.

Hususiyle mevcut bir borç için kambiyo taahhüdünde bulunmak veya yeni bir alacak senedi veya yeni bir kefaletname imza etmek, tecdidi tazammun etmez. Bununla beraber, bu hükmün aksine dair akdolunan mukaveleler muteberdir.

II - Cari hesap

MADDE 115

Muhtelif kalemlerin bir hesabı cariye mücerret kaydedilmesiyle borç tecdit edilmiş olmaz.

Şu kadarki hesap kesilipte diğer tarafça da kabul edilmiş olduğu takdirde, borç tecdit edilmiş olur.

Eğer kalemlerden biri mukabilinde teminat varsa hesap kesilip tasdik edilmiş olsa bile hilafı şart edilmedikçe bu teminata halel gelmez.

(C) Alacaklı ve borçlu sıfatlarının birleşmesi

MADDE 116

Alacaklılık ve borçluluk sıfatlarının bir şahısta içtimaiyle borç sakıt olur.

Bu içtimaın zevaliyle borç avdet eder.

Gayrimenkul rehni ile kıymetli evrak hakkındaki hususi hükümler bakidir.

(D) İfanın mümkün olmaması

MADDE 117

Borçluya isnat olunamıyan haller münasebetiyle borcun ifası mümkün olmazsa, borç sakıt olur.

Karşılıklı taahhütleri havi akitlerde bu suretle beri olan borçlu haksız iktisaplara müteallik hükümlere tevfikan almış olduğu şeyleri iadeye mecbur ve kendisine henüz tediye edilmemiş bulunan şeyi istemek hakkından mahrum olur. Kanun veya akit ile, borcun ifasından evvel bile vukua gelen zararın, alacaklıya tahmil edilmiş olduğu haller bundan müstesnadır.

(H) TAKAS:

I - Şartları

1 - Umumiyet itibariyle

MADDE 118

İki şahıs karşılıklı bir miktar meblağı veya yekdiğerine mümasil başka malları birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise iki taraftan her biri borcunu alacağı ile takas edebilir.

Alacaklardan biri, münazaalı olsa bile takas dermeyan olunabilir.

Müruru zamana uğramış bir alacak, takas dermeyan edebileceği zamanda müruru zaman ile sakıt olmuş değil ise onun da takası dermeyan olunabilir.

2 - Kefalet halinde

MADDE 119

Asıl borçlunun takası dermeyan etmeğe hakkı oldukça, kefili alacaklıya tediyede bulunmaktan imtina edebilir.

3 - Üçüncü şahıs lehine taahhüt halinde

MADDE 120

Bir üçüncü şahıs lehine taahütte bulunan kimse borcunu, diğer akidin kendisine borçlu olduğu şey ile takas edemez.

4 - Borçlunun iflası halinde

MADDE 121

Borçlunun iflası halinde alacaklılar, muaccel olmasa bile alacaklarının müflisin kendilerinde olan alacağı ile takas edebilirler.

II - Hükümleri

MADDE 122

Takas, ancak borçlunun takası dermeyan etmek kastini alacaklıya bildirmesiyle vaki olur.

Bu takdirde iki borç takas edilebilecekleri andan itibaren en az olan borcun miktarı nispetinde sakıt olmuş addolunur.

Hesabı cari meselesinde ticarete müteallik hususi taamüller bakidir.

III - Takası kabil olmıyan alacaklar

MADDE 123

Aşağıdaki alacaklar, alacaklıların arzusu hilafında takas ile ıskat edilemez.

1 - Tevdi edilmiş veya haksız olarak alınmış veya hile ile alıkonulmuş bulunan bir şeyin iadesine veya bedeline taallük eden mutalebeler.

2 - Nafaka ve iş ücreti gibi borçlunun ve ailesinin iaşesi için mutlak surette zaruri olup hususi mahiyeti itibariyle fiilen alacaklının eline verilmesi icap eden alacaklar.

3 - Devlet ve vilayet ve köyler lehine olarak hukuku ammeden neşet eden alacaklar.

IV - Takastan feragat

MADDE 124

Borçlu, iptidaen takastan feragat edebilir.

(V) MÜRURU ZAMAN:

I - Müddetler:

1 - On senelik müruru zaman

MADDE 125

Bu kanunda başka suretle hüküm mevcut olmadığı takdirde, her dava on senelik müruru zamana tabidir.

2 - Beş senelik müruru zaman

MADDE 126

Aşağıdaki alacak veya davalar hakkında beş senelik müruru zaman cari olur:

1 - Alelümum kiralar ile resülmal faizleri ve muayyen zamanlarda tediyesi meşrut aidat hakkındaki davalar,

2 - Erzak bedeli ve nafaka ve otel ve lokanta masraflarına müteallik davalar.

3 - Sanatkarların veya esnafın emeklerinin karşılığı, perakendecilerin sattıkları malların parası, noterlerin mesleki hizmetleri karşılığı, başkalarının maiyetinde çalışan veya müstahdemi olan kimselerin, hizmetçilerin, yevmiyecilerin ve işçilerin ücretleri hakkındaki davalar;

Değişik bent: 29/6/1956 t. 6763 s. K. m.41

4 - Ticari olsun olmasın bir şirket akdine dayanan ve ortaklar arasında veya şirketle ortaklar arasında açılmış bulunan bütün davalar ile bir şirketin müdürleri, temsilcileri, murakıplariyle şirket veya ortaklar arasındaki davalar, vekalet akdinden, komüsyon aktinden,acentalık mukavelesinden, ticari tellallık ücreti davası hariç,tellallık akdinden doğan bütün davalar, mütaahhidin kasıt veya ağır kusuru ile akdi hiç veya gereği gibi yerine getirmemiş ve bilhassa ayıplı malzeme kullanmış veya ayıplı bir iş meydana getirmiş olması sebebiyle açılacak davalar hariç olmak üzere istisna akdinden doğan bütün davalar.

Ek bent: 29/6/1956 t. 6763 s. K. m.41

3 - Müruru zaman müddetlerinin katiyeti

MADDE 127

Bu üçüncü bapta tayin olunan müruru zaman müddetleri, mukavele ile tadil olunamaz.

4 - Müruru zamanın başlangıcı

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 128

Müruru zaman alacağın muaccel olduğu zamandan başlar, alacağın muacceliyeti bir ihbar vukuuna tabi ise müruru zaman bu haberin verilebileceği günden itibaren cereyan eder.

b) Muayyen zamanlarda verilen ivazlarda

MADDE 129

Kaydi hayat şartiyle irat ve muayyen zamanlarda tediye olunan sair şeylerin tesviyesini talep hususunda müruru zaman ilk tediye edilmemiş olarak kalan taksitin muacceliyet kesp ettiği günden başlar.

Alacak hakkında müruru zaman vaki olunca mütedahil taksitler hakkında da müruru zaman vaki olmuş olur.

5 - Müddetlerin hesabı

MADDE 130

Müddetlerin hesabında müruru zamanın başladığı gün nazarı itibare alınmaz ve müruru zaman ancak müddetin son günü kullanılmaksızın geçtiği surette vaki olmuş olur.

Bununla beraber borçların ifası meselesinde müddetlerin hesabına müteallik kaideler buradada tatbik olunur.

II - Fer'iler hakkında müruru zaman

MADDE 131

Asıl alacak hakkında müruru zaman vakı olunca faiz ve sair fer'i alacaklar hakkında da müruru zaman vakı olmuş olur.

III - Müruru zamanın cereyanına mani olan ve müruru zamanı tatil eden sebepler

MADDE 132

Aşağıdaki hallerde müruru zaman cereyan etmez ve cereyana başlamış ise inkıtaa uğrar:

1 - Velayet devam ettiği müddetçe çocukların baba ve analarına karşı olan alacakları hakkında.

2 - Vesayet devam ettiği müddetçe vesayet altında bulunanların vasi veya Sulh Hakimi ve Mahkemei Asliye Hakimleri zimmetinde olan alacakları hakkında.

3 - Nikah devam ettiği müddetçe karı kocadan birinin, diğeri zimmetinde olan alacakları hakkında.

4 - Hizmet mukavelesinin devam ettiği müddetçe hizmetçilerin, istihdam edenlere karşı olan alacakları hakkında.

5 - Borçlu alacak üzerinde intifa hakkını haiz olduğu müddetçe.

6 - Alacağı, bir Türk mahkemesi huzurunda iddia etmek imkanı olmadığı müddetçe.

Müruru zaman, tatil eden sebeplerin zail olduğu günün hitamından itibaren başlar veya tevakkuftan evvel başlamış olan cereyanına devam eder.

IV - Müruru zamanın kat'ı:

1 - Katı sebepleri

MADDE 133

Aşağıdaki hallerde müruru zaman katedilmiş olur:

1 - Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya rehin yahut kefil verdiği takdirde.

2 - Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde.

2 - Borçlulara karşı kat'ın neticeleri

MADDE 134

Müruru zaman, müteselsilen borçlu olanlardan veya taksimi kabil olmıyan bir borcun müşterek borçlularından birine karşı katedilmiş olunca diğerlerine karşıda katedilmiş olur.

Müruru zaman, asıl borçluya karşı katedilmiş olunca kefile karşıda katedilmiş olur.

Müruru zaman, kefile karşı katedilmiş olunca asıl borçluya karşı katedilmiş olmaz.

3 - Yeni müddetin mebdei

a) İkrar ve hüküm halinde

MADDE 135

Müruru zaman katedilmiş olunca katıdan itibaren yeni bir müddet cereyan etmeğe başlar.

Borç bir senette ikrar edilmiş veya bir hüküm ile sabit olmuş ise yeni müddet daima on senedir.

b) Alacaklının fiili halinde

MADDE 136

Bir dava veya defi ile katedilmiş olan müruru zaman, dava devam ettiği müddetçe iki tarafın muhakemeye müteallik her muamelesinden ve hakimin her emir ve hükmünden itibaren yeniden cereyana başlar.

Katı, icrai takibattan neşet etmiş ise müruru zaman takibe müteallik her muameleden itibaren yeniden cereyana başlar.

Katı, bir iflasa müdahaleden neşet etmiş ise müruru zaman, iflasa müteallik hükümlere göre alacağı yeniden talep etmek mümkün olduğu zamandan itibaren yeniden cereyana başlar.

V - Davanın reddi halinde munzam müddet

MADDE 137

Dava veya defi, vazıyed eden hakimin salahiyeti olmaması veya tamiri kabil ve şekle müteallik bir noksan veya vaktinden evvel ikame edilmiş olması sebebi ile reddolunmuş olupta arada müruru zaman müddeti hitam bulmuş ise alacaklı hakkını talep etmek için altmış günlük munzam bir müddeten istifade eder.

VI - Menkul rehni ile temin edilmiş alacak halinde

MADDE 138

Alacağın bir menkul rehni ile temin edilmiş bulunması, bu alacak hakkında müruru zaman cereyanına mani olmaz. Fakat alacaklı rehinden hakkını istifa etmek salahiyetini muhafaza eder.

VII - Müruru zamandan feragat

MADDE 139

İptidaen müruru zamandan feragat batıldır.

Müteselsil borçlulardan biri tarafından vukubulan feragat, diğerlerine karşı dermeyan olunamaz.

Feragat, taksimi kabil olmayan bir borcun müşterek borçlularından biri tarafından sadır olduğu takdirdede hüküm böyledir. Asıl borçlu tarafından vukubulan feragat, kezalik kefile karşı dermeyan olunamaz.

VIII - Müruru zamanın dermeyanı lüzumu

MADDE 140

Müruru zaman dermeyan edilmediği surette hakim, müruru zamanı kendiliğinden nazara alamaz.

DÖRDÜNCÜ BAP

Borçların nevileri

BİRİNCİ FASIL

Müteselsil borçlar

(A) BORÇLULAR ARASINDA TESELSÜL:

I - Şartları

MADDE 141

Alacaklıya karşı, her biri borcun mecmuundan mesul olmağı iltizam ettiklerini beyan eden müteaddit borçlular arasında teselsül vardır.

Böyle bir beyanın fikdanı halinde teselsül ancak kanunun tayın ettiği hallerde olur.

II - Alacaklı ve borçlu arasındaki münasebet:

1 - Hükümleri

a) Müşterek borçluların mesuliyeti

MADDE 142

Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir.

Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.

b) Müşterek borçlulara ait defiler

MADDE 143

Müteselsil borçlulardan biri alacaklıya karşı onunla kendi arasındaki şahsi münasebetlerden veya müteselsil borcun sebep veya mevzuundan tevellüt etmiş olanlardan maada bir şey dermeyan edemez ve bütün borçlular arasında müşterek olan defileri dermeyan etmediği halde onlara karşı mesul olur.

c) Müşterek borçlulardan birinin şahsi fiili

MADDE 144

Hilafına makavele olmadıkça müteselsil borçlulardan biri kendi fiili ile diğer borçluların vaziyetlerini ağırlaştıramaz.

2 - Müteselsil borcun sukutu

MADDE 145

Tediyesi ile veya yaptığı takas ile borcun tamamını veya bir kısmını iskat etmiş olan müteselsil borçlulardan biri, sakıt olan borç nispetinde, diğer borçluları halas etmiş olur.

Eğer müteselsil borçlulardan biri borç tediye olunmamış iken ondan tahallüs etmiş ise, diğer borçlular ancak halin veya borcun mahiyetinin irae ettiği nispette bu beraetten istifade edebilirler.

III - Müşterek borçlular arasındaki münasebetler:

1 - Taksim

MADDE 146

Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almağa mecburdur. Ve hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ile diğerlerine rücu hakkını haizdir.

Birinden tahsili mümkün olmayan miktar, diğerleri arasında mütesaviyen taksim olunur.

2 - Halefiyet

MADDE 147

Rücu hakkından istifade eden müteselsil borçlulardan her biri, tediye ettiği miktar nispetinde alacaklının haklarına halef olur.

Alacaklı, diğerlerinin zararına olarak müteselsil borçlulardan birinin vaziyetini iyileştirdiği takdirde bu fiilinin neticelerini şahsan tahammül eder.

(B) Alacaklıların arasında teselsül

MADDE 148

Borcun tamamını tediyesini istemek hakkını her birine bahş ettiğini borçlu beyan ettiği hallerde, müteaddit alacaklılar arasında teselsül mevcut olacağı gibi kanunun tayin ettiği maddelerde dahi bu nevi teselsül bulunur.

Müteselsil alacaklılardan birine vakı tediye ile borçlu bütün alacaklılara karşı beri olur.

Alacaklılardan birinin icraya veya mahkemeye müracaatından haberdar edilmedikçe borçlu onlardan dilediğine tediyede muhayyerdir.

İKİNCİ FASIL

Şarta bağlı borçlar

(A) TALİKİ ŞART:

I - Umumiyet itibariyle

MADDE 149

Bir akdin mevzuunu teşkil eden borcun mevcudiyeti, meşkük bir hadisenin tahakkukuna talik edilmiş ise o akit şarta bağlı akit olur.

İki taraf hilafını kast etmedikleri halde şarta bağlı akit, ancak şartın tahakkuku anından itibaren hüküm ifade eder.

II - Şartın bağlı olduğu sıradaki vaziyet

MADDE 150

Şart tahakkuk edinceye kadar borçlu, borcun layıkı veçhile edasına mani olacak her nevi tasarruftan içtinap etmekle mükelleftir.

Şarta bağlı hakkı tehlikeye düçar edilen alacaklı, alacağı mutlak olan alacaklıların haklarını muhafaza için yapmağa salahiyettar oldukları tedbirleri ittihaz edebilir.

Şartın tahakkukundan evvel yapılan temliki her tasarruf, şartın hükümlerini ihlal ettiği nispette batıl olur.

II - Fasıla esnasında tahakkuk eden menfaatler

MADDE 151

Şartın tahakkukundan evvel taahhüt olunan şey kendisine teslim olunan alacaklı, şartın tahakkuku halinde, fasıla esnasında o şeyden elde ettiği menfaatlere de malik olur.

Şart tahakkuk etmezse alacaklı elde ettiği menfaatleri red ile mükelleftir.

(B) İnfisahi şartlar

MADDE 152

İnfisahı, meşkük bir hadisenin tahakkukuna talik edilen akit, şartın tahakkuku anından itibaren hüküm ifade etmez.

Kaideten, infisah makabline şamil olmaz.

(C) MÜŞTEREK HÜKÜMLER:

I - Şartın tahakkuku

MADDE 153

Eğer şart, iki taraftan birinin bizzat yapması lazım olmayan bir şeyin icrasından ibaret ise, o tarafın vefatı halinde mirasçısı onun yerine kaim olabilir.

II - Hileli mümanaat

MADDE 154

Şartın tahakkukuna iki taraftan biri hüsnü niyet kaidelerine muhalif bir hareketle mani olursa, o şart tahakkuk etmiş addolunur.

III - Memnu şartlar

MADDE 155

Kanuna veya ahlaka (adaba) mugayir bir fiil veya ihmal, şart olarak tayin edilmiş olduğu takdirde bu şarta bağlı olan borç hükümsüz olur.

ÜÇÜNCÜ FASIL

Pey akçesi, zamanı rücu, ücret tevkifi ve cezai şart

(A) Pey akçesi ve zamanı rücu

MADDE 156

Bir kimse pey akçesi verdiği takdirde, bunu zamanı rücu olarak değil; belki akdin inikadına delil olmak üzere vermiş addolunur.

Hilafına mahalli adet veya mukavele olmadıkça, pey akçesini alan, matlubuna mahsup etmiyerek onu muhafaza eder.

Zamanı rücu şart edildiği halde, akitlerden her biri akitten rücu salahiyetini haiz addolunur. Pey akçesi vermiş olan rücu ederse, verdiğini terk eder ve pey akçesini almış olan rücu ederse, aldığının iki mislini iade eder.

(B) Ücret tevkifi

MADDE 157

Hizmet akdinde mukavele mucibince ücretin bir kısmı tevkif edildiği halde, hilafına şart veya adet bulunmadıkça tevkif olunan ücret cezai şart olarak değil belki istihdam eden kimsenin zararına karşılık olmak üzere tutulmuş addolunur.

Bu tevkif, ancak amele ücretinin tazminat ile mahsubu caiz olduğu nispette muteber olur.

(C) CEZAİ ŞART:

I - Alacaklının hakları:

1 - İcra ile eda arasındaki münasebet

MADDE 158

Akdin icra edilmemesi veya natamam olarak icrası halinde tediye edilmek üzere cezai şart kabul edilmiş ise, hilafına mukavele olmadıkça, alacaklı ancak ya akdin icrasını veya cezanın tediyesini isteyebilir.

Akdin muayyen zamanda veya meşrut mahalde icra edilmemesi halinde tediye olunmak üzere cezai şart kabul edilmiş ise, alacaklı hem akdin icrasını hem meşrut cezanın tediyesini talep edebilir. Meğer ki alacaklı bu hakkından sarahaten feragat etmiş veya kayıt dermeyan etmeksizin edayı kabul eylemiş olsun.

Borçlunun, cezai şartı tediye ile akitten rücu etmek hakkını ispat edebilmek salahiyeti mahfuzdur.

2 - Ceza ile zarar arasındaki münasebet

MADDE 159

Alacaklı zarara düçar olmasa bile ceza lazım olur.

Şart olunan ceza miktarından fazla zarara düçar olan alacaklı, borçlunun bir kusuru olduğunu ispat etmedikçe fazlasını isteyemez.

3 - Fesih halinde alacaklının kısmen vukubulan tediyeye müteallik hakları

MADDE 160

Cezai şarta müteallik hükümler, kısmen vakı olan tediyenin fesih halinde alacaklıya kalması şartını mutazammın olan mukaveleye de, tatbik olunur.

Taksitle satışa dair olan hükümler bakidir.

II - Cezanın butlanı ve tenkisi

MADDE 161

Akitler, cezanın miktarını tayinde serbesttirler.

Ceza, kanuna veya ahlaka (adaba) muğayir bir borcu teyit için şart edilmiş veya hilafına mukavele olmadığı halde borcun ifası borçlunun mesuliyetini icap etmeyen bir hal sebebiyle gayri mümkün olmuş ise, şart olunan cezanın tediyesi talep edilemez.

Hakim, fahiş gördüğü cezaları tenkis ile mükelleftir.

BEŞİNCİ BAP

Alacağın temliki ve borcun nakli

(A) ALACAĞIN TEMLİKİ:

I - Şartları:

1 - Rızai temlik

a) Cezaevi

MADDE 162

Kanun veya akit ile veya işin mahiyeti icabı olarak menedilmiş olmadıkça borçlunun rızasını aramaksızın alacaklı, alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebilir.

Borçlu, alacağın temlik edilmemesi şart edilmiş olduğunu bu şartı ihtiva etmeyen bir ikrarı bilkitabeye istinat ile, alacağını temellük eden üçüncü bir şahsa karşı iddia edemez.

b) Akdin şekli

MADDE 163

Tahriri şekilde yapılmış olmadıkça alacağın temliki muteber olmaz.

Bir alacağın temlikini va'detmek, hususi şekle tabi değildir.

2 - Kanuni veya kazai temlik

MADDE 164

Alacağın temliki kanun veya mahkeme kararı mucibince vuku bulduğu halde bir güna merasime tabi olmaksızın ve evvelki alacaklı tarafından rıza izhar edilmesine bile ihtiyaç bulunmaksızın üçüncü şahıslara karşı dermeyan edilebilir.

II - Temlikin hükümleri:

1 - Borçlunun vaziyeti

a) Hüsnüniyetle yapılan tediye

MADDE 165

Temlik veya temellük eden tarafından alacağın temlik olunduğu kendisine bildirilmezden mukaddem evvelki alacaklıya ve mütevali temlikler vaki olmuş ise alacağı temellük edenlerden tercihi lazım gelen biri var iken diğerine hüsnü niyetle tediyede bulunan borçlu, beri olur.

b) Tediyeden imtina ve tevdi

MADDE 166

Aidiyeti münazaalı bulunan bir alacağın borçlusu tediyeden imtina edebilir ve alacağı mahkemeye tevdi ile borçtan beri olur.

Borçlu, alacağın münazaalı olduğunu bildiği halde tediyede bulunursa, tehlike ve hasarı kendisine ait olur.

İki alacaklı arasındaki dava henüz görülmekte ve borç muaccel ise her biri borçluyu, borcu olan meblağı tevdie icbar edebilir.

c) Borçluya ait defiler

MADDE 167

Borçlu, temlike vakıf olduğu zaman; temlik edene karşı haiz olduğu defileri, temellük edene karşı dahi dermeyan edebilir.

Borçlunun matlubu temlik eden zimmetinde temlike vakıf olduğu zaman müeccel bir alacağı var idise bu alacağın temlik edilen matluptan sonra muacceliyet iktisap etmiş olmaması şartiyle borç ile takas edilmesini talep edebilir.

2 - Fer'i hakların ve senetlerin ve esbabı sübutiyenin devri

MADDE 168

Alacağın temlikinde, temlik eden kimsenin şahsına has olanlardan maada rüçhan hakları ve diğer müteferri haklar dahil olur.

Temlik eden kimse, temellük edene alacak senedini teslim ve mevcut esbabı sübutiyeyi ve haklarının izhar için lüzumlu olan malümatı ita ile mükelleftir.

Gecikmiş faizler, asıl alacak ile birlikte temlik edilmiş addolunur.

3 - Zaman

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 169

Alacağın temliki ıvaz mukabilinde icra edilmiş ise temlik eden kimse alacağın temlik zamanında mevcudiyetini zamındır.

Ayrıca taahhüt etmedikçe borçlunun aczinden mesul değildir.

Temlik meccanen vakı olmuş ise temellük eden kimse alacağın mevcudiyetini dahi zamın olmaz.

b) Tediye makamına yapılan temlik

MADDE 170

Tediye makamına kaim olmak üzere bir alacak temlik edilipte ne miktar tenzil edileceği tayin edilmemiş ise temellük eden kimse ancak borçludan bilfiil tahsil ettiği yahut lazım olan ikdamı sarf eylediği halde tahsil etmiş olduğu miktarı kendi alacağına mahsup etmekle mükelleftir.

c) Zamanın şümulü

MADDE 171

Temlik eden zaman ile mükellef ise; temellük edene karşı ancak resülmal ve faiz olarak almış olduğu miktar nispetinde mesuldür. Bundan başka temlikin mucip olduğu ve alacaklının borçluya karşı semeresiz takibi dolayısiyle ihtiyar ettiği masraflarıda zamin olur.

Temlik, kanun icabı vakı olmuş ise evvelki alacaklı, ne alacağın mevcudiyetine ne de borçlunun eda kabiliyetine kefildir.

III - Hususi kaidelerin mahfuziyeti

MADDE 172

Bazı hakların temlikine mahsus olarak kanunen muayyen olan hükümler bakidir.

(B) BORCUN NAKLİ:

I - Borçlu ve borcun nakli müteahhidi

MADDE 173

Bir borçluya karşı yapılan, borcun nakli taahhüdü, müteahhidi ya borcu tediye etmek yahut alacaklının rızasını istihsal ederek borcu üzerine almak suretiyle borçlunun beraetini tahsile mecbur eder.

Borçlu, borcun nakli müteahhidine karşı borcun nakli akdinden mütevellit borçlarını ifa etmedikçe, müteahhit aleyhine taahhüdünü ifa için dava ikame edemez.

Borçtan beraet etmemiş olan evvelki borçlu, borcun nakli müteahhidinden teminat isteyebilir.

II - Nakil müteahhidi ile borçlu arasındaki akit:

1 - İcap ve kabul

MADDE 174

Evvelki borçlunun yerine yenisinin kaim olması ve borçtan beraeti borcun naklı müteahhidi ile alacaklı arasında yapılacak akit ile vukubulur.

Bu akdin icap edildiği, borcun nakli müteahhidi veya onun müsaadesiyle evvelki borçlu tarafından borcun nakli mukavelesinin alacaklıya bildirilmesinden istidlal olunabilir.

Alacaklının rızası ya sarih olur veya halin icabından anlaşılır. Alacaklı ihtirazi kayıt dermeyan etmeksizin borcun nakli müteahhidinin tediyesini kabul eder veya bunun borçlu sıfatı ile yaptığı diğer her hangi bir muameleye razı olursa borcun naklini kabul etmiş addolunur.

2 - İptal olunan icap

MADDE 175

İcap, alacaklı tarafından her zaman kabul edilebilir. Şu kadarki borcun nakli müteahhidi veya borçlu kabul için bir mehil tayin edebilir ve bu mehlin inkızasına kadar alacaklı süküt ederse icap, reddolunmuş addedilir.

Borcun nakli hakkında vukubulan icabın kabulünden evvel yeni bir borcun nakli mukavelesi yapılır ve borcun naklinin yeni müteahhidi alacaklıya icapta bulunursa, birinci icabı yapan beri olur.

III - Borçlunun değişmesinin hükmü:

1 - Borcun ferileri

MADDE 176

Borçlu değişmiş olsa bile borçlunun şahsına hasolanlardan maada müteferri haklar, baki olur.

Bununla beraber borcu temin için bir rehin tesis etmiş olan üçüncü şahsın ve kefilin mesuliyetleri ancak borcun nakline razı oldukları halde devam eder.

2 - İstisnalar

MADDE 177

Nakledilen borca müteferri hakları dermeyan etmek hakkı, borçludan yenisine geçer.

Yeni borçlu alacaklı ile yapılan akitten hilafı anlaşılmadıkça evvelki borçlunun alacaklıya karşı dermeyan edebileceği şahsi defilerde bulunamaz.

Yeni borçlu borcun naklini tevlit etmiş olan hadiseler dolayısiyle evvelki borçluya karşı dermeyan edebileceği defileri alacaklıya karşı kullanamaz.

IV - Akdin iptali

MADDE 178

Borcun nakli mukavelesi iptal edildiği halde, hüsnü niyet sahibi üçüncü şahıslara ait olan haklar baki kalmak üzere evvelki borç, bütün feri'leriyle birlikte avdet eder.

Bundan başka akdin iptali ve ika olunan zarar kendisine isnat olunamıyacağını nakil müteahhidi ispat edemez ise, alacaklı, evvelce müesses teminatı zayi etmesi dolayısiyle veya diğer her hangi bir suretle düçar olduğu zararı nakil müteahhidine tazmin ettirebilir.

V - Bir mamelekin veya bir işletmenin devralınması

MADDE 179

Değişik madde: 29/6/1956 t. 6763 s. K. m.41

Bir mameleki veya bir işletmeyi aktif ve pasifleriyle birlikte devralan kimse, bunu alacaklılara ihbar veya gazetelerde ilan ettiği tarihten itibaren onlara karşı

mamelekin veya işletmenin borçlarından mesul olur; şu kadar ki, iki yıl müddetle evvelki borçlu dahi yenisiyle birlikte müteselsilen mesul kalır; bu müddet muaccel borçlar için ihbar veya ilan tarihinden ve daha sonra muaccel olacak borçlar için de muacceliyet tarihinden itibaren işlemeye başlar.

Borçların bu suretle naklinin hükümleri, tek bir borcun nakli akdinden doğan hükümlerin aynıdır.

VI - Bir işletmenin diğeriyle birleşmesi ve şeklini değiştirmesi

MADDE 180

Değişik bent: 29/6/1956 t. 6763 s. K. m.41

Bir işletme diğer bir işletme ile aktif veya pasiflerin karşılıklı olarak devralınması suretiyle birleştirilse, her iki işletmenin alacaklıları bir mamelekin devralınmasından doğan hakları haiz olup bütün alacaklarını yeni işletmeden alabilirler.

Evvelce hakiki veya hükmi tek bir şahsa ait olup da kollektif veya komandit şirket haline konulan bir işletmenin borçları hakkında da aynı hüküm tatbik olunur.

VII - Taksim halinde ve gayrimenkulün bey'i halinde

MADDE 181

Miras taksimindeki ve rehin ile mukayyet gayrimenkullerin bey'indeki borcun nakline mütedair hususi hükümler bakidir.

İKİNCİ KISIM

Aktin muhtelif nevileri

ALTINCI BAP

Beyi ve trampa

BİRİNCİ FASIL

Umumi hükümler

(A) İki tarafın hak ve vazifeleri

MADDE 182

Beyi bir akittirki onunla bayi, satılan malı müşterinin iltizam ettiği semen mukabilinde müşteriye teslim ve mülkiyeti ona nakleylemek borcunu tahammül eder.

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise bayi ile müşteri borçları aynı zamanda ifa etmekle mükelleftirler.

Hale göre tayini mümkün olan semen, tesmiye edilmiş hükmündedir.

(B) Nefi ve hasar

MADDE 183

Halin icabından veya hususi şartlardan mütevellit istisnaların maadasında, satılan şeyin nefi ve hasarı akdin in'ikadı anından itibaren müşteriye intikal eder.

Bununla beraber yalnız nevan tayin edilmiş olan mebiin ayırt edilmiş olmasıda lazımdır ve başka bir yere gönderilecek ise bayiın bu maksata mebi üzerinden yedini refetmiş bulunmasıda şarttır.

Taliki şart ile yapılan akitlerde temlik edilen şeyin nefi ve hasarı ancak şartın tahakkuku anından itibaren iktisap edene geçer.

İKİNCİ FASIL

Menkul bey'i

(A) Mevzuu

MADDE 184

Menkul bey'i, araziden veya gayrimenkul olmak üzere tapu siciline kaydedilen haklardan başka her türlü şeyin bey'idir.

Mahsul veya yıkılması matlup bir binanın enkazı veya taş ocağından çıkarılacak taşlar gibi bir gayrimenkulden ayrıldıktan sonra menkul olarak mülkiyeti nakledilecek mütemmim cüzülerin satılması da menkul bey'idir.

(B) BAYİİN BORÇLARI:

I - Teslim:

1 - Teslim masrafları

MADDE 185

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise ölçmek ve tartmak gibi teslim masrafları bayie, senet yapmak ve mebii kabzetmek için yapılan masraflar müşteriye aittir.

2 - Nakil masrafları

MADDE 186

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise, satılan şeyin teslim mahallinden başka bir yere nakli lazım geldiği zaman, nakil masrafları müşteriye aittir.

Masrafsız teslim şart edilmiş ise bayi nakil masraflarını üzerine almış addolunur.

Liman ve gümrük masrafı olmaksızın teslim mukavele edilmiş ise bayi ihracat, transit ve ithalat rüsumunu üzerine almış addolunur; fakat eşyanın müşteri tarafından kabzedildiği zamanda istifa edilen istihlak rüsumunu deruhde etmiş sayılmaz.

3 - Bayiin temerrüdü

a) Ticari alım satımlar

MADDE 187

Ticari muamelelerde teslim için bir zaman tayin edilmiş olupta bayi temerrüt ederse müşterinin teslim talebinden vaz geçerek ademi ifa sebebi ile zarar ve ziyan isteyeceğini kabule cevaz vardır.

Müşteri teslimini istemek niyetinde ise muayyen müddetin inkızasında bayii bundan haberdar etmesi lazımdır.

b) Tazmin borcu ve zararın nasıl hesap edileceği

MADDE 188

Borcu ifa etmeyen bayi, müşteriye bu yüzden terettüp eden zararı zamın olur.

Ticari muamelesinde bayi, borcunu ifa etmezse müşteri mebiin semeni ile kendisine teslim edilmiyen şey yerine bir diğerini almak için hüsnü niyetle verdiği semen arasındaki farkı bayie tazmin ettirebilir.

Mebi, borsaya kayıt ve kabul edilmiş olan veya cari fiatı bulunan mallardan ise müşteri yerine bir diğerini almağa muhtaç olmaksızın mebiin semeni ile teslim için muayyen olan günün fiatı arasındaki farkı zarar ve ziyan olmak üzere isteyebilir.

II - Zapta karşı teminat:

1 - Teminat borcu

MADDE 189

Bayi, satılan şeyin bir üçüncü şahıs tarafından bey'in akdi zamanında mevcut bir hak sebebi ile tamamen veya kısmen zaptedilmesinden müşteriye karşı mesul ve zamındır.

Müşteri zabıt tehlikelerinden bey'in in'ikadı zamanında haberdar idise bayi, yalnız tahsisan iltizam ettiği kefalet hasebiyle mesul ve zamın olur.

Bayi üçüncü şahsa ait olan hakkı bilerek gizlemiş ise, zaman ve mesuliyetini refi veya tahdit yolunda kararlaşmış olan şart batıldır.

2 - Usulü muhakeme

a) Davayı ihbar

MADDE 190

Mebiin zaptı ile tehdit edilen müşteri, aleyhine ikame edilen davayı zamanla mükellef olan bayie ihbar ettiği zaman bayi halin icabına göre ve usulü muhakemeye tevfikan ya müşteri lehinde davaya müdahalede yahut müşteri makamına kaim olarak üçüncü şahsa karşı husumet ve müdafaada bulunmağa mecburdur.

İhbar, müdahale ve müdafaaya müsait bir zamanda yapılmış ise müşterinin aleyhinde hasıl olan neticei hükmiye müşterinin hilesi veya ağır bir hatası eseri olduğu ispat edilmedikçe bayyiede sari olur.

Davanın ihbar edilmemesi mesuliyeti bayie isnat edilemiyen hallerde bayi, kendisine zamanında haber verilmiş olması farz ve takdirinde ne derece daha müsait bir neticei hükmiye istihsal edilebileceğini ispat ederse mesuliyetten o derecede beri olur.

b) Mahkeme kararı olmaksızın iade

MADDE 191

Müşteri, bayii vaktinde davadan haberdar ve kendi namına müdafaa ve husumette bulunmasını talep ve ihtar edipte dinletememiş ise; üçüncü şahsın mebi üzerindeki hakkını hüküm beklemeksizin hüsnü niyetle tanımış yahut istihkak müddeisiyle sulh akdetmiş olsa bile, bayie zaman terettüp eder.

3 - Müşterinin hakları

a) Tamamen zabıt halinde

MADDE 192

Mebiin tamamen zaptolunması halinde beyi münfesih addolunur ve müşteri bayiden aşağıdaki taleplerde bulunabilir:

1 - Mebiden istihsal ettiği veya istihsalini ihmal ettiği semereler tenzil edilmek üzere tediye etmiş olduğu semenin faiziyle birlikte iadesini.

2 - Mebii zapteden üçüncü şahıstan mutalebe edemiyeceği sarfiyatı.

3 - Davayı bayie ihbar etmekle içtinap edilmesi mümkün olanlar müstesna olmak üzere bütün muhakeme masraflariyle muhakeme haricindeki masrafları.

4 - Doğrudan doğruya mebiin zaptından mütevellit diğer zarar ve ziyanları.

Bayi, hiç bir hatanın kendisine isnadı kabil olmadığını ispat etmedikçe müşteriye mebiin zaptı yüzünden terettüp eden diğer her türlü zararı da tazmin etmekle mükelleftir.

b) Kısmen zabıt halinde

MADDE 193

Satılan şey kısmen zaptedildiği yahut bayiin kefil olduğu ayni bir mükellefiyetle takyit edilmiş bulunduğu halde müşteri bey'in feshini talep edemeyip yalnız bu yüzden düçar olduğu zararın tazminini isteyebilir.

Şu kadarki mebiin bu ayıbını bilmiş olsa onu satın almayacağı hal karinesiyle anlaşılıyorsa her halde feshi dava edebilir.

Bu takdirde müşterinin bayie mebiin zaptedilmeyen kısmını o zamana kadar istihsal etmiş olduğu menfaatlerle birlikte iade etmesi lazım gelir.

III - Mebiin ayıptan salim olmasını tekeffül:

1 - Mevzuu

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 194

Bayi müşteriye karşı mebiin zikir ve vadettiği vasıflarını mütekeffil olduğu gibi maddi veya hukuki bir sebeple kıymetini veya maksut olan

menfaatini izale veya ehemmiyetli bir suretle tenkis eden ayıplardan salim bulunmasını da mütekeffildir.

Bayi, bu ayıpların mevcudiyetini bilmese bile onlardan mesuldür.

b) Hayvan alım satımında

MADDE 195

Hayvan alım satımında bayi tahriren kefalet etmedikçe yahut müşteriyi iğfal etmiş olmadıkça tekeffül etmiş addolunmaz.

2 - Tekeffüle karşı

MADDE 196

Bayi, mebiin ayıbını müşteriden hile ile gizlemiş ise bey'ide tekeffül hükmünü iskat veya tahdit eden her şart batıldır.

3 - Müşterinin bildiği ayıplar

MADDE 197

Bayi, müşterinin bey'i zamanında malümu olan ayıptan mesul olmadığı gibi mebii kafi derecede muayene etmekle fark etmiş olacağı ayıptan da ancak bunun mevcut olmadığını temin etmiş ise mesul olur.

4 - Keşif ve muayene ve bayie ihbar

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 198

Müşteri kabz ettiği mebiin halini örf ve adete göre imkan hasıl olur olmaz muayene etmek borcu ile mükellef olup mebi de bayiin tekeffül altında olan bir ayıp gördüğü zaman bunu derhal bayie ihbar etmesi lazım gelir.

Bunu ihmal ettiği halde mebii kabul etmiş sayılır. Meğerki mebide adi bir muayene ile meydana çıkarılamıyacak bir ayıp bulunsun.

Bu kabilden bir ayıp sonradan meydana çıkarsa derhal bayie ihbar edilmelidir. Aksi takdirde, mebi bu ayıp ile beraber kabul edilmiş addolunur.

b) Hayvan alım satımında

MADDE 199

Hayvan alım satımında kefalet müddeti tahirren tayin edilmemiş olupta kefalet hayvanın bir vasfına müteallik değil ise mebide keşfedilen ayıptan bayiin mesuliyeti, teslim vakı olduğu veya müşterinin kabızda temerrüdü tahakkuk ettiği günden itibaren dokuz gün içinde bayie ihbar edilmekle beraber hayvanın ehli vukuf marifetiyle muayenesinin icrası yine bu müddet zarfında merciinden talep olunmasına mütevakkıftır.

Hakim, ehli vukuf raporunu serbestçe takdir eder.

5 - Bayiin hilesine müterettip hükümler

MADDE 200

Müşteriyi iğfal etmiş olan bayi, ayıbın kendisine vaktinde ihbar edilmemiş olduğunu ileri sürerek mesuliyetten kurtulamaz.

6 - Başka mahalden vakı olan beyi

MADDE 201

Başka bir mahalden gönderilen mebiin ayıplı olduğunu iddia eden müşteri, bulunduğu yerde bayiin mümessili yok ise mebiin muhafazası için lazım gelen tedbirleri muvakkaten ittihaz etmekle mükelleftir. Müşteri, ayıplı olduğunu iddia ettiği mebii muhafaza için icabeden tedbirleri yapmaksızın bayie gönderemez.

Müşteri, vakit kaybetmeksizin mebiin halini usulen tasdik ettirmekle mükelleftir. Aksi halde, iddia olunan ayıbın mebi kendisine vasıl olduğunu zaman mevcut bulunduğunu ispat etmeğe mecbur olur.

Mebiin az zamanda bozulmak korkusu varsa müşterinin onu bulduğu yerde mercii marifetiyle sattırmağa salahiyeti ve hatta bayiin menfaati böyle iktiza ediyorsa mecburiyeti vardır. Müşteri, her halde bayii mümkün olan süratle keyfiyetten haberdar etmekle mükellef ve etmediği takdirde zarar ve ziyan davasına maruzdur.

7 - Tekeffüle müstenit dava

a) Bey'in feshi yahut semenin tenzili

MADDE 202

Bayiin tekeffülü altındaki mebiin ayıbı anlaşıldığı zaman müşteri muhayyerdir. Dilerse mebii redde hazır olduğunu beyanla bey'in fesh edilmesini, dilerse mebii alıkoyup kıymetinin noksanı mukabilinde semenin tenzil olunmasını dava eder.

Hakim, müşterinin mebii ret davası üzerine hal icabı bey'in feshini muhik göstermiyorsa semenin tenzili ile iktifa edebilir.

Kıymetinin noksanı mebiin semenine müsavi ise müşteri ancak bey'in feshini talep edebilir.

b) Mebiin tebdili

MADDE 203

Mebi, miktarı muayyen misli şeylerden ise müşteri dilerse fesih veya semenin tenzilinden hiç birini talep etmeyip mebiin ayıptan ari mislile değiştirilmesini dava edebilir.

Mebi, başka bir yerden gönderilmiyorsa bayiin de müşteriye derhal ayıptan ari mislini teslim ve müşterinin düçar olduğu zararı tamamen tazmin ederek aleyhine ikame edilecek davadan kurtulmağa salahiyeti vardır.

c) Mebiin zıyaı halinde bey'in feshi

MADDE 204

Mebiin ayıp sebebi ile yahut kazaen telef ve ziyaa veya hasara uğraması, ayıptan dolayı feshi davaya mani olmaz. Bu takdirde müşterinin red ile mükellef olduğu şey mebiden elinde kalandır.

Mebi müşterinin taksiri yüzünden telef olmuş yahut müşteri onu başkasına temlik veya şeklini tağyir etmiş ise ancak kıymet noksanına mukabil semenin tenzilini dava edebilir.

8 - Feshin hükümleri

a) Umumiyet itibariyle

MADDE 205

Beyi fesh edilince müşteri bayie mebi ile beraber ondan istihsal ettiği menfaatleri iade etmekle mükelleftir.

Bayiin müşteriye almış olduğu semeni faiziyle beraber iade ettikten başka mebiin tamamen zaptı halinde olduğu gibi muhakeme masrafiyle müşterinin mebia vaki olan masrafları ödemesi lazımdır. Bayi bunlardan maada müşteriye ayıplı mal teslim etmesinden doğrudan doğruya tevellüt etmiş olan zararı da ayrıca tazmin etmeğe mecburdur.

Bayi, kendisine hiç bir kusur isnat edilemiyeceğini ispat etmedikçe müşterinin diğer her türlü zararlarını tazmin etmeğe borçludur.

b) Birden ziyade malın bey'i halinde fesih

MADDE 206

Bİrden ziyade şey veya parça birlikte satılmış olupta bunlardan bazısı ayıplı çıktığı halde fesih, ancak, ayıplı çıkanlar hakkında dava olunabilir.

Şu kadarki ayıplı kısmın diğerinden tefriki müşteriye veya bayie ehemmiyetli bir zarar husule gelmeksizin mümkün olmazsa, feshin bütün mebie teşmili zaruri olur.

Mebiin aslı hakkında bey'in feshi, ayrı semen beyan edilerek satılmış olsa bile ferilerine de şamil olur; amma feriler hakkındaki fesih mebiin aslına şamil olmaz.

9 - Müruru zaman

MADDE 207

Bayi daha uzun müddet için kefalet etmemiş ise, mebii ayıba karşı tekeffülden mütevellit her türlü dava, mebideki ayıp daha sonra meydana çıksa bile müşteriye teslim vukuundan itibaren bir sene geçmekle sakıt olur.

Fakat müşterinin, bayi tarafından aleyhine ikame edilen davaya karşı mebiin tesliminden itibaren bir sene geçmeksizin ihbar ettiği ayıptan dolayı defi hakkı sene geçmekle sakıt olmayıp devam eder.

Bayi müşteriyi iğfal etmiş ise bu bir senelik müruru zamandan istifade edemez.

(C) MÜŞTERİNİN BORÇLARI:

I - Semenin edası ve mebiin kabzı

MADDE 208

Müşteri bey'i aktinde mukarrer olan surete tevfikan semeni eda ve kendisine mukarrer olan şartlar dairesinde arzedilen mebii kabz etmekle mükelleftir.

Hilafına adet veya mukavele mevcut değil ise, kabzın derhal vukuu lazımdır.

II - Semenin tayini

MADDE 209