Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ : Yargıtay Hukuk Genel Kurulu (İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla)

Taraflar arasındaki tazminat davasında yapılan yargılama sonunda ilk derece mahkemesi sıfatıyla Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nca ;

“Davacı Şirketi temsilen Tahir Molu 18.12.2012 havale tarihli dilekçesinde özetle; süreci 1988 yılında başlayan ve 27.10.2008 tarihinde karar düzeltme isteminin reddi ile sonuçlanan davada ihbar edilen hakimlerin HMK 46 maddesine aykırı davrandıklarını iddia ederek tazminat isteminde bulunmuştur.

Davalı ... Bakanlığı vekili cevap dilekçesinde; 6100 sayılı HMK 46 maddesindeki şartların oluşmadığını, davanın 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanunu 93/A maddesinde düzenlenen 1 yıllık süre geçtikten sonra açıldığını savunmuştur.

Dava dilekçesinin esasa kayıt edilmesini takiben dosya 17.04.2013 tarihinde gündeme alınmış, yapılan görüşmeler sonunda naip üye tayin edilmiş ve dilekçeler aşaması tamamlandıktan sonra 6100 sayılı HMK 138. maddesi gereğince dosya üzerinden dava şartları incelenmiş ve dava şartları bakımından eksiklik bulunmadığı tespit edilmiştir.

6100 sayılı HMK 116. maddesinde belirtilen ilk itirazlardan herhangi biri ileri sürülmemiştir.

Taraflar 6100 sayılı HMK 139. ve 147. maddeleri gereğince meşruhatlı davetiye ile ön inceleme duruşmasına davet edilmişler ve aynı Kanun’un 140. maddesi gereğince ön inceleme duruşması yapıldıktan sonra tahkikat duruşmasına davet edilmişlerdir.

6100 sayılı HMK’nun 142. maddesindeki, “ön inceleme duruşması tamamlandıktan sonra, hâkim tahkikata başlamadan önce, hak düşürücü süreler ile zamanaşımı hakkındaki itiraz ve def’ileri inceleyerek karara bağlamalıdır” düzenlemesi gereğince tahkikat duruşmasında esasa dair savunmalara geçilmeden süreler hakkında karar verilmesi gerekmiştir.

Tahkikat aşamasına başlanılmadan önce davacı şirketi temsilen Tahir Molu adli yardım talebinde bulunmuştur. 6100 sayılı HMK 334/2 maddesine göre sadece kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilecekleri düzenlenmiş, bunun haricinde diğer tüzel kişilerin adli yardım talebinde bulunamayacakları kabul edilmiştir. Bu nedenle davacı tüzel kişi şirketin adli yardım talebi oybirliği ile reddedilmiştir.

İşin esasına geçilmeden önce tartışılan diğer bir konu da delillerin toplanması gerekip gerekmediği noktasında olmuştur. Yapılan görüşme sonunda; süreler hakkındaki sorun aşılmadan delillerin toplanmasının usul ekonomisi açısından doğru olmayacağı kabul edilerek bu aşamada delilerin toplanmasına gerek olmadığı oybirliği ile kabul edilmiştir.

Davanın süresinde açılıp açılmadığı sorununa gelince;

Dava konusu yargısal faaliyetin 19/02/1993 tarihli hakem kararı ile başladığı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine taşındığı, AİHM kararı sonrasında yargılamanın iadesi istenildiği, yapılan yargılama sonunda istemin 13.12.2006 tarihinde reddedildiği, kararın Yargıtay 15. Hukuk Dairesi tarafından 14.03.2008 tarihinde onandığı, 27.10.2008 tarihinde karar düzeltme isteminin reddi ile kesinleştiği, eldeki davanın ise 18.12.2012 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır.

Dava konusu edilen yargısal faaliyetin kesinleştiği tarihte yürürlükte olan 1086 sayılı HUMK ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu yargısal faaliyet nedeni ile açılacak davalara zamanaşımı veya hak düşürücü süre ile ilgili herhangi bir özel düzenleme getirmemişti. Özel bir düzenleme olmadığı için de kesinleşme tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı BK’nun haksız fiillere uygulanan genel hükümler çerçevesinde sorun çözülmekteydi.

Eldeki davanın açılmasından önce 09.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 24/02/1983 gün ve 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A maddesinde ilk defa bu tür davalara uygulanacak özel bir süre getirilmişti.

Söz konusu maddede;

“2802 s. Hakimler ve Savcılar Kanunu 93/A maddesinin 2. Fıkrası Devlet aleyhine açılacak tazminat davası ancak dava konusu işlem, faaliyet veya kararın dayanağı olan;

a) Soruşturma sonucunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın veya kamu davası açılmış ise kovuşturma sonucunda verilen hükmün,

b) Dava sonunda verilen hükmün, kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde açılabilir.” Hükmü getirilmiştir.

Burada öngörülen kesinleşme dava şartı, bir yıllık süre ise “hak düşürücü” nitelikte olup, mahkemece re’sen nazara alınması gerekmektedir. Söz konusu sürenin hak düşürücü süre olduğu da Adalet Komisyonu raporunda belirtilmiş, nitekim aynı ilkeler HGK’nun 07.10.2013 gün ve 2012/16 Esas ve 2013/21 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.

Ancak 09.02.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6110 Sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’na eklenen 93/A maddesinin 21.02.2014 gün ve 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu Ve Ceza Muhakemesi Kanunu İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile kaldırılmıştır.

Dava açılmadan önce 818 sayılı Borçlar Kanunu da kaldırılmış ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu yürürlüğe girmiştir. Söz konusu kanun ise 818 sayılı BK’ nun haksız fiillere dair 1 yıllık olan zamanaşımı süresi 2 yıla çıkarılmış 10 yıllık üst süre ise muhafaza edilmiştir.

Mevcut bu hukuki düzenleme dikkate alınarak Hukuk Genel Kurulu’nda, dava açıldığı tarihte yürürlükte olan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu 93/A maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü sürenin mi, yoksa söz konusu Kanun yargılama sırasında kaldırıldığına göre yürürlükte olan 6098 sayılı TBK’nun zamanaşımı hükümlerinin mi uygulanacağı tartışılmıştır.

Yapılan görüşmeler sonunda, azınlıkta kalan üyeler; dava açıldığı sırada yürürlükte olan ancak sonradan kaldırılan Kanun’a dayanarak karar verilmesinin doğru olmayacağı, bu nedenle davanın 6098 sayılı TBK veya 818 sayılı Mülga BK hükümleri çerçevesinde zamanaşımı hükümlerine dayanılarak reddedilmesi gerektiği savunulmuş ise de bu görüş kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir.

Kurul çoğunluğu ise, her davanın açıldığı tarihteki hükümlere göre karar verilmesi gerektiğini, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu 93/A maddesindeki sürenin hak düşürücü süre olması da dikkate alındığında bu sürenin sonradan kaldırılmasının ölmüş olan bir hakkı diriltmeyeceği, dava tarihi itibari ile hak düşürücü süre nedeniyle düşen dava hakkının sonradan çıkan veya kaldırılan bir kanun ile canlandırılamayacağı, 2008 yılında kesinleşen karar nedeni ile 2012 yılında açılan tazminat davasının dava açıldığı tarihte yürürlükte olan 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü süre dikkate alınarak reddedilmesi gerektiğini kabul etmiştir.

Mevut durum dikkate alındığından eldeki davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 2802 s. Hakimler ve Savcılar Kanunu 93/A maddesinde belirtilen 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir.

Dava ret nedeni dikkate alınarak HMK 49 maddesinin şartları oluşmadığından disiplin para cezasına hükmedilmemiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle,

1-Açılan davanın REDDİNE,

2-Davanın red sebebi nedeniyle disiplin para cezasına yer olmadığına,

3-Davanın reddedildiği dikkate alındığında alınması gereken 25,20 TL maktu karar ve ilam harcından peşin alınan 24,30 TL karar ve ilam harcının mahsup edilerek, bakiye 0,90 TL maktu karar ve ilam harcının davacıdan alınarak Hazineye irat kaydına,

4-Davacının yaptığı aşağıda dökümü yazılı giderin davacı üzerinde bırakılmasına, karar kesinleştiğinde dosya içinde yatırılan avanstan kullanılmayan kısmın HMK 333 maddesi uyarınca davacıya iadesine,

5-Avukatlık Asgari Ücret tarifesi 7.maddesi uyarınca 3.000,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,”

Gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay Büyük Genel Kurulu’nda temyizi kabil olmak üzere davacı temsilcisi ve davalı hazine vekilinin yüzünde ret konusunda oybirliği gerekçede oyçokluğu ile verilen 03.04.2014 gün ve 2012/18-2 sayılı karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

BÜYÜK GENEL KURUL KARARI

Davacı tarafın temyiz isteminin süresinde olduğunun anlaşılmasından ve dosyadaki tüm kağıtların okunmasından sonra gereği düşünüldü:

Davacı yargısal faaliyet nedeni ile devlet aleyhine açtığı davada tazminat isteminde bulunmuştur.

İlk derece mahkemesi sıfatıyla Hukuk Genel Kurulunca yapılan yargılama sonunda 2802 sayılı Hakimler Savcılar Kanunu’nun 93/A maddesindeki 1 yıllık hak düşürücü süre içinde açılmayan davanın reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bilgi ve belgelere, daire kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre usul ve yasaya uygun olduğu tespit edilen Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın onanması gerekir.

SONUÇ: Davacının temyiz itirazlarının reddi ile Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun ilk derece mahkemesi sıfatıyla verdiği kararın yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, 25,20 TL temyiz ilam harcı peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına, 21.11.2014 gününde oybirliği ile karar verildi.