Printing Options: PDF - Print/save TIFF file - Save / print (WORD)
Display setting:

Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi

Nitelikli kasten öldürme suçundan suça sürüklenen çocuk ...’in TCK’nın 82/1-d, 29, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl; sanık ...’in ise aynı Kanun’un 82/1-d, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 16 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, mahsuba ve sanık ... yönünden hak yoksunluğuna ilişkin ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince oy çokluğu ile verilen 08.06.2018 tarihli ve 582-363 sayılı hükümlere yönelik katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili ile sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafileri tarafından istinaf başvurusunda bulunulması üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 22.10.2018 tarih ve 1957-1879 sayı ile istinaf başvurularının, vekâlet ücreti yönünden düzeltilmek suretiyle esastan reddine karar verilmiştir.

Hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı vekili ile sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.12.2019 tarih, 2726-5297 sayı ve oy çokluğu ile;

"Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktulün, eşi sanığa sürekli şiddet eylemlerinde bulunduğu, olay günü sabah saatlerinde maktulün eline bıçak alıp sanığı ikametleri içerisinde kovaladığı, bunu gören suça sürüklenen çocuğun eline aldığı odun parçasıyla maktule vurduğu, maktulün yere düşmesine müteakip sanığın, maktulün kafasına odunla vurmak ve bıçaklamak suretiyle maktulün ölümüne neden olduğu, olayda;

Maktulden, suça sürüklenen çocuk ve sanığa yönelen ve haksız tahrik teşkil eden eylemlerin ulaştığı boyut gözetilerek sanık ve suça sürüklenen çocuk hakkında haksız tahrik nedeniyle ceza indirimi öngören TCK'nin 29. maddesi uyarınca azami oranda indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle fazla ceza tayini," isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiş,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyeleri ..... Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesi tarafından suça sürüklenen çocuk ... hakkında annesi sanık ... ile birlikte, maktul (babası) ...'i tahrik altında kasten öldürdükleri gerekçesi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 82/d, 29, 31/3, 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ve suça sürüklenen çocuğa neticeten verilen 10 yıl hapis cezasına konu ... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının esastan reddine ilişkin hükmünün, katılan Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının, suça sürüklenen çocuk vekilinin temyiz istemleri sonrasında, Dairemiz heyetince yapılan değerlendirme esnasında, sayın çoğunluğun sanık ... yönünden TCK'nin 29. maddesinin azami oranda uygulanması gerektiğine ilişkin bozma kararına katılmakla birlikte, suça sürüklenen çocuk ... hakkında, olay sırasındaki hareketlerinde TCK'nin 25. maddesi kapsamında hukuka uygunluk bulunduğu gerekçesi ile beraatine karar verilmesi gerektiği düşüncesi ile sayın çoğunluk görüşüne bu sanık yönünden muhalifiz.

Şöyle ki;

Dairemizin sayın çoğunluk görüşü ile azınlık görüşü arasında eylemin meydana geliş şekline ve suça sürüklenen çocuk ...'in eyleminin yorumlanmasına yönelik kısmen bir görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Buna göre; olayın meydana geliş şekli ve sanıkların eylemlerinin birlikte iştirak iradesiyle vasıflandırılmasına yönelik gerekçesinde, olayın oluş şekli sırasında bıçağın yere düşmesi üzerine sanık tarafından bıçağın ele geçirilmesiyle haksız hareket engellenmiş olmasına rağmen sanık ve suça sürüklenen çocuğun maktule karşı odunla darp eylemini ve akabinde sanık ...'in maktulü bıçaklaması sebebiyle TCK'nin 25. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığını belirtmek suretiyle, ilk haksız hareketin maktulden kaynaklanması ve geçmişe ilişkin maktulün süre gelen haksız davranışları nazara alınarak her iki sanık hakkında da haksız tahrik hükümlerini uygulama cihetine gitmiştir.

Oysaki; suça sürüklenen çocuk ...'in gerek... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 10/12/2016 günlü ve gerekse... Sulh Ceza Mahkemesinde vermiş olduğu yine aynı tarihli savunmalarındaki hususlar mahkemece olayın oluş şekli olarak kabul edilmiştir. Ayrıntısında dahi değişmeyen ifadesinde, 'babam elinde bıçak ile evin içinde kovalarken, annem benden yardım istedi, babam ise gelme seni de öldürürüm demek suretiyle beni engelledi, bu arada babam yine annemi bıçakla kovalarken kolunu kapıya çarptığı sırada elindeki bıçak yere düştü, babam eğilip bıçağı almaya çalışırken ben sobaya koymak için bıraktığımız odunlardan birini alıp, koluna ve sırtına vurmak suretiyle ona engel olmaya çalıştım. Annem de odunla babamın kafasına vuruyordu, bıçağı kaptı, 3-4 kez babama sapladı', demektedir.

Savunmanın tesbiti esnasında, evet ifadenin yazılış şekli itibarıyle bir kavram karışıklığı oluşmuş isede, beyan bir bütün olarak değerlendirildiğinde, maktulün elindeki bıçağı yere düşürmesi ve tekrar onu almak için çaba göstermesi ile eş zamanlı olarak suça sürüklenen çocuk ...'in eline geçirdiği odun ile maktulün sırtına ve koluna vurmak suretiyle onun yeniden bıçağı ele geçirmesini önlemeye çalıştığı ve bu esnada, diğer sanık ...'in de önce odun ile maktulün kafasına vurarak etkisiz hale getirmeye çalıştığı, daha sonra yerdeki bıçağı ele geçirerek maktule birkaç kez sapladığı anlaşılmaktadır.

Suça sürüklenen çocuk ...'in bu oluş içerisindeki hareketleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başlangıçta maktulün, annesini bıçakla kovalaması, müdahale etmek istediğinde, 'gelme seni de öldürürüm' diyerek ona karşıda saldırabileceğine dair maktulün iradesini açıklaması, maktulün kolunu kapıya çarpıp, elindeki bıçağı yere düşürdüğü ana kadar suça sürüklenen çocuğun hiçbir müdahalesi olmamasına karşın, düşürdüğü bıçağı almaya çalıştığı sırada maktule müdahaleye başlaması gibi hususlarda düşünüldüğünde, o anlık hal ve koşullar içerisinde maktulün bıçağı alma çabasını önlemeye yönelik hareket ettiğinin kabulü ile anlık gelişen olaylar içerisinde, diğer sanık annesi Kiymet'in öldürmeye yönelik hareketlerine aynı kast ile katıldığını kabul etmek, Türk Ceza Yasası'nın 'şüpheden sanık yararlanır' prensibine aykırı düşeceği düşünce ve kanaati ile sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmemiz mümkün değildir.

Sonuç olarak; yukarıda bahsedilen kabul ve gerekçeye göre suça sürüklenen çocuk ...'in, babası maktulün, geçmişte ailesine yaşattıkları olayların etkisi ve olay günü annesine bıçakla saldırması, kendisini de ölümle tehdit etmesi gibi hareketlerinin bütünlüğü karşısında, gerçekleşen ve bıçağı yeniden ele geçirmesi durumunda daha vahim sonuçların gerçekleşmesi muhakkak olabilecek saldırılarına karşı, TCK'nin 25. maddesi kapsamında kaldığının kabulü gerektiğinden, sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Bozmaya uyan ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince 09.03.2020 tarih, 47-128 sayı ve oy çokluğu ile; nitelikli kasten öldürme suçundan suça sürüklenen çocuk ...’in TCK’nın 82/1-d, 29, 31/3, 62 ve 63. maddeleri uyarınca 10 yıl; sanık ...’in ise aynı Kanun’un 82/1-d, 29, 62, 53 ve 63. maddeleri gereğince 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına, mahsuba ve sanık ... yönünden hak yoksunluğuna karar verilmiş, söz konusu hükümlerin sanık ve suça sürüklenen çocuk müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 02.11.2020 tarih, 2840-2623 sayı ve oy çokluğuyla temyiz istemlerinin esastan reddine karar verilmiş,

Çoğunluk görüşüne katılmayan Daire Üyeleri M.N. Öztürk ve M. Üstüner ise; "Dairemizin 2019/2726 esas, 2019/5297 karar sayılı dosyasında bozma öncesi verdiğimiz muhalefet şerhi çerçevesinde muhalifiz.

Şöyle ki;

Dairemizin sayın çoğunluk görüşü ile azınlık görüşü arasında eylemin meydana geliş şekline ve suça sürüklenen çocuk ...'in eyleminin yorumlanmasına yönelik kısmen bir görüş ayrılığı bulunmaktadır.

Buna göre; olayın meydana geliş şekli ve sanıkların eylemlerinin birlikte iştirak iradesiyle vasıflandırılmasına yönelik gerekçesinde, olayın oluş şekli sırasında bıçağın yere düşmesi üzerine sanık tarafından bıçağın ele geçirilmesiyle haksız hareket engellenmiş olmasına rağmen sanık ve suça sürüklenen çocuğun maktule karşı odunla darp eylemini ve akabinde sanık ...'in maktulü bıçaklaması sebebiyle TCK'nin 25. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığını belirtmek suretiyle, ilk haksız hareketin maktulden kaynaklanması ve geçmişe ilişkin maktulün süre gelen haksız davranışları nazara alınarak her iki sanık hakkında da haksız tahrik hükümlerini uygulama cihetine gitmiştir.

Oysa ki; suça sürüklenen çocuk ...'in gerek... Cumhuriyet Başsavcılığında verdiği 10.12.2016 günlü ve gerekse... Sulh Ceza Mahkemesinde vermiş olduğu yine aynı tarihli savunmalarındaki hususlar mahkemece olayın oluş şekli olarak kabul edilmiştir. Ayrıntısında dahi değişmeyen ifadesinde, 'babam elinde bıçak ile evin içinde kovalarken, annem benden yardım istedi, babam ise gelme seni de öldürürüm demek suretiyle beni engelledi, bu arada babam yine annemi bıçakla kovalarken kolunu kapıya çarptığı sırada elindeki bıçak yere düştü, babam eğilip bıçağı almaya çalışırken ben sobaya koymak için bıraktığımız odunlardan birini alıp, koluna ve sırtına vurmak suretiyle ona engel olmaya çalıştım. Annem de odunla babamın kafasına vuruyordu, bıçağı kaptı, 3-4 kez babama sapladı', demektedir.

Savunmanın tesbiti esnasında, evet ifadenin yazılış şekli itibarıyle bir kavram karışıklığı oluşmuş ise de, beyan bir bütün olarak değerlendirildiğinde, maktulün elindeki bıçağı yere düşürmesi ve tekrar onu almak için çaba göstermesi ile eş zamanlı olarak suça sürüklenen çocuk ...'in eline geçirdiği odun ile maktulün sırtına ve koluna vurmak suretiyle onun yeniden bıçağı ele geçirmesini önlemeye çalıştığı ve bu esnada, diğer sanık ...'in de önce odun ile maktulün kafasına vurarak etkisiz hale getirmeye çalıştığı, daha sonra yerdeki bıçağı ele geçirerek maktule birkaç kez sapladığı anlaşılmaktadır.

Suça sürüklenen çocuk ...'in bu oluş içerisindeki hareketleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, başlangıçta maktulün, annesini bıçakla kovalaması, müdahale etmek istediğinde, 'gelme seni de öldürürüm' diyerek ona karşıda saldırabileceğine dair maktulün iradesini açıklaması, maktulün kolunu kapıya çarpıp, elindeki bıçağı yere düşürdüğü ana kadar suça sürüklenen çocuğun hiçbir müdahalesi olmamasına karşın, düşürdüğü bıçağı almaya çalıştığı sırada maktule müdahaleye başlaması gibi hususlarda düşünüldüğünde, o anlık hal ve koşullar içerisinde maktulün bıçağı alma çabasını önlemeye yönelik hareket ettiğinin kabulü ile anlık gelişen olaylar içerisinde, diğer sanık annesi Kiymet'in öldürmeye yönelik hareketlerine aynı kast ile katıldığını kabul etmek, Türk Ceza Yasası'nın 'şüpheden sanık yararlanır' prensibine aykırı düşeceği düşünce ve kanaati ile sayın çoğunluk görüşüne iştirak etmemiz mümkün değildir.

Sonuç olarak; yukarıda bahsedilen kabul ve gerekçeye göre suça sürüklenen çocuk ...'in, babası maktulün, geçmişte ailesine yaşattıkları olayların etkisi ve olay günü annesine bıçakla saldırması, kendisini de ölümle tehdit etmesi gibi hareketlerinin bütünlüğü karşısında, gerçekleşen ve bıçağı yeniden ele geçirmesi durumunda daha vahim sonuçların gerçekleşmesi muhakkak olabilecek saldırılarına karşı, TCK'nin 25. maddesi kapsamında kaldığının kabulü gerektiğinden, sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz." görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da 27.01.2021 tarih ve 42693 sayı ile;

"Sanık ile suça sürüklenen çocuk haklarında gerekçede 'olayın oluş şekli sırasında bıçağın yere düşmesi üzerine sanık tarafından bıçağın ele geçirilmesiyle haksız hareket engellenmiş olmasına rağmen sanık ve suça sürüklenen çocuğun maktüle karşı odunla darp eyleminin ve akabinde sanık Kıymet'in maktülü bıçaklaması sebebiyle TCK'nın 25. maddesinin uygulanma koşullarının oluşmadığı' belirtilmek suretiyle ilk haksız hareketin maktulden kaynaklanması ve geçmişe ilişkin maktulün süre gelen haksız davranışları nazara alınarak her iki sanık hakkında da haksız tahrik hükümlerini uygulama cihetine gidilmiş ise de; mahkemenin suça sürüklenen çocuğun savunmasını hükme esas alarak olayın oluşunu kabul etmesi de dikkate alındığında, maktulün elinden düşürdüğü bıçağı tekrar almak için çaba göstermesi ile aynı zamanda suça sürüklenen çocuğun eline geçirdiği odunla maktulün sırtına ve koluna vurmak suretiyle yeniden bıçağı ele geçirmesine engel olmasına çalıştığı, yine sanığın da maktulün sendelemesinden ve eğilmesinden yararlanarak eline aldığı odunla maktulün kafasına vurarak etkisiz hâle getirmeye çalıştıktan sonra bıçakla maktulün karın bölgesine birkaç kez vurduğu anlaşılmıştır.

Sanık ile suça sürüklenen çocuğun bu oluş içerisinde hareketleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde;

Suça sürüklenen çocuk açısından, maktulün evin içinde öldüreceğim seni diyerek elinde bıçakla annesi Kıymet'i kovalaması, anne Kıymet'in 'yetiş öldürecek bu adam beni' demesi, maktulün suça sürüklenen çocuk ...'e yönelik 'gelme seni de öldürürüm' şeklindeki açıklaması ve suça sürüklenen çocuğun bıçağın düşürülme anına kadar hiç bir eylemde bulunmayıp babasının bıçağı tekrar almak için hamle yapması üzerine müdahalede bulunması, bıçağın babasınca alınması hâlinde daha vahim sonuçların gerçekleşmesi muhakkak olan bir saldırıdan annesini ve kendisini korumaya çalışması ve maktulün geçmişte ailesine yaşattıkları hep birlikte düşünüldüğünde suça sürüklenen çocuk lehine TCK'nın 25. maddesi şartlarının gerçekleştiğinin kabulünün gerektiği;

Sanık Kıymet açısından ise; maktulün eşi Kıymet'i öldürme iradesinin açık olduğu, bıçağın yerden maktul eşi tarafından alınması durumunda artık onu durdurması imkânının kalmayacağı ve daha vahim sonuçların gerçekleşmesinin muhakkak olacağı, suça sürüklenen çocuğun 'annemin gözü kararmıştı, ne yaptığını bilmiyordu' ifadesi ve yine maktulün aileye yaşattıkları olumsuzluklar hep birlikte değerlendirildiğinde, her ne kadar suç sonrası davranışları tasvip edilmese de sanık lehine TCK'nın 27/2. maddesi şartlarının uygulanması şartlarının oluştuğunun kabulünün gerektiği, bu nedenle hem sanık hem de suça sürüklenen çocuk lehine itiraz yoluna gidilmesi zorunluluğunun doğduğu" görüşüyle itiraz yoluna başvurmuştur.

CMK'nın 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.06.2021 tarih ve 6477-10805 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Suça sürüklenen çocuk ...’e yüklenen nitelikli kasten öldürme suçunda meşru savunma koşullarının oluşup oluşmadığı,

2- Sanık ... hakkında TCK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği,

Hususlarının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

18.11.2016 tarihli “Otopsi Tutanağı”na göre;

1- Maktulün cesedinin kafa bölgesine, haricen ....numaralar ile tarif edilen yaraların, yara yeri özelliklerine göre künt cisim ile yapılmış olduğu, göğüste 6 numara ile batında ... numaralar ile tarif edilen yaraların, yara yeri özelliklerine göre bir tarafı keskin, bir tarafı künt delici kesici alet ile yapılmış olduğu, sağ el ön yüzde 16 numara ile tarif edilen yaranın, yara yeri özelliklerine göre kesici delici alet ile yapılmış olduğu,

2- Kafa bölgesindeki yaralanmaların, beyin kanamasına yol açması nedeniyle öldürücü nitelikte olduğu ancak hangi yaranın beyin kanamasına yol açtığı ayrımının yapılamayacağı,

3- Göğüs ve batındaki delici kesici alet yaralarının müstakilen ve müştereken öldürücü nitelikte olduğu,

4- Kişinin ölümünün çok sayıda delici kesici alet ve künt cisim yaralanmalarına bağlı 6. kaburga kırığı ile birlikte iç organ büyük damar yaralanmaları sonucu iç ve dış kanamaya bağlı olarak meydana geldiği,

UYAP kayıtlarına göre; Uludere Asliye Ceza Mahkemesinin 15.07.2016 tarihli ve 96-137 sayılı kararı ile maktul ... hakkında sanık ...’e yönelik eşe karşı kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-a, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası verildiği,

Uludere Devlet Hastanesince sanık ...’in muayenesi sonucu düzenlenen 09.12.2016 tarihli rapora göre; sol ön kol iç yüzde 2x3 cm ve 1x1 cm’lik kahverengi renginde eski yara izi, sağ ön kol radius medialinde yatay uzanan 4x1 cm’lik kırmızı renkte eski yara izi, sol el dorsal yüzde metakarpal kemikler üzerinde 1x3 cm’lik eski yara izi, sağ meme dış kadran üst tarafta 1x1 cm’lik kahverengi renginde eski yara izi, sağ ayak metatarsal kemikler üzerinde 1x1 cm’lik kurutlu yara olduğu,

Anlaşılmıştır.

Tanık Kısmet ..., soruşturma evresinde, şüpheli sıfatıyla; “Babam 16.10.2016 günü gece 24.00'te çalıştığı kahveden eve geldi. Biz yatacağı yeri hazırlamıştık. O sürekli kendine kola, kek gibi yiyecekler getirip yerdi. Benden bardak getirmemi istedi, bardak getirdim, o oturma odasında uyuyordu. Bana ‘Işığı kapat odana git!’ dedi, Ben gittim uyudum. Sabah Saat 05.30 civarı namaz için kalktım. Namaz kıldıktan sonra tekrar geri uyudum. Sonra saat 06.30'da tekrar kalktım. Kardeşlerimden ... ile Şermin okula gidecekti, onları hazırlayıp okula gönderdim. Bu arada babam farklı odada annem farklı odada uyuyorlardı. Annem daha önce kalktı. Babam da saat 09.00 civarı kalktı. Babam kahveye gitmek üzere hazırlandı. Bu arada annem ile tartışmaya başladılar. Tartışma sebebi benim üç yaşındaki kardeşim Mahsun'un, babamın kaldığı odadaki televizyonu açalım diye sürekli bağırması idi. Bu bağırma üzerine babam uyandığı için de anneme küfürler edip annemle tartışmaya başlamışlardı. Bu arada titreşimde bulunan babamın telefonu 7-8 kere titreşimli olarak çaldı. Telefonla görüşmek için evin balkonuna geçti. Görüştükten sonra tekrar geri geldi. ‘Kahvaltı hazırlayın, ben kahveye gidip geri geleceğim.’ diyerek dışarı çıktı. Saat daha 10.00 olmadan eve geri geldi. Sonra biz kahvaltı getirdik, o sofraya oturdu ve biraz yedi. Sofrada ben ve üç yaşındaki kardeşim Mahsun vardı. Annem babam ile birlikte yemek yemezdi. Babam da zaten müsaade etmezdi. Küçük kardeşlerim de babamla yemek yemek istemezlerdi çünkü sofrada da bize kötü sözler söyler, küfürler ederdi. Babam sofraya oturunca sofraya kötü bir şekilde baktı ve annemi çağırdı. ‘Bu nasıl yemek, sen nasıl kadınsın, bir şey hazırlayamamışsın, hiçbir şey bilmiyorsun!’ diyerek bağırdı. Annem de ona ‘Eve ne getirdiysen onları yapıyorum, daha iyi bir şey getir onu yapayım!’ dedi. Babam anneme yine küfürler ediyordu. Anneme ‘Ya ben seni öldüreceğim, ya da sen beni öldüreceksin, seni istemiyorum’ dedi. Ben yine sofrada oturuyordum. Yemekleri hep ben hazırlardım. O günkü kahvaltıyı annem hazırlamıştı. Bunu öğrenince babam bana da kızdı, bana küfür edip ... attı. Annem de beni savundu. ‘Okula göndermiyorsun, dışarıda çalıştırmıyorsun, çocuk senin kölen mi olacak?’ dedi. Sonra odadan bir yere gitti. Nereden bulduysa bir elinde bıçak, diğer elinde oklava ile yemek yediğimiz odaya geldi. Anneme küfürler edip kovalamaya başladı. O odadan diğer odalara geçip kaçtı annem. Babam da peşinden gitti kovaladı. O sırada ben çok korktuğum için iki küçük kardeşimi alıp bir odaya geçerek kapıyı üzerimize kilitledim. Mahsun hâlen televizyon için bağırıyordu. Ben de ona bir ... vurup susturdum. O sırada babam annemi öldürecek diye korktuğum için onları dinliyordum. Babam anneme yine küfürler ediyordu. Sonra annem babama odunla vurmuş, babam yerde yatarken anneme, ‘Sana ne yaptıysam pişmanım, beni hep o... dolduruyordu. O yüzden seni ve çocukları hep dövüyordum, daha böyle bir şey yapmayacağım, beni bırak!’ dediğini duyuyordum. Bir süre sonra sesler kesildi. Ben kapıyı açmak istedim ancak babamın annemi öldürmüş olduğunu ve bize de zarar vereceğini düşündüğümden önce kapı deliğinden dışarıda kimse var mı diye baktım. Kimsenin olmadığını görünce yavaşça kapıyı araladım ve dışarı çıktım. Babamın elinde gördüğüm oklava kapının önünde duruyordu. Kendimi korumak için yavaşça onu yerden aldım, odaya doğru gittim. Odaya girdiğimde annemin köşede ağladığını, babamın da yerde kanlar içinde yattığını gördüm. Annem ağlıyordu. Ben, ‘Neden böyle yaptın? Buna nasıl cesaret ettin?’ dedim. O da ağlayarak ‘Sen de gördün, ben yapmazsam o beni öldürecekti!’ dedi. Babam ölmüştü. Yüz üstü yerde yatıyordu. Sonra yavaş yavaş sürükleyerek ikimiz balkona taşıdık. Sonra ben eve içeri girdim. Annem cenazenin üstüne battaniye ve halıları atarak üstünü kapatmıştı. O akşam uyuyamadık, gece saat 03.00 - 03.30 civarı babamı önce nevresimin içine sonra eski bir naylon çadırın içine koyduk, sonra da en altına ince bir minder koyup yavaş yavaş evden çıkartmaya başladık. Ana caddeye çıkmadan arka bahçede sürükleyerek bizim ahırımız ile...'nin henüz boş olan evinin arasındaki boşluğa bıraktık. Naciye ile ilişkisi olduğu için belki onlardan şüphelenir diye bunu yaptık. Cenazeyi annem nevresimden çıkarttı, minderden de indirdi, üzerine naylon çadırı örttü. Sonra ben eve geldim, annem de gelmişti ancak babamın ayakkabısının ayağında olmadığını fark edince annem ayakkabıyı babamın ayağına giydirmek için tekrar gitti. O gece ben uyumadım. Yatağımda öylece oturdum, anemin ne yaptığını bilmiyorum. Sabah olunca annem pencereden aşağıya alt katta oturan amcamın eşi olan ...'a ‘... dünden beri eve gelmedi, ne oldu acaba?’ diyerek seslendi. ... ve amcam...hemen üzerlerini giyip bize çıktılar. Annem onlara ‘... gelmedi, başına bir şey mi geldi?’ dedi. ..., ‘Bir şey olmaz.’ diye annemi sakinleştiriyordu. Şükrü amcam da ‘Korkmayın biz...'ye gider bakarız.’ dediler. Şükrü amcam dışarıya çıktı, tam o sırada yoldan geçen ve işe giden işçiler cenazeyi görüp...Amcamı çağırmışlar. Amcam cenazeyi görünce komşulara haber vermiş, bağırıp çağırmaya başlamışlar. Biz de hemen evden çıktık, oraya gittik, biz de ağlıyorduk, ... Yengem bana, ‘Sen eve git kardeşlerine bak!’ diyerek beni eve gönderdi.”,

Soruşturma evresinde, şüpheli sıfatıyla; “Ben her ne kadar ilk ifademde sadece annemin öldürme olayını işlediğini söylemiş isem de, annemin ağabeyim...'i korumak istemesi ve bana bu konuda daha fazla bir şey anlatmamamı söylediği için olayı eksik anlattım. Sadece eksik kalan kısımlarını şimdi tam ve doğru olarak anlatacağım. Olay günü babam kahvaltı yapmak için eve geldiğinde ağabeyim... de evde idi. Tartışmalara O da şahit olmuştu. Babamın annemi öldürmek üzere kovaladığını ve elinde bıçak olduğunu görünce babam elinden bıçağı düşürdüğü sırada annem babamın kafasına önce odunla vurdu. Babam yere düşünce ağabeyim de başka bir odunla babamın koluna, bacaklarına vurdu. Ama tam olarak hepsini göremedim. Ancak bıçak annemin elinde idi. Ben daha sonra cenazenin yanına geldiğimde annemin elinde bıçak vardı, ben çığlık attım. Annem daha sonra babamı kendisinin bıçakladığını, abim...'in ise babam ölmeden önce yere düştüğü sırada babamı odunla dövdüğünü söyledi. Ondan sonraki tüm olaylarda ağabeyim de bize taşımada ve gizlemede yardımda bulundu. Ağabeyim babamı öldürmedi. Öyle bir niyeti olduğunu da düşünmüyorum. Annemi korumak için babam yere düştüğünde kol ve bacaklarına vurmuş. Olay tamamen anlattığım şekilde meydana gelmiştir. Önceki ifademin bu ifademle çelişmeyen kısımları doğrudur.”

Yargılama evresinde ise; “Olay günü sabahleyin uyandım. Kardeşlerim ... ve Şermin okula gitmişlerdi. Annem kahvaltıyı hazırlamıştı. Ümit evde yoktu. Evde bir tartışma ortamı başladı. Ben sürekli bu yaşandığı için ve zarar görmemek için bebek olan kardeşim ..., Mahsun ve Nermin’i odaya alıp kapıyı üzerimize kilitledim. Bağrışmalar devam etti. Bu esnada annem sürekli bir odadan bir odaya kaçıyordu. Babam onu kovalıyordu. Görmesem de diğer odadan koşmalarını duyuyordum. Kavga sesleri de geliyordu. Sonra bir sessizlik oldu ancak ben korkumdan yine çıkamadım. Daha sonra dışarıya çıktığımda bir şey göremedim. Gece uyurken annem beni 03.30’da uyandırdı ve olayı anlattı, ilk başta şok oldum, bu olayı nasıl gerçekleştirdiğini sordum, olayları bana anlattı. Daha sonra kendisiyle birlikte cesedi...'nin evine bıraktık. İkimizin gücü babamı kaldırmamıza yetti. Başka kimsenin yardımına ihtiyacımız olmadı.”,

Tanık ... ..., yargılama evresinde; “Ben olay günü sabah erkenden okula gittim. Öğle okul bitince eve geçip hızlıca bir şeyler yiyip kahvehaneye geçtim. Evde yemeği kendim hazırlamıştım. Olaylardan haberim olmadı. Sonrasında da hep kahvehanedeydim. Gece 02.00 gibi gelip uyudum. Ben babamın...'ye gittiğini duymuştum. Ertesi sabah mahalleliler cenazeyi bulunca o zaman babamın öldüğünden haberim oldu. Sabah evden ben 06.00 gibi çıktım. Abim... uyuyordu. O kahvehaneyi saat 08.00 gibi açar, ben dediğim gibi öğle vakti kahvehaneye gelince abim kahvehaneden ayrılırdı. Kendisi yarım saat bir saat sonra geldi. Akşama kadar kahvehanedeydik. Gece yarısı birlikte eve geçtik.'',

Tanık ..., yargılama evresinde; “Kıymet ... ve Maktul ...'in ikamet ettiği ... Köyü’nün muhtarıyım. Yıllardır aynı köyde ikamet ederiz. Bu karı koca arasında herhangi bir darp olayını bizzat görmedim ancak birden fazla kez duydum. Yani köylülerden duyuyordum. Maktul ...'in eşine şiddet uyguladığı duyuluyordu. Hatta bir kaç defa kendisiyle geçimsizlikleri konusunda konuştum, durumunu öğrenmeye çalıştım. Maktul maddi imkânsızlıkların huzursuzluk yarattığını söylüyordu. Çok borçluydu. Bunu ben de biliyordum. Başka bir bilgim yoktur.”,

Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.

Suça sürüklenen çocuk ..., soruşturma evresinde ve sorguda; “Olay günü sabah saat 08.30 civarında kalktım. Kalktığımda babam kahvede çayı demleyip eve gelmişti. Balkonda birileri ile telefonla görüşüyordu. Annem mutfakta idi. Ben bir şey yemeden babamın yerine kahvehaneye gittim. Biraz bekledikten sonra kahveye kimse gelmeyince eve geri geldim. Kapıdan girdiğimde annemin bağırışlarını duydum. Babamın elinde bıçak vardı, oturma odasında anneme saldırıyordu. Elinde başka ne olduğunu hatırlamıyorum. Olay anında evde bulunan Nermin, Mahsun ve Muhammed'i kardeşim Kısmet bir odaya götürüp kapıyı kilitlemişti. Annem beni görünce yardım istedi. ‘Bu adam beni öldürecek!’ dedi. Babam da ‘Gelme seni de öldüreceğim!’ dedi. Babam annemi kovalarken elini kapıya çarpıp bıçağı düşürdü. Bıçağı annem kaptı, babam bıçağı almak için eğilirken ben de odanın içinde sobaya koymak için bıraktığımız odunlardan bir tanesini aldım. Kendimi ve annemi korumak için babamın sırtına ve koluna vurmaya başladım. Annem de önce bir odunla babamın kafasına vuruyordu, gözü kararmıştı, ne yaptığını bilmiyordu. Babam yere düşmüştü. Babam yere düşünce ‘Bir daha o kadınla konuşmayacağım, sizi daha dövmeyeceğim!’ gibi sözler söylüyordu. Annem karnından üç dört kere bıçakladı. Babam orada öldü. Ben ondan sonra dışarı çıktım. Biraz dolaşıp geri geldim. Annem ile kardeşim Kısmet babamı balkona götürmüşlerdi. Annem ile kardeşim oturma odasındaki kanlı halıları falan yıkadılar. Annem alt balkonda odun ile bıçağı yakmış. Akşam olunca ben kahveye gittim. Kahvede babamı soranlara ‘Uludere'ye gitmişti, gelmedi.’ dedim. Saat 24.00’te kahveyi temizleyip kapattım, eve geri geldim. Evi toparlamışlardı.‘Ne yapacaksınız babama?’ dedim. ‘Yavaş yavaş dışarı çıkarırız!’ dediler. Ben uyudum, sonra tekrar uyandım. Annem ile kardeşim Kısmet babamı götürmüşlerdi. Nereye götürdüklerini sordum. Bulunduğu yere götürmüşler. Bir naylonun içine koyarak ana yolun kenarından bulunduğu yere götürmüşler. Daha sonra ben uyudum. Sabah annem alt katta bulunan...Amcamlara haber vermiş. ‘Bu adam bu saate kadar eve gelmedi!’ diye onları çağırmış. Beni...Amcam uyandırdı. Bana ‘Baban nerede?’ dedi, ‘Bilmiyorum’ dedim. Ben geri yattım. Uykuya dalacaktım, çığlık sesleri duydum. Pantolonumu giyip dışarı çıktım. Annem, kardeşlerim benden önce oraya gitmişlerdi. Babamı ilk önce kömür ocağına çalışmaya giden işçiler görmüş. Şükrü Amcama, ‘Sizin evin yakınında bir şey var, gelin bakın!’ diye haber vermişler. Ben gittiğimde orası kalabalıktı. Sonra askerler geldi. Babam eskiden beri annemi ve bizi hep döverdi. Konuştuğu ‘Naciye’ isimli kadın babamı doldururdu. Hepsi onun yüzünden oldu. Köydeki herkes babam ile...'nin ilişkisinin olduğunu biliyordu. Ancak kimse bir şey demiyordu. Babam açık seçik o kadınla gezip dolaşırdı, annem ve bize bakmazdı. Annemi geceleri dışarı kovardı. ‘Seni boşayıp onu alacağım!’ diyordu. Sürekli kavga ederlerdi. Evimizde huzur olmazdı. Benim babamı öldürmek gibi bir niyetim yoktu. O gün annemi ve kendimi korudum.”,

Yargılama evresinde ise; “Olay günü sabah erken saatlerde kalkıp kahvehaneye giderek çayı demledim. Biz kahvehane işletiyoruz. Bu sebeple ben erkenden kahvehaneye gitmiştim. Eve döndüğümde bu olay yaşanmıştı. Olayın nasıl meydana geldiğini görmedim. Her ne kadar Cumhuriyet Başsavcılığında ben de evin içerisindeymişim gibi olayı anlatmışsam da aslında ben evde değildim. Annem ve kardeşim hapse girmesin diye bu şekilde ifade verdim. Olay anında annem ile babam arasında ne yaşandığını görmedim. Ancak kahvehaneye gitmeden önce sabahleyin babamın anneme saldırdığını gördüm. Babam genel olarak eve sarhoş ve uyuşturucu madde kullanarak gelirdi. Sürekli anneme ve bize cebir uygulardı. Vücudumun birçok yerinde bıçak izleri, sigara izleri var. Olay günü eve geldiğimde babamın öldüğünü duyunca şok oldum. Evden ayrıldım ve gece 12 ye kadar dışarıda gezdim. Babamı soranlara da...'ye gittiğini söyledim. Babamın götürülüp bırakıldığı aşamasında yoktum. Son bir yahut bir buçuk yıldır devlet koruması altındayım. İlk defa kendime gelmeye başladım. Öncesinde hep kötü günler gördük. Babamın ben ve kardeşlerime ve anneme yaptığı kötülükleri günlerce size anlatabilirim. Psikolojik olarak kötü durumdaydım. Görmediğim kötülük ve eziyet kalmadı. Babam kahvehaneden sabaha karşı eve geldiğinde annemi sokağa atar ben kış zamanında çoğu zaman annemin yanında kalırdım. Bu olayla ilgili eğer birileri ceza alacaksa babamın birlikte yaşadığı o kadının ceza alması gerekir. Çünkü o ortaya çıktığından beri düzenimiz yoktu. 13-15 yıldır birlikte olduklarını biliyorum. Birlikte alkol aldıklarını, sabaha kadar beraber zaman geçirdiklerinden haberdarım. Kardeşlerime ben ile annem baktık. Babamın hiçbir emeği yoktur. Babam kaçakçılık ile uğraşırdı. Hatta 12 cep telefonu ve 52 küsür sigara ile yakalandığında bu olayı da benim üzerime attı... Asliye Ceza Mahkemesinde dosyamda var. Ben o dosyamda da gerçeği ifade ettim.”,

Sanık ..., soruşturma evresinde ve sorguda; “Maktul ile aramızda köyde bir kadın vardı. Kadının ismi... ...’dır. 13 yıldır eşim ile ilişkileri vardı. Onun yüzünden evde sürekli eşimden dayak yiyordum, bana küfür ediyordu, çocuklarımı dövüyordu, bize sahip çıkmıyordu. Yaptığım yemekleri beğenmiyordu, sürekli kavga çıkarıyordu. İlişkisi olan kadın sürekli bunu dolduruşa getiriyordu, evde hiç huzurumuz olmuyordu. Zaten evde de ayrı yatıyorduk, karı koca hayatımız yoktu. Çocuklarım ile sürekli ben ilgileniyordum. 2016 yılı Nisan ayında eşimin konuştuğu... isimli kadın benim cep telefonuma kendi çıplak fotoğraflarını atmıştı. Bu fotoğrafları önce kızım Şermin gördü, bana gösterdi. Ben de gördüm, o gün eşim ile... akşama kadar birlikte gezmişler, bir yerlere gitmişler. Akşam eşim eve geldiğinde ben bu resimleri kendisine gösterdim, sordum. ‘Sen ne yapıyorsun, ben senin karın değil miyim?’ dedim. Her zamanki gibi beni dövdü, beni dinlemedi, benimle dalga geçti. ‘Benim karım sen değilsin, bu karıdır!’ dedi. Çocuklarımı da dövdü, tüm çocuklarım da buna şahittir. Beni dövünce çocuklarım da korkup ağlıyorlardı. Ağladıkları için kocam onları da dövüyordu. 10 aylık bebeğim dışındaki herkesi dövüyordu. O gece de ayrı yattık, sabah olunca ben...’ye gelerek Polis'e gittim, şikâyetçi oldum. Ondan sonra Savcılık tarafından eşim hakkında yaralama suçundan dava açıldı. Mahkemece yapılan yargılamada eşim hapis yatmadı, para cezası aldı. Ölüm olayı günü sabahleyin saat 08.30 civarında eşimin telefonu çaldı. Eşim telefonla konuşmak için dışarı çıktı, saat 09.30 civarında geri geldi. Ben evde olan şeylerden kahvaltı hazırlamıştım. Ancak sofrayı beğenmeyerek ‘Bu ne biçim yemek?’ diye bana bağırdı. Ben de ‘Evde bunlar var, niye beğenmiyorsun, nimet değil mi?’ dedim. O yine ‘Sen ne biçim kadınsın, hiç bir şey bilmiyorsun!’ diyerek bana, anneme gelişi güzel küfür etti. Bana tekme ... saldırmaya başladı. Tükürdü, bir anda delirdi. O ara nereden aldığını bilmiyorum, elinde bıçak vardı, bana bıçakla saldırdı. Çocuklarım bunu görünce, kızım Kısmet bebeği ve diğer çocukları yanına alarak öbür odaya geçip kapıyı kilitledi. Ben de oradan başka odaya kaçtım ancak odanın kilidi olmadığı için kapıyı tutamadım. Kapıyı açarak üstüme yürüdü. Ben oradan da başka odaya kaçtım. Burası aynı zamanda oturma odasıdır. Eşim araya da geldi. Nasıl olduysa eşim elinden bıçağı düşürdü. Bıçağı yerden almak için eğildiği sırada ben hemen sobanın önünde bulunan odunu gördüm. Bu odunu yerden alarak eğilmiş olan eşimin kafasına vurdum. Allah beni orada korudu, bıçağı alamadı. O alamayınca bıçağı ben aldım. O an nasıl olduğunu bilmiyorum, kendimi korumak için ben onu bıçakladım. Olay yerinde hemen öldü. Ben onu yerde sürüyerek odanın balkonuna çektim. Sonra ‘Allah’ım ben ne yaptım, bu nasıl bir kader, ben nasıl bu suçu işledim?’ diyerek oturduğum yerde ağladım. Çocuklarım görmesin diye üzerine halı ve battaniyeler attım. Sonra çocuklar görmesin diye oturma odasının halılarını ve yerleri suyla temizleyip iz bırakmadım. Zaten evde de çocuklarımdan ..., Mahsun ve ... vardı. ... ve Şermin okulda idi. Ümit ise kahvede idi. Kızım Nermin öğleden sonra okula gideceği için ben çocuklarıma kapıyı açmalarını söyledim. Kendilerine babalarının dışarı çıktığını söyledim. O ara hep ağladığım için, çocuklar beni görünce ‘Niye ağlıyorsun?’ diyorlardı. Kızım ...’i okula götürdü. Öğle vakti diğer çocuklar okuldan eve geldiler. Onlar yemek yiyip dışarı çıktılar. Kızım ...'i okula bıraktıktan sonra eve geri geldi. Evde gün boyu sürekli bulunan çocuklarım; kızım Kısmet, üç yaşındaki oğlum Mahsun ve 10 aylık bebeğim ...'ti. Cenaze akşama kadar o şekilde balkonda kaldı. Ben sürekli ağladığım için çocuklarım bana ‘Niye ağlıyorsun?’ diye sordular. Ben de dişim ağrıyor dedim. Akşam olunca çocukların hepsi eve geldiler. Yemek yedikten sonra herkes yattı. Ben oturdum ağladım. Gece saat 03.00 gibi olduğunda yatakta uyuyan kızım Kısmet'i yataktan kaldırdım. Babasının öldüğünü söyledim, kendisine olayı anlattım, ‘Bana yardım et!’ dedim. O önce çığlık attı, ‘Ben sana yardım etmem, babamı niye öldürdün?’ dedi, Yorganın içine girip ağladı, diğer çocuklar uyuyordu, onlar bir şey duymadı. Kısmet'i üç beş kere kaldırdım gene kabul etmedi. Daha sonra ben de Ona; ‘Sen bana yardım etmezsen ben de kendimi öldüreceğim, baban öldü, anasız da kalırsın!’ dedim. Sonra kızım kalktı, balkona gittik. Kızım ‘Ben bakamam!’ dedi. Gözlerini kapattı, ben bir nevresim ve kullanmadığımız dışarıda olan başka bir balkondan küçük bir naylon çadırı buldum. Nevresimin üzerine cenazeyi koydum. Cenazeyi de çadırın üzerine koydum. O şekilde birlikte cenazeyi taşımaya başladık. Ancak çok ağır olduğundan ve korktuğumuzdan dolayı çok yavaş yavaş dışarı çıkartmaya başladık. Evimizin hemen yukarısındaki karayolunun kenarında bulunan bize ait ahır ile eşimin birlikte olduğu... ...’ın içinde durulmayan evinin arasında kalan dar yere götürebildik. Nevresimden indirdik. Çadırı üzerine örttüm. Kızım ile birlikte eve geri döndük. Kızım odaya giderek yattı. Ben eşimin evde bulunan ayakkabılarını alarak tek başıma tekrar cenazenin yanına geldim. Ayakkabıları ayağına geçirdim ve eve geri döndüm. Ben o gece uyumadım, oturma odasında sabaha kadar ağladım. Sabah saat 06.30'da çocuklarım Şermin ve ...'i okula gönderdim. Sonra eşimin amcasının oğlu olan ancak nüfusta kardeşi gözüken......'e ve eşine pencereden seslendim. Alt kattan...kapıya çıktı. ‘Eşim gece eve gelmedi, Şükrü'yü çağır!’ dedim. ‘Telefonum yok ki arayayım. O arasın dün gece eve gelmedi!’ dedim. Sonra...ve eşi benim evime geldiler. Ben onlara ‘Eşim gece gelmedi, inşallah başına bir şey gelmemiştir!’ dedim. ... da beni teselli etti. ‘Yok başına bir şey gelmemiştir, korkma!’ dedi. Ben onlara ‘... dün...'ye gidecekti, oraya gitmiştir belki!’ dedim. Şükrü de ‘Ben yoldan bir araba durduracağım...'ye gidip soruşturacağım.’ dedi. O sırada öğrenci taşıyan okul taşıtı yolda giderken içindekiler yol kenarında bulunan cenazeyi görmüşler, orada çığlıklar atmışlar. Şükrü de oraya gitmiş ve ...’in cenazesini orada görmüş. Çığlıkları duyunca ben ve...oraya gittik. Kalabalık çoğaldı, çocuklarım geldi, onlar da gördü. Ben orada cenazeyi ilk defa görüyormuş gibi ağladım. Beni oradan bir kadın Şükrü'nün evine götürdü. Daha sonra jandarmalar köye geldiler, benim yanıma geldiler. Olay ile alakalı bana sorular sordular. Ben ...'in kardeşlerinden ve çocuklarından korkup çekindiğim için o gün doğrusunu söylemedim. Yaptıklarımdan dolayı çok pişmanım, mağdurum. İsteyerek yapmadım. Olaylar bir anda gerçekleşti. Geçmişten beri dayak yiyordum, beni dışarılara atıyordu. O gün de bıçakla saldırdığı için kendimi korudum. O yüzden olay bu şekilde oldu. Bıçağı mavi bir poşet içerisine koydum gece 24.00 gibi yalnız başıma giderek evin aşağısından geçen derenin içerisine attım, Kafasına vurduğum odunu da sonradan tekrardan giderek aynı dereye attım.",

Yargılama evresinde ise; “Savcılıkta vermiş olduğum ifadelerim ayrıntılı ve doğrudur.1992 yılından beri evliyiz. Tüm evlilik hayatım boyunca bana hep kötü davranıyordu. 13 yıldan beri... ... ile ilişkisi vardı. 13 yıldır beni aldatıyordu ve hep kötü davranıyordu. Beni ve çocuklarımı dövüyordu. Elimde, yüzümde defalarca kez sigara söndürmüştür. 13 yıldan beri kocamla da karı koca ilişkimiz yoktu. Ben konuştuğum zaman çocuklarıma ‘Bir köpek sesi geliyor duyuyor musunuz?’ diye hakaretlerde bulunuyordu. Ben defalarca kendisiyle boşanmak istediğimi söyledim. O da bana ‘Senle boşanırsak kimi döveceğim? Seni döverek stres atıyorum!’ diyordu. Birçok kez yakınlarımın evine gittim. Bu şekilde bir hayat yaşamaktaydım. Canlı cenaze gibiydim. Olay günü sabahleyin saat 08.00 – 08.30 gibi uyanıp balkona çıktı. Zaten biz kendisiyle uzun yıllardan beri ayrı odalarda uyuyorduk. Telefonla konuşuyordu, kiminle konuştuğunu bilmiyorum. Dışarı çıktı, yarım saat sonra tekrar geldi. Çok sinirliydi, döndüğünde ben kahvaltı hazırlamıştım. Hazırladığım kahvaltıya ve bana küfür etti. ‘Bu ne biçim kahvaltı?’ dedi. Tükürdü, sinkaflı sözler söyledi. Sofrada yalnızdı, kimse yanında oturmazdı çünkü herkese bağırıp çağırırdı. ... oğlumdur ancak olay günü evde değildi. Ben evde olan malzemelerle yemeği hazırladığımı söyledim. O sinirle benim üzerime saldırdı. Ben de açık bulduğum odalara kaçtım. Bu esnada kızım Kısmet de kardeşleri Nermin, Mahsun ve ...’i kendisiyle beraber bir odaya kilitledi. Misafir odasına geçtim, kilidi bozuk olduğu için kilitleyemedim. Başka odaya kaçtım, en son beni kahvaltıyı hazırladığım yerde oturma odasında yakaladı. Elinde nereden getirdiğini bilmediğim bir bıçak vardı. ‘Seni de çocukları da öldüreceğim!’ dedi. Bu esnada bana küfürler etmeye devam ediyordu. Bana yumruk ve tekmeler atıyordu. Sobanın yanında bir odun dikkatimi çekti ve odunla kafasına vurdum, sonrasını da hatırlamıyorum. Kaç defa vurduğumu hatırlamıyorum. Kafasına odunla vurduktan sonra yere düştü. Hâlen beni tehdit ediyordu. ‘Ayağa kalkınca seni ve çocukları öldüreceğim!’ dedi. Yere düştükten sonra elindeki bıçak da yere düşmüştü. Bıçağı kendisi almadan önce ben aldım. Bıçakla kendisine kaç defa vurduğumu hatırlamıyorum. Çocuklarımı öldüreceğini söylediği için kendimi kaybetmiştim. Bilerek ve isteyerek öldürmedim. Çocuklarım babalarının öldüğünü görmesin diye hemen odanın yanındaki balkona çıkardım. Balkonda kaldı, odadaki kanları temizledim. Tek başıma yaptım, çocuklarım görsün istemedim. Çocuklar odadan çıktıklarında babalarının dışarı çıktığını söyledim. Onlar da dışarı çıktılar. Akşam eve geldiler. Herkes uyudu. Gece yarısı Kısmet'i uyandırdım. Olayı anlatıp yardım istedim. Çığlık attı, inanmak istemedi. ‘Ben bakamam, yardım edemem’ dedi ve hep ağladı. Daha sonra Kısmet'i bir şekilde ikna ederek cenazeyi... ...'ın içinde oturulmayan evine bıraktık. Sabah olunca cenazeyi fark ettiler. Çocuklarımdan Kısmet dışında bu olayı bilen yoktu. İlk başta kocamın ailesinden korktuğum için söylemedim. Daha sonra savcılıkta her şeyi anlattım.”,

Biçiminde savunma yapmışlardır.

1- Suça sürüklenen çocuk ...’e yüklenen nitelikli kasten öldürme suçunda meşru savunma koşullarının oluşup oluşmadığı;

Meşru savunma, TCK'nın birinci kitabının, ikinci kısmının, "Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler" başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; "Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez." şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının "korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması" yeterli görülmüştür.

Öğretide; "Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması" (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, ... Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, ..., 2006, .... 364.); "Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki" (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, ..., 2014, .... 307.); "Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi" (... Yaşar-... Tahsin Gökcan-... Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, ... Yayınevi, 2. Bası, ..., 2014, .... 697.) şeklinde, 765 sayılı TCK'nın yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında "Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki" olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.

Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; TCK'nın 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.

b) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.

b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında birinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Maktul ...’in, sanık ...’in eşi; suça sürüklenen çocuk ...’in ise babası olduğu, dosyaya yansıyan bilgi ve beyanlara göre maktulün evlilikleri süresince sanığa ve ortak çocuklarına şiddet uyguladığı, kötü davrandığı ve yaklaşık on üç yıl süreyle aynı köyde yaşayan... ... ile ilişkisinin bulunduğu, 18.11.2016 tarihinde saat 09.30 sıralarında ... ili... ilçesi ... Köyü’ndeki evlerinde kendisi için hazırlanan kahvaltıyı beğenmeyen maktulün bu nedenle sanık ile tartışmaya başladığı, sanık ile tanık Kısmet ...’in beyanlarından da anlaşılacağı üzere maktulün tartışma sırasında hakaretler ettiği sanığa eline aldığı bıçakla da saldırdığı, evdeki odalara sığınmak isteyen sanığın kapıları kilitleyememesi nedeniyle maktulün saldırısından kaçamadığı, bu aşamada, işlettikleri kahvehaneden eve dönmekte olan suça sürüklenen çocuğun da bıçakla saldırma olayına tanık olduğu, aksi kanıtlanamayan savunmalara göre sanığın eve gelen suça sürüklenen çocuğa hitaben maktulü kastedip, “Bu adam beni öldürecek!” diyerek yardım istediği, maktulün de bulundukları yere yönelen suça sürüklenen çocuğa; “Gelme seni de öldüreceğim!” dediği, kovalama esnasında kolunu kapıya çarpan maktulün elindeki bıçağı yere düşürdüğü, bu sırada sanığın evdeki sobanın yanında bulunan odunlardan biriyle bıçağı almak için eğilen maktulün kafasına vurduğu, suça sürüklenen çocuğun da, aksi kanıtlanamayan savunmaya göre annesini ve kendisini korumak amacıyla, sobanın yanından aldığı bir sopayla maktule vurarak düşmesini sağladığı, gerek babasının annesini bıçakla kovalaması nedeniyle kardeşleriyle birlikte evin bir odasına sığınan tanık Kısmet’in gerekse suça sürüklenen çocuğun soruşturma evresindeki anlatımları uyarınca maktulün, yerde bulunduğu sırada sanığa yönelik “Sana ne yaptıysam pişmanım, beni hep o... dolduruyordu, o yüzden seni ve çocukları hep dövüyordum, daha böyle bir şey yapmayacağım, beni bırak!” şeklinde sözler söylediği, sanığın ise düşen bıçağı alarak maktulü 18.11.2016 tarihli otopsi tutanağından da anlaşılacağı gibi birçok yerinden bıçakladığı, anılan rapora göre maktulün ölümünün çok sayıda delici kesici alet ve künt cisim yaralanmasına bağlı altıncı kaburga kırığı ile birlikte iç organ büyük damar yaralanmaları sonucu iç ve dış kanamaya bağlı olarak meydana geldiği anlaşılan olayda;

Eve geldiğinde babası olan maktulün bıçakla annesini kovaladığını gören suça sürüklenen çocuğun, annesinin yardım çağrısı üzerine olaya dâhil olması, suça sürüklenen çocuğa; “Gelme seni de öldüreceğim!” demek suretiyle maktulün, hem sanığın hem de suça sürüklenen çocuğun yaşam hakkına yönelik bir saldırı içerisinde bulunduğunun anlaşılması, suça sürüklenen çocuğun, düşürdüğü bıçağı almak için hamle yapıncaya kadar maktule herhangi bir müdahalede bulunmaması ve aksi kanıtlanamayan savunmasına göre annesini ve kendisini korumak amacıyla maktule, saldırısıyla orantılı bir biçimde sopayla vurması hususları birlikte değerlendirildiğinde; suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 25. maddesinde düzenlenen meşru savunma koşullarının gerçekleştiği kabul edilmelidir.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

2- Sanık ... hakkında TCK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği;

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, "sınırın aşılması" söz konusu olabilmektedir.

Sınırın aşılması, TCK’nın 27. maddesinde;

"(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez." şeklinde düzenlenmiştir.

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, "sınırın aşılması" bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde "beraat" kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek "ceza verilmesine yer olmadığı" kararı verilecektir.

TCK’nın 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.

TCK’nın 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan "ölçülülük ya da orantılılık" şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile CMK’nın 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, "heyecan, korku veya telaşa" kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında ikinci uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Ayrıntıları birinci uyuşmazlık konusunda açıklandığı şekilde gerçekleşen olayda;

Suça sürüklenen çocuğun soruşturma evresinde “Annem de önce bir odunla babamın kafasına vuruyordu, gözü kararmıştı, ne yaptığını bilmiyordu.” şeklindeki beyanları da gözetildiğinde maktulün gerek sanığa gerekse suça sürüklenen çocuğun hayatına yönelik haksız bir saldırı içerisinde bulunduğu hususunda kuşku bulunmasa da, maktulün aldığı sopa darbelerinin etkisiyle yere düşmesi, bıçağın maktulden önce sanık tarafından yerden alınması suretiyle söz konusu haksız saldırının engellenmiş olması ve maktulün, yerde bulunduğu sırada söylediği “Sana ne yaptıysam pişmanım, beni hep o... dolduruyordu, o yüzden seni ve çocukları hep dövüyordum, daha böyle bir şey yapmayacağım, beni bırak!” şeklindeki sözlere rağmen sanığın eylemini sürdürerek maktulü birden fazla kez bıçaklaması karşısında, sanık hakkında TCK’nın 27. maddesinin ikinci fıkrasının uygulanma şartlarının gerçekleşmediğinin kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyeleri ... ve ...; "İtiraza konu dosyada genel kurulun sayın çoğunluğu ile aramızdaki görüş farklılığının temelini, yerel mahkemece eşi maktul ...’i haksız tahrik altında kasten öldürmek suçundan TCK’nın 82/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen sanık ... hakkında kurulan hükümde meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş nedeniyle aşılmasına ilişkin TCK’nın 27/2. maddesinin uygulanması gerektiği yönündeki düşüncemiz oluşturmaktadır.

Somut olayda;

Daha önce de eşine karşı şiddet ve tehdit içeren davranışlarda bulunduğu ve bu konuda hakkında yürütülen soruşturma ve açılan davalar olduğu dosya kapsamından anlaşılan maktulün olay günü sabah saatlerinde kahvaltı için oturdukları sofrada sebepsiz yere gerginlik yarattığı ve bu sırada eline aldığı bıçakla eşi olan sanığa yönelerek onu öldüreceğini ifade ettiği, ev içerisinde yaşanan bıçaklı kovalamaca sırasında maktulün kolunu kapıya çarpması sonucu elindeki bıçağı düşürdüğü, bu sırada olay yerine sonradan gelen ortak çocukları SSÇ ...’in sobanın yanında bulunan odun parçasıyla babası olan maktüle vurarak yere düşmesini sağladığı, sanık ...’in ise yere düşen bıçağı alarak maktulü çok sayıda bıçak darbesiyle yaraladığı, maktulün otopsi raporuna göre kesici-delici aletle oluşması mümkün kaburga kırığı, iç organ ve büyük damar yaralanmasına bağlı iç ve dış kanama sonucu hayatını kaybettiği dosya kapsamıyla sabittir. Dosyanın genel kuruldaki görüşmesi sırasında, aynı olayda annesini kurtarma gayesiyle olaya müdahil olan, annesinin yanında yer alıp babası maktule odunla vurarak yere düşmesini sağlayan SSÇ... yönünden, üçüncü kişi lehine meşru savunmada bulunduğundan bahisle TCK’nın 25/1. maddesindeki meşru savunma koşullarının oluştuğu kabul edilmiş, ancak olayın gerçekleşmesi sırasında maktulün düşürdüğü bıçağın sanık ... tarafından ele geçirilmesiyle haksız hareket engellenmiş olmasına rağmen bunun ardından sanığın öldürme fiilini işlemiş olması gerekçesiyle sanık ... hakkında gerek TCK'nın 25. maddesi, gerekse meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaş nedeniyle aşılmasına ilişkin TCK’nın 27/2. maddesinin uygulanması koşullarının oluşmadığı değerlendirilmiştir.

Buna göre;

Meşru savunma, 5237 sayılı TCK'nın 25/1. maddesinde; 'Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez' biçiminde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının 'herhangi bir hakka yönelmiş olması' yeterli görülmüştür.

Öteden beri öğretide ve uygulamada kabul edilegeldiği üzere; 765 sayılı TCK’nın 49/2. ve 5237 sayılı TCK’nın 25/1. maddelerinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta, dolayısıyla eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır. Meşru savunmanın kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

A-Saldırıya ilişkin koşullar;

a) Bir saldırı bulunmalıdır; burada somut bir saldırının varlığı gerekmekte ise de, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı olanaksız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona ermemiş saymak zorunludur.

b) Saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı 765 sayılı Yasaya göre, nefis ya da ırza; 5237 sayılı Yasaya göre ise herhangi bir hakka yönelik olmalıdır.

d) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.

B-Savunmaya ilişkin koşullar;

a) Savunma zorunlu olmalıdır,

b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında, öncelikle sanığın eyleminin meşru savunma kapsamında kabul edilip edilemeyeceği değerlendirildiğinde, sanığın oğlu... tarafından sırtına ve koluna odun parçasıyla vurularak yere düşürülen eşi maktulü hayati bölgelerini hedef alan çok sayıda bıçak darbesiyle öldürmesi eyleminde, savunma ile saldırı arasındaki dengenin savunma lehine bozulmuş olduğu, dolayısıyla da ölçülülük ilkesinin ihlal edilmiş olması nedenine dayalı olarak meşru savunma koşullarının bulunmadığı söylenmelidir.

Öte yandan;

Savunmanın meşru savunma koşullarında başladığı, fakat ölçülülük ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın kabul edilmediği bu gibi durumlarda, 'sınırın aşılması' söz konusu olabilmektedir. 5237 sayılı Kanunun sınırın aşılmasını düzenleyen 27. maddesinin 1. fıkrasına göre; 'Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.' Kanun maddesinin ve gerekçenin aksine öğretide kabul edilen ve özellikle de Prof. Dr. İzzet Özgenç tarafından savunulan görüşe göre, 'Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması' ibaresini 'Hukuka uygunluk hallerinde sınırın aşılması' olarak anlamak gerekir. Zira, 5271 sayılı CMK’nın hüküm türlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı desteklemektedir.

Diğer taraftan, 5237 sayılı TCK’nın 27. maddenin 2. fıkrasında, 'Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez' denilmek suretiyle, bu fıkranın uygulama alanı 'meşru savunma' ile sınırlandırılmıştır.

5237 sayılı TCK sisteminde, başlıca dört hukuka uygunluk nedeninden bahsedilmektedir. Bunlar; meşru savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızasıdır. Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, bu durumda fail hakkında beraat kararı verilmesi gerekecektir. Buna karşılık, 'sınırın aşılması' bir hukuka uygunluk nedeni değil, 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden biridir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde 'beraat hükmü' değil, Yasanın 27/1. maddesine göre indirimli ceza veya Yasanın 27/2. maddesine göre ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilmelidir. Bu husus, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinden de açıkça anlaşılmaktadır.

Şu halde, 27. maddenin 1. fıkrasının uygulanabilmesi için; öncelikle bir hukuka uygunluk nedeni söz konusu olmalıdır. Failin, hukuka uygunluk nedenine ilişkin koşulların sınırlarını 'kast olmaksızın' aşması da ikinci koşuldur. Dolayısıyla, sınırın kasten aşılması halinde bu madde uygulanamayacaktır. Yine, Kanunda bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmemiş olan 'zorunluluk hali' için de bu maddenin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.

Bu durumda, olayımız açısından bakıldığında; sınırı kasten aştığı açıkça görülen sanığın eyleminin 5237 sayılı Yasanın 27/1. maddesi kapsamına girmediği ortadadır. Bununla birlikte, her ne kadar sanığın eylemi 5237 sayılı Yasanın 27/1. maddesi kapsamında değerlendirilemez ise de, bu eylemin aynı maddenin 2. fıkrası kapsamında değerlendirilmesine engel teşkil eden bir durum değildir. O nedenle, 2. fıkranın uygulanabilme koşullarının ortaya konulması gerekir.

5237 sayılı Yasanın 27/2. maddesinin uygulanabilmesi için;

1-Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2-Saldırıya ilişkin koşulların var olması,

3-Savunmaya ilişkin koşullardan 'ölçülülük' şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4-'Sınırın aşılmasının' mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi,

Gerekmekte olup, tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile ceza verilemeyecektir.

Bu durumda; kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan, maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira, kişi sırf maruz kaldığı saldırının tesiriyle, 'heyecan, korku ve paniğe' kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık; sırf saldırının etkisiyle değil de, (velev ki saldırıdan kaynaklanmış olsa dahi) öfke ve gazap gibi nedenlerle sınırı aştığında ise aynı korumadan faydalanamayacaktır. Başka bir deyişle, sınırın aşılması konusunda failin o anda içinde bulunduğu ruh halini adil bir tarzda göz önünde tutmak lazımdır. Yani, failin niyeti, fiilin icra tarzına ve ruh haline göre ciddi bir saldırının def’inden ziyade, kin duygusunu tatmine yönelik ise 'meşru savunmanın' sınırlarını aşma değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.

Somut olay bu bağlamda değerlendirildiğinde;

Eşi maktulün süreklilik gösteren tehdit ve şiddet içerikli davranışlarına maruz kalan, nitekim olay günü de maktul tarafından evin içinde bıçakla kovalanan, kendisini bir odaya kilitlemek ve bu şekilde saldırıdan korunmak istemesine rağmen bunu başaramayan, 'yetiş öldürecek bu adam beni' şeklindeki yardım çağrısına koşan oğlu SSÇ...’in bu yöndeki çabası maktul tarafından 'gelme seni de öldürürüm' şeklindeki tehdit sözüyle engellenmeye çalışılan sanığın, kovalamaca sırasında kolunu kapıya çarpması sonucu elindeki bıçağı düşüren, ardından da oğlu tarafından sırtına ve koluna odunla vurularak yere düşürülen maktulün tümüyle etkisiz hale getirildiğini ya da düştüğü yerden kalkarak kendilerine yönelik saldırısını sürdürme potansiyelinin bulunup bulunmadığını dolayısıyla maktulün haksız taarruzunun yarattığı tehlikelilik halinin tümüyle ortadan kalktığını o anki koşullar ve içinde bulunduğu psikolojik durumunun etkisi altında yeterince isabetli değerlendirebilmesi olağan yaşam deneyimlerine göre beklenemez. Aksine, belki de ölmediği, ağır şekilde yaralanmadığı ve bu şekilde eylemini sürdüremeyecek duruma getirilmediği konusunda sanık nezdinde kesin bir kanaat oluşmayan maktulün kendine geldiğinde ve yerden kalktığında acı, öfke veya intikam duygusuyla daha önce icrasına başladığı ancak karşılaştığı mukavemet nedeniyle kesintiye uğrayan eylemlerini daha şedit bir şekilde tamamlama çabası içine girmesi beklenmelidir. Bu itibarla, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü korku, telaş ve şaşkınlık dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneği ortadan kalkan ve saldırının tekrarlanması endişesini yakından hisseden sanığın eylemini meşru savunmada sınırın aşılması koşulları altında işlediği ve bu nedenle 5237 sayılı TCK’nın 27/2 ile 5271 sayılı CMK’nın 223/3-c maddeleri gereğince hakkında ceza verilmesine yer olmadığına kararı verilmesi gerektiği görüşünde bulunmamız nedeniyle sayın çoğunluğun eylemin haksız tahrik altında işlendiğine dair kabulüne katılamıyoruz." düşüncesiyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Ceza Genel Kurulu Üyesi de; "Sanık ... hakkında TCK'nın 27. maddesinin uygulanması gerektiği" görüşüyle,

Karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;

a) Suça sürüklenen çocuk ...’e yüklenen nitelikli kasten öldürme suçunda meşru savunma koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından KABULÜNE,

b) Sanık ... hakkında TCK’nın 27/2. maddesinde düzenlenen meşru savunmada sınırın aşılması şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık konusu bakımından ise REDDİNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 02.11.2020 tarihli ve 2840-2623 sayılı temyiz başvurusunun esastan reddine dair kararının KALDIRILMASINA,

3- ... 2. Ağır Ceza Mahkemesince 09.03.2020 tarih ve 47-128 sayı ile; sanık ... hakkında verilen hükmün usul ve kanuna uygun olması sebebiyle bu hükme yönelen temyiz istemlerinin ESASTAN REDDİNE, suça sürüklenen çocuk ... hakkında verilen mahkûmiyet hükmünün ise koşulları oluştuğu hâlde suça sürüklenen çocuk hakkında TCK'nın 25. maddesinin uygulanmaması isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 26.05.2022 tarihinde, birinci uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle, ikinci uyuşmazlık bakımından ise oy çokluğuyla karar verildi.

10.05.2022 Tarihli Oturum;

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

...

26.05.2022 Tarihli Oturum;

...

...

...

...

...

...

İtiraz Kabul

...

İtiraz Kabul

...

İtiraz Kabul

...

...

İtiraz Kabul

...

...

İtiraz Kabul

...

...

...

...

...

İtiraz Kabul

...

İtiraz Kabul

Yazı İşleri Müdürü/P...