Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

DAVA TÜRÜ: Borca İtiraz

Taraflar arasındaki borca ve imzaya itiraz davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 11. İcra Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 21.6.2005 gün ve 2004/97-2005/1020 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 29.12.2005 gün ve 2005/21701-26340 sayılı ilamı ile (...Takip dayanağı senede atıf yapılan protokol ve sair belgelerde takip alacaklısı taraf değildir. Ona yüklenen bir ödev ve sorumluluk da bulunmamaktadır. Bu durumda, İcra Mahkemesince borçluların sair itirazlarının incelenerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde dayanak senedin tahsilinin yargılamayı gerektirdiğinden bahisle takibin iptali yönünde hüküm tesisi isabetsizdir...) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava (itiraz), kambiyo senetlerine mahsus yolla girişilen icra takibine konu bonodaki imzalardan bir kısmının, kefil durumundaki şirketlerin yetkilisine ait bulunmadığı; öte yandan, söz konusu bononun bir satış sözleşmesi çerçevesinde teminat olarak verilmiş ve başkalarına ciro edilemeyeceğinin sözleşmelerde açıkça kararlaştırılmış olduğu, buna rağmen lehdarınca vadesinden sonra ciro edildiği, sonuçta davalı takip alacaklısına ciro yoluyla geçtiği iddiasına dayalı; takibin iptali istemine ilişkindir.

Davacılar O. G.; B. I. San. Tic.A.Ş.; Ü. Q. ve H. Ltd. Şti. vekili, davalı tarafından davacılar hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla icra takibi yapıldığını, takibe konu senedin tanzim tarihi itibariyle davacı şirketlerin yetkili temsilcisinin diğer davacı O. G. olduğunu, bu davacı yönünden imzaya itirazlarının bulunmadığını, ancak her iki davacı şirket adına senette imzası bulunan diğer kişilerin temsile yetkili olmadığını, o nedenle senet konusu borçtan her iki davacı şirketin de sorumlu bulunmadığını; davacılardan O. G.’in, ortağı olduğu diğer davacı Ü. Q. ve H. San.Tic.Ltd.Şti. adına, senet lehdarı dava dışı Q. L.' ün ortağı ve sahibi bulunduğu dava dışı I. P. San. Tic.A.Ş. den ¬5.6.2000 tarihinde 110.000 USD karşılığında iş makinesi satın aldığını, satış bedelinin 58.000 USD tutarındaki kısmına karşılık iki adet dairenin lehdara veya istediği kişilere devredileceğinin sözleşmede kararlaştırıldığını, bu işin teminatı olarak da takip konusu bononun lehdar Q. L.'e verildiğini, lehdarın bu teminat senedini hiçbir şekilde başkalarına devretmeme taahhüdünde bulunduğunu, bu hususun sözleşmenin arkasına yazıldığını, buna rağmen lehdarın bu bonoyu davacıları zarara sokmak kastı ile sözleşmede şahit sıfatıyla imzası bulunan dava dışı oğlu Y. M.' e ciro ettiğini, bononun Y. M. tarafından P. H.' a, onun tarafından da takip alacaklısı davalı şirkete ciro edildiğini; keşideci ile lehdar arasındaki ilişkiden doğan defilerin, iyi niyetli olduğunu iddia eden hamile karşı ileri sürülmesi mümkün değil ise de, bu kuralın, senedi tanzim tarihi ile vade tarihi arasında ciro yolu ile devralan hamil için geçerli olduğunu; vade tarihinden sonra yapılan cironun alacağın temliki hükümlerine tabi bulunduğunu, alacağın temliki hükümlerinin cari olduğu bir ilişkide de lehdara karşı ileri sürülebilen şahsi def' ilerin, hamile karşı da ileri sürülebileceğini; olayda lehdar Q. L.’ün takip konusu senedi vadeden sonra ciro etmiş olması nedeniyle, takip alacaklısının senedi ciro yoluyla değil, alacağın temliki hükümlerine göre devralmış bulunduğunu; takip konusu senetteki ciroların vadeden sonra yapıldığının ispatı için; alacaklı davalı şirketin 30.12.2000 tarihi itibarıyla ticaret siciline tescilli ve hukuken mevcut olup olmadığının,takip konusu alacağın davalının yevmiye defterinde kayıtlı bulunup bulunmadığının ve kayıt tarihinin; senette alacaklı şirketin kaşesi üzerindeki imza sahibinin 30.12.2003 tarihi itibarıyla şirketin yetkilisi olup olmadığının araştırılması gerektiğini, bu hususlarda araştırma yapılmasını istediğini; öte yandan, Q. L. ile yapılan protokoller ve çekilen ihtarnamelerin içeriklerinin de, senedin vadeden sonra ciro edildiğinin, vadeden sonra da uzun süre lehdar Q. L. elinde bulunduğunu ortaya koyduğunu; senedin üç yıllık zamanaşımının dolacağı son gün işleme konulmasının da bu iddiayı desteklediğini, hayatın olağan akışı içersinde 58.000 Dolar gibi yüksek bir alacağın tahsili için 3 yıl gibi uzun bir sürenin en son gününün beklenmeyeceğini ileri sürerek, imzaya ve borca itirazlarının kabulü ile takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Alev Petrol Tic. Ltd.Şti. vekili, davacı vekilince dayanılıp dosyaya sunulan 27.7.2001 günlü ihtarname, dava dilekçesindeki açıklamalar, protokol başlıklı belge, 25.09.2001 tarihli revize sözleşmesi içeriklerinin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, davacı tarafın müteaddit belgelerle dava konusu senedi kabul ettiğine dair beyanda bulunduğunu, dava konusu senede sahip çıktığını, ancak, ödeme gününde senet altındaki imzaların yetkili şahsılarca atılmadığına dair iddiada bulunduğunu, senedin teminat senedi olduğuna ilişkin itirazın da kabul edilemeyeceğini, senedin hiçbir yerinde teminat senedi olduğunun belirtilmediğini, iddia doğru olsa bile davalının bunu bilmesinin beklenemeyeceğini, iyi niyetli üçüncü kişi olması sebebiyle bu defin davalıya karşı dermeyan edilemeyeceğini, sadece senet metninden anlaşılan defilerin cirantaya karşı dermeyanının mümkün olduğunu, davalı şirketin 12.07.1993 tarihinde ticari faaliyetine başladığını, o nedenle, cironun vadeden sonra yapıldığı iddiasının da doğru bulunmadığını, ancak bunun İcra Mahkemelerinin araştıracağı hususlardan olmadığını bildirmiştir.

Yerel Mahkeme (Senet keşidecisi olan davacılar ile dava dışı lehdar Q. L. arasındaki 5.6.2000 tarihli satış sözleşmesinde takibe dayanak senedin teminat olarak alındığının ve hiçbir şekilde başkalarına devredilemeyeceğinin belirtildiği, 25.9.2001 tarihli satış revize sözleşmesinde de bu senedin blokların teslim alınmasından sonra iade edilip, geçersiz hale geleceğinin açıklandığı, bilahare tarihsiz protokolün düzenlendiği anlaşılmaktadır. Vadeden sonra yapılan bir ciro, ancak alacağın temliki hükmünde tutulur ve böyle bir temlikin neticelerini doğurur. Keşideci ve lehdar arasındaki 5.6.2000 ve 25.9.2001 tarihli sözleşmelerde, takip dayanağı 5.6.2000 tanzim, 30.12.2000 vade tarihli olup, 30.12.2003 tarihinde takibe konulan bono ile ilgili hükümler bulunması, cironun vadeden sonra yapıldığının kabulünü gerektirir. Vadeden sonraki ciro alacağın temliki hükümlerine tabi bulunduğundan, sadece lehdara karşı ileri sürülebilen def'ilerin, hamile karşı da dermeyan edilmesi mümkündür. Bononun, sözleşmenin teminatı olarak verildiği de belgelerle sabit olup, alacağın tahsilinin gerekip gerekmediği hususu yargılamaya muhtaçtır. Böyle bir bonoya dayanılarak keşideciler hakkında kambiyo senetlerine mahsus yolla takip yapılamaz) gerekçesiyle, davacı borçluların itirazlarının kabulüne, icra takibinin davacılar yönünden iptaline karar vermiş; davalı vekilince temyiz edilen karar Özel Dairece metni yukarıda bulunan ilamla bozulmuş; Yerel Mahkemenin gerekçesini tekrarlayarak ve genişleterek verdiği direnme kararını da davalılar vekili temyiz etmiştir.

Bozma ve direnme kararlarının içerik ve kapsamları itibariyle Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, takip alacaklısı davalının senedi müteaddit cirolardan sonra devralmış olması, davacılar ile dava dışı satıcı arasındaki sözleşmelerde taraf durumunda bulunmaması ve anılan sözleşmelerin kendisine yönelik herhangi bir yükümlülük de içermemesi karşısında; davacı borçluların sair itirazlarının incelenmesi ve ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinin gerekli olup, olmadığı, takibe dayanak bononun, lehdarınca vadeden sonra ciro edildiğinin, o nedenle de uyuşmazlığın alacağın temlikine ilişkin hükümlere göre değerlendirilmesi gerekeceğinin kabul edilip, edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

Davalı şirket vekilince davacılar ve ayrıca dava dışı Q. L. aleyhine, 30.12.2003 günlü takip talebiyle kambiyo senetlerine mahsus yolla başlatılan icra takibine konu 5.6.2000 tanzim, 30.12.2000 vade tarihli ve 58.000 USD bedelli, “malen” kaydını taşıyan bono lehdarının dava dışı Q. L. olduğu, lehdarınca dava dışı Y. M.’e, onun tarafından dava dışı P. H.’a ciro edildiği, onun da davalı şirkete ciro ettiği, ciro zincirinden anlaşılmaktadır. Ciroların tümü tarihsizdir.

Yine, davacılardan alıcı Ü. Q. San. Ltd. Şti. adına davacılardan O. G. tarafından; satıcı dava dışı I. P. San. Tic. A.Ş. adına da dava dışı (takip konusu bono lehdarı) Q. L. tarafından imzalanmış olan 5.6.2000 tarihli sözleşmeyle, bir adet iş makinesinin KDV dahil 110.000 USD bedelle satılmasının kararlaştırıldığı, bedelin 58.000 USD’lik kısmı karşılığında iki adet dairenin; 10.000 USD karşılığında bir adet jeneratörün verilmesinin, kalan 42.000 USD’nin ise aylık 5.000 USD’lik çeklerle ödenmesinin sözleşmede hüküm altına alındığı; icra takibine konu edilen bononun da dairelerle ilgili edimin teminatı olarak düzenlenip lehdarına verildiği; sözleşmede, daireler teslim edildiğinde bononun davacılardan O. G.'e iade edileceğinin, teminat amaçlı olması nedeniyle bononun hiçbir şekilde başkalarına devredilmeyeceğinin belirtildiği de açıkça görülmektedir.

5.6.2000 tarihli anılan sözleşmenin tarafları arasında daha sonra 25.9.2001 tarihli “Satış Revize Sözleşmesi” başlıklı yeni bir sözleşme düzenlendiği, önceki sözleşmenin, takip dayanağı bono bedelini de kapsayan ödemelere ilişkin kısımlarının bu sözleşmeyle revize edildiği, bono bedeli karşılığında daire verilmesinden vazgeçilerek, mermer blok satışı yapılmasının kararlaştırıldığı, bononun üçüncü şahıslara, bankalara ve finans kuruluşlarına ciro edilemeyeceğinin bu sözleşmede de vurgulandığı, bono bedeli kadar mermer blok teslim edildiğinde bononun iade edileceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.

Anılan taraflar arasında bilahare imzalanan ve tarih taşımayan “Protokol” başlıklı belgede ise, daha önceki 5.6.2000 ve 25.9.2001 tarihli sözleşmelerin hükümsüz olduğu belirtildikten sonra, protokolün tarafları arasındaki ihtilafın, alıcı tarafından satıcıya beş adet her biri 6000 USD bedelli senedin verilmesi suretiyle halledileceği açıklanmış; satıcı firmanın halen kendi elinde bulunan 5.6.2000 tanzim 30.12.2000 vade tarihli takip dayanağı bonoyu dava dışı Av. L. O.'ya en geç 22.8.2002 tarihine kadar teslim ederek, dökümü yapılan beş adet senedi teslim alacağı, 22.8.2002 tarihine kadar bonoyu teslim etmediği takdirde beş adet senet karşılığı bakiye alacağından feragat etmiş sayılacağı, ayrıca, bu bono satıcı firma veya üçüncü şahıslar tarafından icra takibine konulacak olursa, alıcı firmanın ödemek zorunda kalacağı bedeli ödemeyi kabul ve taahhüt ettiği açıklanmıştır.

Davacı keşidecileri ile dava dışı lehdarı arasındaki bu sözleşmelerde ve protokolde kendisine açıkça atıf yapılan bonoya, tümü tarihsiz olan ve dava dışı cirantaların imzalarını taşıyan cirolarla davalı şirket hamil olmuş ve icra takibine konulmuştur.

Davada, lehdar Q. L.’ün bonoyu vadeden sonra ciro ettiği ileri sürülmüş; Yerel Mahkeme de, birtakım vakıaları yorumlamak suretiyle bu iddianın doğruluğunu benimsemiş ve uyuşmazlığa alacağın temliki hükümlerinin uygulanması gerektiğini kabul etmiştir.

Bu noktada, konuya ilişkin yasal düzenlemeler hakkında kısa bir açıklama yapılmasında yarar görülmüştür:

Ciro, sadece kambiyo senetleri yönünden söz konusu olabilen bir işlemdir. Herhangi bir nedenle kambiyo senedi niteliğini taşımayan veya bu vasfını sonradan kaybeden, dolayısıyla adi senet niteliğinde olan bir senet, ancak, Borçlar Kanunu’nun 162. ve sonraki maddelerinde düzenlenmiş olan alacağın temliki hükümlerine tabi olarak temlik edilebilir.

Türk Ticaret Kanunu’nun 602/1. maddesine göre, kural olarak, vadenin geçmesinden sonra yapılan ciro, vadeden önce yapılmış bir cironun hükümlerini doğurur. Ancak, yine aynı maddeye göre, ödenmeme protestosundan veya bu protestonun düzenlenmesi için öngörülen sürenin geçmesinden sonra yapılan ciro, alacağın temliki hükümlerine tabidir. Maddenin 2. fıkrası ise, tarihsiz cirolarla ilgili bir düzenlemeyi taşımaktadır. Bu fıkraya göre, aksi sabit oluncaya kadar tarihsiz bir ciro, protestonun düzenlenmesi için öngörülen sürenin geçmesinden önce yapılmış sayılır.

Başka bir ifadeyle, Türk Ticaret Kanunu’nun 602/2. maddesine göre, eğer ciro tarihsiz ise (uygulamada yerleşmiş terimle ortada bir ‘beyaza ciro’ varsa), aksi sabit oluncaya kadar, bu cironun vadeden önce yapılmış olduğu yönünde kanuni bir karine mevcuttur.

Belirtilmelidir ki, herhangi bir uyuşmazlıkla ilgili kanuni karinenin bulunduğu hallerde, söz konusu karinenin öngördüğü durumun tersini ispatlama yükümlülüğü, her zaman, onu ileri süren tarafa aittir.

Somut olayda, takip dayanağı bonodaki tümü tarihsiz olan müteaddit cirolardan ilkinin (lehdar tarafından yapılan cironun) 30.12.2000 vade tarihinden daha sonra yapıldığı davacı takip borçlularınca ileri sürülmüştür. O halde, davacı taraf bu iddiasını ispatlamakla yükümlüdür.

Görülmekte olan davada, davacı taraf, bu iddiasını somut delillerle ispat edememiştir. Bu durumda, Türk Ticaret Kanunu’nun 602/2. maddesi uyarınca takip konusu bonodaki cironun vadeden önce yapıldığının, ortada geçerli bir ciro bulunduğunun, uyuşmazlığa alacağın temliki hükümlerinin uygulanamayacağının kabulü gerekir. Bu kabulün sonucu olarak da, Türk Ticaret Kanunu’nun 599. maddesindeki açık hüküm uyarınca, keşideci durumundaki davacıların, dava dışı bono lehdarı ile kendileri arasındaki sözleşme ilişkisine dayanarak, o sözleşmelerde taraf durumunda bulunmayan takip alacaklısına karşı, bononun teminat olarak düzenlendiğini ileri sürmelerine olanak yoktur. Yerel Mahkemenin aksi yöndeki kabulünde bu nedenle isabet görülmemiştir.

Ne var ki, görülmekte olan davada, davacı vekili, bonoda davacı şirketler adına atıldığı belirtilen imzaların temsile yetkili kişilere ait olmadığı yönünde başka bir itirazda daha bulunmuş; Yerel Mahkeme bu itirazla ilgili olarak hükme yeterli olabilecek ölçüde, ayrıntılı bir araştırma inceleme yapmamış; karar gerekçesinde de bu yön üzerinde durmamıştır.

Bu açıklamalar çerçevesinde, Yerel Mahkemece, davacıların imzaya yönelik itirazları üzerinde durulmak suretiyle, gerektiğinde bilirkişi incelemesini de kapsayan, hüküm vermeye yeterli bir inceleme ve değerlendirme yapılması ve ortaya çıkacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekir.

Yerel Mahkemece, gerekçesi ve sonucu itibariyle aynı yönde bulunan Özel Daire bozma ilamına uyulmak gerekirken, uyuşmazlığın hukuki niteliğine ve dosya kapsamına uygun düşmeyen gerekçelerle önceki kararda direnilmesi usule ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 8.11.2006 gününde oybirliğiyle karar verildi.