OLAY
İş adamı (İ), aldığı yeni bir iş teklifi sonucunda İstanbul’a taşınmaya karar verir.…
(İ), satın alacağı evin mutfağını beğenmediği için yeni mutfak dolapları siparişi…
(İ)’nin başına gelenler bununla da sınırlı kalmaz. (İ), Yeniköy’deki daireyi satın…
SORULAR/CEVAPLAR
1) 02.01.2018 tarihinde tapuda taşınmaz satım ve tescil işlemlerinin gerçekleşmesi için (M)’ye bir türlü ulaşamayan (İ), bu taşınmazın aslında (M)’ye değil, kardeşi (N)’ye ait olduğunu öğrenir. Bu durumda (İ)’nin elinde hangi hukuki imkan bulunabilir?
(İ) ile (M) arasında yapılan taşınmaz satış vaadi sözleşmesi bir borçlandırıcı sözleşme olup, ön sözleşme niteliğindedir. Bu borçlandırıcı sözleşmenin geçerli olabilmesi için, borçlunun tasarruf yetkisine sahip olması gerekmediğinden ve şekil şartı sağlandığından, taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesinin geçerli olduğunu söylemek mümkündür. Ancak olayda, taşınmaz satış vaadi sözleşmesine konu olan taşınmazın malikinin sözleşme tarafı (M) değil, bir üçüncü kişi olan (N) olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda akla ilk gelebilecek olasılık sözleşmenin konusunun (= taşınmazın mülkiyetinin devri) objektif olarak imkansız olabileceğini düşünmek olsa da, bu doğru değildir.
Bu borç doğuran sözleşmenin geçerliliği, borçlunun satım vaadi konusu şeyin maliki olup olmamasına bağlı değildir. Ayrıca borç sözleşmesinin konusunun objektif imkansız olduğu, yani hiç kimse tarafından ifa edilemeyeceğini de söylemek mümkün değildir. Yargıtay’ın da ifade ettiği gibi: “Satıcı başkasına ait şeyleri de satabilir. Eğer satıcı başkasına ait şeyi satmış ve ifa zamanına kadar da o şey üzerinde tasarruf yetkisini elde edememişse ve bu yüzden borcunu yerine getiremiyorsa, ademi ifa nedeniyle tazminat ödemekle yükümlü tutulabilir." Bu durumda ortada bir sübjektif imkansızlık bulunduğunu ve borçlunun bu imkansızlıktan sorumlu olduğunu söylemek mümkündür. Bu durumda borçlu, olayda olduğu gibi sözleşmeyi aynen ifa edemediği takdirde BK m. 112 uyarınca alacaklının olumlu zararını gidermekle yükümlü olacaktır. Sonuç olarak (İ), (M)’den olumlu zararının tazminini talep etme imkanına sahiptir.
2) (İ), (R)’den dolapların teslimini (aynen ifayı) talep edebilir mi?
(İ) ve (R) arasındaki sözleşme bir eser sözleşmesidir. (R), taahhüt ettiği şekilde dolapları yapmak ve monte etmekle yükümlüdür. (R)’nin yapıp depoya göndermiş olduğu dolaplar, depoyu su basması sonucunda kullanılamaz hale gelmiştir. Öncelikle bu eser sözleşmesinin konusunu oluşturan dolapların bir parça borcu olduğunu belirtmek gerekir. Bilindiği üzere çeşit borçları kural olarak imkansızlaşmamakta (genus non perit), imkansızlık parça borçları için söz konusu olmaktadır. Hatta bu sebeple, çeşit borcunun borçlusunun adeta bir garanti sorumluluğu olduğu kabul edilmektedir.Zira çeşit borcunun borçlusu, borçlandığı edim yeryüzünden silinmediği müddetçe borcunu ifa etmekle yükümlüdür. Bu kuralın istisnası ise “sınırlı çeşit borcu” olarak da adlandırılan, ayırt edilmiş başka bir ifadeyle ferdileştirilmiş, bu şekilde adeta bir parça borcuna dönüştürülmüş çeşit borçlarıdır. Örneğin “şu kasadaki portakallardan iki kilo”, “stoktaki tahıldan 10 ton” gibi bir sözleşmenin yapılması durumunda, ilgili kasadaki ya da stoktaki şeylerin telef olması halinde imkansızlık söz konusu olabilecektir. Olayda parça borcu olarak nitelendirdiğimiz dolapların tamir edilemez bir şekilde hasara uğraması durumunda, borç konusunun imkansızlaştığını ve aynen ifanın talep edilemeyeceğini söylemek gerekmektedir.
3) (İ)’nin (R)’den tazminat talep etmesi mümkün müdür?
Somut olayda, borçlu henüz borcunu ifa etmeden borcun imkansızlaştığı görülmektedir. Bu yüzden sözleşme kurulurken mevcut olan bir imkansızlık değil, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bir imkansızlık söz konusudur. Sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan imkansızlık durumunda, bu imkansızlıktan borçlunun sorumlu tutulabileceği ve tutulamayacağı haller ayrılmakta, bunlara bağlanan sonuçlar değişmektedir. Eğer (İ), örneğin (R)’nin deposunu su baskınlarının çok yaşandığı, dere yatağında bulunan bir yere kurdurduğunu ileri sürer ve (R) de aksini ispat edemezse, bu durumda borçlunun sorumlu tutulabileceği bir imkansızlığın söz konusu olduğu ve (R)’nin BK m. 112 uyarınca tazminat ödeme borcunun doğduğu söylenebilecektir. Eğer yaşanan su baskını sonucunda borç konusunun imkansızlaşması (R)’ye yüklenemeyecek bir sebepten dolayı gerçekleştiyse, bu durumda BK m. 136 uyarınca (İ) ve (R) arasındaki borcun sona erdiği ve (R)’nin borcunu ifa etmekten kurtulduğunu söylemek mümkün olacaktır. Bununla birlikte (R)’nin yapmış olduğu masrafları alacaklı (İ)’den talep etmesi söz konusu olamayacaktır. Bu husus, eser sözleşmesine ilişkin hükümler arasında yer alan BK m. 483/1’de şu şekilde ifade edilmiştir: “Eser teslimden önce beklenmedik olay sonucu yok olursa işsahibi, eseri teslim almada temerrüde düşmedikçe yüklenici, yaptığı işin ücretini ve giderlerinin ödenmesini isteyemez.”