Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

Davacı, haksız olarak alınan 1.310.719 liranın davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir. Mahkeme, ilamında belirtildiği şekilde isteğin kabulüne karar vermiştir.

Hükmün, davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve tetkik hakimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra, işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

Davacı daha önce Kurum tarafından aleyhine açılan rücuan alacak davasında, işkazası geçiren sigortalıya gelir bağlandığını, mahkemece peşin değerli gelire hükmedildiğini, kararın kesinleşmesinden sonra artışlar nedeniyle ikinci bir davanın açıldığını, yargılama esnasında sigortalının öldüğünü, giderek kesinleşen dosyada kabul edilen muhtemel ölüm tarihinin daha önce gerçekleştiğini, Kurumun sözü edilen tarihler arasına isabet eden gelir miktarı kadar haksız olarak zenginleştiğini ileri sürmüş ve dava dilekçesinde belirtilen bu miktarın istirdadına karar verilmesini istemiştir.

Önceki rücuan alacak davasının dayanağını teşkil eden Sosyal Sigortalar Kanununun 26. maddesiyle bu maddenin yollamada bulunduğu 22. maddesi uyarınca sigortalıya bağlanan sürekli işgöremezlik gelirinin peşin sermaye değeri işverenden tahsil edilir. Bu olayda davacı işveren, az önce sözü edilen maddeler çevresinde sorumlu tutulmuş sonuç olarak verilen hüküm kesinleşmiştir. Yargılamanın iadesi gibi yasal sebepler dışında kesinleşen bir hükmün ortadan kaldırılması veya değiştirilmesi,düşünülemez. Sigortalının farazi olarak belirlenen ölüm tarihinden daha önce ölmesi durumunda rücuan tazminat davasında işverenin sorumluluğunu belirleyen ve kesinleşen mahkeme hükmünün ortadan kalkacağı veya değiştirileceği yolunda ne Sosyal Sigortalar Kanununda ne de başka bir yasada herhangi bir hüküm mevcuttur. Nitekim, Hukuk Genel Kurulu'nun 1984/603 esas ve 1986/301 karar sayılı ilamında dahi aynı ilkeler benimsenmiştir.

Mahkemece açıklanan bu maddi ve hukuki olgular gözönünde bulundurularak davanın kesin hüküm kuralı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekirken yazılı düşüncelerle hüküm kurulması usule ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O halde, davalı Kurumun bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

S o n u ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle (BOZULMASINA), Başkan Teoman Ozanoğlu ve Üye Yılmaz Darendelioğlu'nun muhalefetlerine karşı Üye Cahit Kadılar, Orhan Yalçınkaya ve Resul Aslanköylü'nün oylarıyla ve oyçokluğuyla 6.12.1988 gününde karar verildi.

Sigortalı İsmet, işveren Yusuf'un işyerinde iş kazasına uğramış, iş kazası sigortası kolundan sigortalıya bağlanan gelirlerin peşin sermaye değeri 1.640.770.-TL Kurumun işveren aleyhine Bakırköy İş Mahkemesi'nin 1984/ 645 esas sayılı dosyasında açtığı rücu davası sonunda işverenden tahsil edilmiştir.

Aradan geçen zaman içerisinde gelirlerde gerçekleşen gelir artışı nedeniyle 2.016.145.-TL nin işverenden tahsili amacıyla aynı mahkemenin 1987/ 157 esasında bir rücu davası daha açılmış ve sigortalı İsmet'in 8.10.1986 tarihinde öldüğü, o tarihe kadar ödenen gelirlerin peşin değeri 330.050.-TL. olup, ilk davada 1.640.770.-TL tahsil edilmiş olmakla, Kurumun işverenden alacağı bir miktar kalmadığından davanın reddine karar verilmiş ve Kurumun temyizi üzerine kazai 10. Hukuk Dairesi'nin 12.2.1988 tarih ve 434/542 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir.

İşbu Bakırköy İş Mahkemesi'nin 1988/107 esas sayılı davasında ise, davacı işveren Yusuf, Kurum'dan sigortalının eceliyle ölümü tarihi olan 8.10.1986 tarihine kadar bağlanan gelirlerin peşin sermaye değerinin 330.050.TL olduğunu, kurumun sigortalıya sadece bu miktar gelir ödediğini, oysa kendisinden 1984/645 sayılı davada, 1.640.770.-TL tahsil ettiğini, fiilen ödenen gelirin peşin sermaye değeri 330.050.-TL. düşüldükten sonra 1.310.719.TL. fazla almış bulunduğunu, haksız olarak alınan ve Kurum için haksız iktisap teşkil eden bu meblağın, Kurumdan tahsili ile kendisine ödenmesini istemiş, yerel mahkeme davayı kabul etmiş, Kurumun temyizi üzerine sayın çoğunluk kazan bozmuştur.

Sayın çoğunluğun kararına, aşağıdaki nedenlerle karşıyız.

Davada çözümlenmesi gereken sorun, Kurum yönünden haksız zenginleşme olup olmadığı, olayda kesin hükmün söz konusu edilip edilemeyeceği, giderek Kurumun iade ile mükellef olup olmayacağıdır.

Her ne kadar tarafların aynı olması nedeniyle, ilk rücu davası ile bu dava azasında, taraf birliği var ise de, ilk davadaki hüküm fıkrası ile, bu davadaki talep karşılaştırıldığı takdirde, müddeabih birliği bulunmadığı anlaşılmaktadır. Rücu davasındaki hüküm, işkazasında yaralanan sigortalıya bağlanan peşin sermaye değerinin tahsiline ilişkin iken, bu davadaki talep, işkazasında yaralanan sigortalının P.M.F. cetvelinde öngörülen yaşama yaşına kadar yaşamadığı, daha erken 8.10.1986 tarihinde eceliyle öldüğü, bu tarihle, P.M.F. cetvelindeki muhtemel ölüm tarihi arasındaki dönemde, Kurumun sigortalıya hiç bir gelir ödemesi, yapmadığı, ölümle geliri kestiği halde, sanki ödemiş gibi işverenden tahsil ettiğinden, bu döneme ilişkin olarak, haksız alınan gelirlerin peşin değerinin geri alınmasına ilişkindir.

Bundan başka, her iki davada davaların sebebini oluşturan maddi vakıalar dahi birbirinden tamamen farklıdır. Rücu davasında, işkazası sebebiyle uğranılan meslekte kazanma gücü kaybı nedeniyle gelir bağlaması, bu davada ise, sigortalının eceliyle ölmesi yüzünden gelirin kesilmesi vakıasına dayanılmıştır. Ölüm ve gelir kesilme vakıası, ilk hükümden sonra meydana gelen yeni vakıalardır. Rücu davası sırasında böyle bir vakıa mevcut değil idi. Ve rücu davasındaki hüküm, bu erken ölüm vakıasını nazara alabilecek durumda değildir. Bu itibarla rücu davasındaki hükmün, ecel ile erken ölme vakıasını kapsadığı ve saptadığı düşünülemez. Aksine, o hüküm, P.M.F. cetvelindeki muhtemel ölümü gözönünde tutmuş, fakat doğa kuralları, ölümü P.M.F. deki farazi tarihten önce gerçekleştirmiştir. Gerçek oluşukta, faraziyelerin kıymeti kalmaz. Sayın Prof. Dr. Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri, 4. Bası, Cilt: 4, shf 3541 'de (kesin hükümden önceki hükümden, sonra meydana gelen vakıalara dayanarak yeni bir dava açılması halinde, iki davanın sebepleri ayın değildir. Değişiktir. Çünkü, kesin hüküm anındaki durumu tesbit eder. Hükümden sonraki döneme etkili olmaz. Bu nedenle, yeni meydana gelen vakıalara dayanarak açılan ikinci dava, birinci davadaki kesin hükme aykırı düşmez. Davanın dinlenmesi gerekir) demektedir.

Davada, ecelle erken ölüm nedeniyle gelirin kesilmesi vakıası, hükümden sonra meydana geldiğine göre, bu vakıa haksız iktisap sonucunu doğurmuştur. Buna bağlı olarak, haksız iktisap nedeniyle açılan istirdat davasının dinlenmesi gerekir. Giderek kesin hüküm ve kesin yargı durumundan söz edilemez.

Öte yandan, ecelle ölüm tarihi ile P.M.F.'deki muhtemel ölüm tarihi arasındaki dönemde, gelirde kesildiğine ve artık bir ödeme yapılmayacağına göre, 506 sayılı Kanun madde 26 çevresinde ödenecek bir gelirden ve ödenmeyen gelirler için Kurumun halefliğinden ve ödenmeyen paraların tahsilinden söz edilemez. O halde, Kurum için, haksız iktisabın oluştuğu kuşkusuzdur. Hukukun ana kuralları ise, haksız iktisabın oluşmasına engeldir.

Öte yandan, Kurumun ecelle erken ölümü, geliri kestiğini ve P.M.F. deki muhtemel ölüm tarihine kadar işkazası nedeniyle hiçbir ödeme yapmayacağını, oysa bu döneme ilişkin gelir peşin sermaye değerini ilk rücu davasıyla aldığını, bildiği halde, haksız iktisap konusu meblağı geri vermemek için, kesin hüküm savunmasını ileri sürmesi, Medeni Kanun madde 2'deki evrensel dürüstlük kuralına ters düşen bir davranış olup, kanunen himaye edilemez.

Bütün bu nedenlerle, yerel mahkemenin örnek nitelikteki kaynının onanması gerekirken, sayın çoğunlukça yazılı biçimde bozulmuş olmasına karşıyız.

Teoman OZANOĞLU Yılmaz DARENDELİOĞLU

Başkan Üye