Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 8. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karara yönelik davalı ... vekilinin istinaf başvurusunun Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi tarafından esastan reddi üzerine davalı vekilinin temyizi sonrasında Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda karar bozulmuş, ilk derece mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin ilk defa Almanya’da 01.09.1982 tarihinde çalışmaya başladığını, 3688 gün Bağ-Kur borçlanması yaptığını, yurt dışındaki hizmet başlangıcının Türkiye’de sigorta başlangıç tarihi olarak alınmasına ilişkin talebinin davalı ... tarafından (SGK/Kurum) kabul edilmemesi üzerine Ankara 5. İş Mahkemesinde açtıkları davanın müvekkilinin lehine sonuçlandığını, kararın temyiz incelemesinden geçerek kesinleştiğini, bu arada müvekkilinin 1993-2002 yılları arasında 1571 gün daha borçlanma yaptığını ve 26.12.2014 tarihinde yaşlılık aylığı bağlanması için talepte bulunduğunu, ancak talebinin reddedildiğini, davalı Kurumun müvekkilinin borçlandığı 3688 günü 01.09.1982 tarihinden ileriye doğru hesap etmesi gerekirken Almanya ile yapılan sosyal güvenlik sözleşmesi, Kanun ve Anayasa hükümlerine açıkça aykırı biçimde 2002-2012 yılları arasındaki döneme mal ederek son 7 yıllık süre içinde Bağ-Kurlu kabul ettiğini ileri sürerek müvekkilinin 3688 günlük Bağ-Kur borçlanmasını 01.09.1982 tarihinden ileriye doğru borçlandığının tespiti ile borçlanmanın 2002-2012 yılları arasında olduğuna ilişkin hukuka aykırı işlemin iptaline ve 01.01.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığı almaya hak kazandığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; Kurum işleminin mevzuata uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 8. İş Mahkemesinin 01.11.2016 tarihli ve 2015/923 E., 2016/248 K. sayılı kararı ile; kısmi borçlanma hâlinde 2829 sayılı Kanun hükümlerine göre yaşlılık aylığına hak kazanma koşullarının farklılık göstereceği konusunda davalı Kurumun sigortalıyı hangi dönemi borçlanmak istediği yönünde bilgilendirmeyerek zarara uğramasına sebebiyet verdiği, bu nedenle 3688 günlük borçlanmanın 01.09.1982 tarihinden ileriye gidilerek 01.09.1982-29.11.2002 tarihleri arasındaki döneme mal edilmesi gerektiği, 01.09.1964 doğumlu olan davacının 26.12.2014 tahsis talep tarihinde 50 yaş, 32 yıl 25 gün sigortalılık süresi ve 3688 gün Bağ-Kur, 01.01.1993-04.05.2002 ve 29.03.2014-09.04.2014 tarihleri arasında 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) 4/1-a maddesi kapsamında olmak üzere toplam 5271 prim gün sayısı ile son 7 yıl içinde fiili hizmet süresi fazla olan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun (506 sayılı Kanun) Geçici 81. maddesinin B bendinin (d) alt bendine göre 01.01.2015 tarihinden itibaren yaşlılık aylığına hak kazandığı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:

7. Ankara 8. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davalı ... vekili tarafından süresinde istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.

8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 07.02.2017 tarihli ve 2017/131 E., 2017/173 K. sayılı kararı ile; ilk derece mahkemesi kararının vakıa ve hukukî değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davalı Kurum vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

9. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

10. Yargıtay (Kapatılan) 21. Hukuk Dairesinin 20.11.2017 tarihli ve 2017/2071 E., 2017/9474 K. sayılı kararı ile; “…G) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe :

Davanın yasal dayanağını oluşturan 3201 Sayılı Yasa'nın 5. maddesinde;

“Yurt dışındaki sigortalılık sürelerinin tespitinde, bunu belirten ve istek sahibinin ibraz edeceği ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan tarihler arasındaki son tarihten geriye doğru olmak üzere gün sayıları esas alınır.

Sosyal güvenlik kanunlarına tabi hizmetleri olanların, borçlandıkları gün sayısı, prim ödeme gün sayıları ile ilgili hizmetlerine katılır. Sigortalılığın başlangıç tarihinden önceki süreler borçlanılmış ise, sigortalılığın başlangıç tarihi, borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülür.

Sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi hizmeti bulunmayan istek sahiplerinin sigortalılıklarının başlangıç tarihi, borçlarını tamamen ödedikleri tarihten borçlanılan gün sayısı kadar geriye götürülen tarihtir.” hükmü yer almaktadır.

Dosyadaki kayıt ve belgelerden; davacının 03.08.2012 tarihli dilekçe ile tarih aralığı belirtmeden yurt dışı sürelerini borçlanma talebinde bulunduğu, Kurum tarafından 5510 sayılı Yasanın 4/b maddesi kapsamında 01.09.1982-02.08.2012 tarihleri arası 10772 gün yurt dışı hizmet süresi karşılığı 108.043,16 TL borç tahakkuk cetveli düzenlenerek davacıya tebliğ edildiği,davacının 27.11.2012 tarihinde 3688 gün karşılığı 37.000 TL borçlanma bedelini ödediği,kısmi ödeme nedeniyle borçlanma tahakkuk cetvelinde belirtilen en son hizmet bitiş tarihi olan 02.08.2012 tarihinden 3688 gün geriye gidilerek 05.05.2002-02.08.2012 tarihleri arasındaki süreyi borçlandığının Kurum tarafından kabul edildiği anlaşılmaktadır.

Davacının Türkiye'de 5510 sayılı Yasanın 4/a maddesi kapsamında 29.03.2014-09.04.2014 tarihleri arası 12 gün çalıştıktan sonra 11.09.2014 tarihinde tekrar borçlanma talebinde bulunduğu ve bu defa 1571 gün karşılığı borçlanma bedelini 25.12.2014 tarihinde ödediği, Ankara 5.İş Mahkemesi 2014/568 Esas kararı ile sigorta başlangıç tarihinin 01.09.1982 olduğunun tespitine ilişkin kararın 12.12.2014 günü kesinleştiği ,Sosyal Güvenlik Kurumu'nun 06.05.2015 tarihli yazısında 4b yurt dışı borçlanma sürelerinin borçlanma talep dilekçesinde herhangi bir tarih belirtmediğinden sondan geriye doğru değerlendirildiğinin bildirildiği, 21.04.2015 tarihli yazısında son 7 yıl içinde en fazla bağkur hizmeti olduğundan davacının tahsis talebinin reddine karar verildiği görülmektedir.

Davacının 5510 sayılı Yasanın 4a kapsamında yapılan 1571 gün yurt dışı borçlanmasının 01.01.1993-04.04.2002 tarihleri arasına ,5510 sayılı Yasanın 4/b kapsamında yapılan 3688 gün yurt dışı borçlanmasının 05.05.2002-02.08.2012 tarihleri arasına maledildiği bu nedenle 506 sayılı Yasaya göre aylık bağlanamadığı anlaşılmaktadır.

3201 sayılı Yasa'nın 5. maddesinin 1. fıkrasına göre Kurumca yapılan borçlanma tahakkuk işlemi yerinde olduğu gibi Kurumca düzenlenen borçlanma cetvelindeki süreye ait borçlanma bedelinin ihtirazi kayıt konulmadan ödenmesi karşısında davanın reddi gerekirken kabulü usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile yeniden hüküm kurulması gerekirken, istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğundan temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, yukarıda yazılı sebepten dolayı BOZULARAK ORTADAN KALDIRILMASI gerekmiştir…” gerekçesiyle Bölge Adliye Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve ilk derece mahkemesi kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

11. Ankara 8. İş Mahkemesinin 15.05.2018 tarihli ve 2018/68 E., 2018/188 K. sayılı kararı ile; 3201 sayılı Kanun’un 5. maddesindeki hükmün Yurtdışında Geçen Sürelerin Borçlandırılması ve Değerlendirilmesine İlişkin Yönetmeliğin 12/1. maddesindeki hüküm ile sigortalı lehine yumuşatılarak sigortalı tarafından borçlanılmak istenilen sürenin belirtilmesi hâlinde belirtilen süre, belirtilmemiş ise ispatlayıcı belgelerde kayıtlı bulunan son tarihten geriye doğru olmak üzere tespit edileceğinin hükme bağlandığı, kısmî borçlanma hâlinde borçlanılan sürenin hangi aylara mal edileceği konusunda 01.10.2008 tarihinden önceki dönem yönünden yasal düzenleme bulunmadığından davacı lehine yorum yapılması gerektiği, bu şekilde davacının yaşlılık aylığına kazandığı belirtilerek önceki gerekçe de tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

12. Direnme kararı süresi içinde davalı Kurum vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 3201 sayılı Kanun kapsamında yapılan yurtdışı borçlanma talebi üzerine tahakkuk ettirilen borçlanma bedelinin herhangi bir ihtirazi kayıt konulmadan ödenmesi hâlinde yapılan ödemeye karşılık gelen sigortalılık süresinin hangi aylara mal edilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

III. ÖN SORUN

14. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında işin esasına geçilmeden önce mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verildikten sonra önceki hükümde direnilmesi karşısında bozmaya uyulmakla davalı ... lehine usulî kazanılmış hak oluşup oluşmadığı; buradan varılacak sonuca göre direnme kararının bu nedenle usulden bozulmasının gerekip gerekmediği hususu ön sorun olarak tartışılıp değerlendirilmiştir.

IV. GEREKÇE

15. Öncelikle usuli kazanılmış hak kavramına kısaca değinmek gerekmektedir.

16. Usulî kazanılmış hak kurumu, davaların uzamasını önlemek, hukukî alanda istikrar sağlamak ve kararlara karşı genel güvenin sarsılmasını önlemek amacıyla Yargıtay uygulamaları ile geliştirilmiş, öğretide kabul görmüş ve usul hukukunun vazgeçilmez, ana ilkelerinden biri hâline gelmiştir.

17. Anlam itibariyle, bir davada mahkemenin ya da tarafların yapmış olduğu bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan hakkı ifade etmektedir.

18. Örneğin mahkemenin Yargıtay bozma kararına uymasıyla bozma kararı lehine olan taraf bakımından kazanılmış hak doğar.

19. Bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda kendisi için o kararda gösterilen biçimde inceleme ve araştırma yapmak ve yine o kararda belirtilen hukuksal esaslar gereğince karar vermek yükümlülüğü oluşur. Bu itibarla mahkemenin sonraki hükmünün bozma kararında gösterilen ilkelere aykırı bulunması usule uygun olmadığından bozma nedenidir.

20. Bozma kararı ile dava usul ve yasaya uygun bir hâle sokulmuş demektir. Bozmaya uyulduktan sonra buna aykırı karar verilmesi usul ve yasaya uygunluktan uzaklaşılması anlamına gelir ki; böyle bir sonuç kamu düzenine açıkça aykırılık oluşturur. Buna göre Yargıtay’ın bozma kararına uymuş olan mahkeme bu uyma kararı ile bağlıdır. Daha sonra bu uyma kararından dönerek direnme kararı veremez; bozma kararında gösterilen biçimde inceleme yapmak ya da gösterilen biçimde yeni bir hüküm vermek zorundadır.

21. Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir içtihadı birleştirme kararı çıkması, o konuda yeni bir kanunun yürürlüğe girmesi, uygulanması gereken kanun hükmünün hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilmesi hâlleri usulî kazanılmış hakkın istisnalarıdır.

22. Bu sayılanların dışında ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C. V, 6. Bası, İstanbul 2001, s 4738 vd).

23. Somut olayda; mahkemece 15.05.2018 tarihli duruşmada taraf vekillerinin bozmaya karşı beyanları alındıktan sonra “GD: Usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyulmasına karar verildi, açıklandı, açık yargılamaya devam olundu.” şeklindeki ara kararı ile bozma kararına uyulduktan sonra önceki hükümde direnildiği görülmüştür.

24. Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava konusunun 3201 sayılı Kanun kapsamında yurt dışında geçen sürelerin borçlanılmasına ilişkin olup borçlanmanın isteğe bağlı ve borçlanma talebinden vazgeçilmesinin de mümkün olduğu gözetildiğinde, somut olayda usulî kazanılmış hakkın istisnaları bulunmadığından artık bozmaya uyulduktan sonra önceki kararda direnilmesi usulen mümkün değildir. Başka bir anlatımla bir defa bozmaya uyulmasına karar verildikten sonra uyma kararından dönülmesinin davaya bir etkisi bulunmamaktadır. Usulî kazanılmış hak ilkesi kamu düzeni ile ilgili olup temyiz aşamasında da kendiliğinden dikkate alınması gerekir.

25. Açıklanan nedenlerle mahkemece bozmaya uyulmakla gerçekleşen usulî kazanılmış hak nazara alınarak hükmüne uyulan bozma gereklerinin yerine getirilmesi gerekirken, uyma kararından dönülüp direnme kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.

26. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 12.04.2017 tarihli ve 2015/21-2368 E., 2017/721 K. sayılı kararında da aynı sonuca varılmıştır.

27. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı usulden bozulmalıdır.

V. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA,

Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/1. maddesi uyarınca ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine 16.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.