Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

Görevi yaptırmamak için direnme suçundan sanık K1'in 5237 sayılı TCK'nun 265/1-4, 43/2, 31/2, 50 ve 54. maddeleri uyarınca 3.360 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, suçta kullanılan çakının müsaderesine ilişkin, İzmir 1. Çocuk Mahkemesince verilen 28.01.2008 gün ve 1151-28 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 30.10.2008 gün ve 13107-19402 sayı ile;

“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren ve TCY.nın 7/2 madde ve fıkrası uyarınca sanık yararına olan 5728 sayılı Yasanın 562. maddesinin 1. fıkrası ile CYY.nın 231/5. madde ve fıkrasında öngörülen, hükmolunan cezanın geri bırakılması sınırının iki yıla çıkarılması ve söz konusu 562. maddesinin 2. fıkrası ile de CYY.nın 231/14. madde ve fıkrasındaki, suçun soruşturulması ve kovuşturulmasının şikayete bağlı olması koşulunun kaldırılması karşısında, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının tartışılması zorunluluğu" gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiş,

Daire üyesi A.N.Kurtoğlu ise; "...mahkumiyet hükmünün öncelikle usul ve esas yönlerinden incelenerek (varsa) saptanacak hukuka aykırılıklara ek olarak CMY.nın 231. maddesinin 5728 sayılı Yasa ile değişik 5 ve devamı fıkraları kurallarının uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması noktasından da bozulması gerektiği" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.

İzmir 1. Çocuk Mahkemesi ise 07.05.2009 gün ve 32-204 sayı ile;

“Mahkememizce verilen hükümde 'suça sürüklenen çocuğun suçtan pişmanlık duymadığı, emniyet, UYAP ve adli sicil kayıtları incelendiğinde suç işlemeye eğilimli kişilik yapısında bulunduğu anlaşıldığından hakkında 5395 sayılı Kanunun 23. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına' denilmek suretiyle Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin bozma nedeninin tartışıldığı halde bu hususun sehven göz ardı edildiği” gerekçesiyle direnerek, önceki hüküm gibi karar vermiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 10.01.2012 gün ve 7804 sayılı “bozma ve düşme" istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesine göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; Özel Dairece yerel mahkeme kararının 5728 Kanunla değiştirilen CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya içeriğinden; 01.11.1993 doğumlu olan sanığın 03.11.2005 tarihinde görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği iddiasıyla 5237 sayılı TCK'nun 265/1-4, 43 ve 31/2. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yerel mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın mahkumiyetine karar verildiği anlaşılmaktadır.

5237 sayılı TCK’nun “Görevi yaptırmamak için direnme” başlıklı 265. maddesi; “(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır...” şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre 5237 sayılı TCK’nun 265. maddesinin 1. fıkrasında suçun temel şekli düzenlenerek altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmüş, maddenin 2. fıkrasında suçun yargı görevi yapanlara karşı işlenmesi hali, 3 ve 4. fıkralarında ise suçun ağırlaştırıcı nedenleri sıralandıktan sonra, 4. fıkrada sayılan hallerin gerçekleşmesi durumunda, “cezanın yarı oranında” artırılacağı hükme bağlanmıştır.

Diğer taraftan, 5237 sayılı TCK’nun “Dava zamanaşımı” başlıklı 66. maddesi; “(1) Kanunda başka türlü yazılmış olan hâller dışında kamu davası;

a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,

b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmibeş yıl,

c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,

d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda onbeş yıl,

e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,

Geçmesiyle düşer.

(2) Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının; onbeş yaşını doldurmuş olup da onsekiz yaşını doldurmamış olan kişiler hakkında ise, üçte ikisinin geçmesiyle kamu davası düşer.

(3) Dava zamanaşımı süresinin belirlenmesinde dosyadaki mevcut deliller itibarıyla suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri de göz önünde bulundurulur.

(4) Yukarıdaki fıkralarda yer alan sürelerin belirlenmesinde suçun kanunda yer alan cezasının yukarı sınırı göz önünde bulundurulur; seçimlik cezaları gerektiren suçlarda zamanaşımı bakımından hapis cezası esas alınır…” şeklinde düzenlenmiştir.

Görüldüğü gibi, 5237 sayılı TCK’nun 66. maddesinde, çocuklar hakkında yaş gruplarına göre kademeli olarak daha kısa zamanaşımı süreleri getirilmiştir. Bu kapsamda 5237 sayılı TCK’nun 66/2. maddesindeki; “Fiili işlediği sırada oniki yaşını doldurmuş olup da onbeş yaşını doldurmamış olanlar hakkında, bu sürelerin yarısının… geçmesiyle kamu davası düşer” şeklindeki düzenleme ile 12-15 yaş grubunda bulunan çocuklar açısından zamanaşımı yetişkin sanıklara göre yarı oranında kısaltılmış bulunmaktadır.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Daha ağır başka bir suçu oluşturma ihtimali bulunmayan ve suç tarihinde 12-15 yaş grubunda olan çocuk sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nun 265/1-4. maddeleri kapsamında olduğu, suçun yaptırımının 6 aydan 3 yıla kadar hapis olarak belirlendiği gözetildiğinde aynı kanunun 66/1-e, 66/2 ve 67/2. maddeleri uyarınca da 4 yıllık olağan ve 6 yıllık kesintili zamanaşımına tâbi olduğu hususlarında tereddüt bulunmamaktadır.

Suç tarihinin 03.11.2005 olduğu somut olayda, 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 66/2 ve 67/2. maddeleri uyarınca 6 yıllık kesintili zamanaşımı Genel Kurul inceleme tarihinden önce 03.11.2011 tarihinde gerçekleşmiştir.

Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmelidir.

Sanık hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesinden sonra bir kısım Genel Kurul üyesi tarafından suçta kullanıldığı iddiasıyla emanete alınan bıçak hakkında yerel mahkemece karar verilmesi gerektiğinin ileri sürülmesi üzerine, bu konu değerlendirilmiş,

Gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine Yargıtayca karar verildiği ahvalde emanete alınan eşya hakkında da Yargıtay Özel Dairesi veya Ceza Genel Kurulunca karar verilmesi gerektiği oyçokluğuyla kararlaştırıldıktan sonra, suçta kullanıldığı iddiasıyla emanete alınan bıçağın müsadere edilip edilmeyeceği konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.

5237 sayılı TCK'nun "Eşya müsaderesi" başlıklı 54. maddesi; "(1) İyiniyetli üçüncü kişilere ait olmamak koşuluyla, kasıtlı bir suçun işlenmesinde kullanılan veya suçun işlenmesine tahsis edilen ya da suçtan meydana gelen eşyanın müsaderesine hükmolunur. Suçun işlenmesinde kullanılmak üzere hazırlanan eşya, kamu güvenliği, kamu sağlığı veya genel ahlâk açısından tehlikeli olması durumunda müsadere edilir.

(2) Birinci fıkra kapsamına giren eşyanın, ortadan kaldırılması, elden çıkarılması, tüketilmesi veya müsaderesinin başka bir surette imkânsız kılınması hâlinde; bu eşyanın değeri kadar para tutarının müsaderesine karar verilir.

(3) Suçta kullanılan eşyanın müsadere edilmesinin işlenen suça nazaran daha ağır sonuçlar doğuracağı ve bu nedenle hakkaniyete aykırı olacağı anlaşıldığında, müsaderesine hükmedilmeyebilir.

(4) Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir..." şeklinde düzenlenmiştir.

Müsadere, kanunda yazılı durumlarda belirli malların mülkiyet hakkının sahiplerinden alınarak devlete geçmesini sağlayan bir güvenlik tedbiridir. TCK'nun 54/1. maddesinin ilk cümlesine göre müsadere kararı verilebilmesi için, eşyanın kasıtlı suçun işlenmesinde kullanılıp kullanılmadığı, suçun işlenmesine tahsis edilip edilmediği veya suçun işlenmesiyle meydana gelip gelmediği saptanmalıdır. Öte yandan müsadere konusu edilecek eşyanın iyiniyetli üçüncü kişilere ait olup olmadığı hususu da araştırılmalıdır. Müsadere eyleme bağlı olup eylem suç oluşturmuyorsa üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım-satımı suç oluşturmayan eşyanın zoralımına karar verilemeyecektir. Bu nedenle kamu davasının düşme sebeplerinden olan zamanaşımının dolması halinde kasıtlı suçun işlenmesinde kullanılma şartı henüz gerçekleşmediği ve belirsizliğini koruduğundan, kural olarak suçta kullanıldığı iddia edilen eşyanın da müsaderesine karar verilemeyecektir.

Buna karşın, TCK'nun 54/4. maddesindeki; "Üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşya, müsadere edilir" hükmü uyarınca, yargılama konusu suçtan zamanaşımı nedeniyle kamu davasının düşmesine karar verilse dahi üretimi, bulundurulması, kullanılması, taşınması, alım ve satımı suç oluşturan eşyanın müsaderesine karar verilebilecektir.

Bu itibarla, sonuç olarak yerel mahkeme direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 66/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine ve adli emanette kayıtlı olup, TCK'nun 54/4. maddesi kapsamında olmayan çakının sahibine iadesine karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- İzmir 1. Çocuk Mahkemesinin 07.05.2009 gün ve 32-204 sayı sayılı hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,

Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK’nun 66/1-e, 66/2 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,

2- İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı Adli Emanetinin 2005/10033 sırasında kayıtlı çakının sahibine İADESİNE,

3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18.12.2012 günü yapılan müzakerede, kamu davasının düşmesine karar verilen ahvalde, emanete alınan eşya hakkında hangi makam tarafından karar verileceğine ilişkin uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla, diğer uyuşmazlıklar yönünden oybirliğiyle karar verildi.