Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı dava dilekçesinde; işleteni olduğu ... Sedan 1.6 Comfort Extra marka aracının 26.07.2012 tarihinde yaptığı tek taraflı kaza sonucu pert olduğunu, aracın davalı sigorta acentesi aracılığıyla Ak Sigorta A.Ş. tarafından kaskolandığını, aksesuarlarıyla birlikte kasko değerinin 41.400TL olmasına ve kasko poliçesi düzenlenirken aracın ruhsatı da ibraz edilmesine rağmen poliçede 2010 model ... 1,6 Comfort gösterilmek suretiyle hatalı ve eksik sigorta poliçesi düzenlendiğini, öte yandan başka bir araç alınması sebebiyle yapılan işlemler sırasında peşin olarak alınan kasko bedelinin poliçede vadeli olarak gösterildiğini öğrendiğini, kendisine vade borcu çıkarılmaya çalışılması üzerine acenteyi aradığında, acentenin hatasını kabul ederek kendisine kalan primi iade ettiğini, sonuçta pert olan aracı için 37.000TL ödeme yapıldığını ileri sürerek bakiye 4.400TL farkın davalıdan yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; acente olan davalıya husumet yöneltilemeyeceğini, husumetin Ak Sigortaya yöneltilmesi gerektiğini, davalının poliçe düzenlenirken bilgi formu da düzenlediğini, davacının düzenlenen poliçe ve yenileme poliçeleri ile bilgi formuna bir itirazının olmadığını, kasko bedeli ile prim bedellerinin doğru orantılı olduğunu, üç yıl boyunca aynı bilgilerle kaskolanan aracı için düşük prim ödeyen davacının sonradan hatalı poliçe düzenlendiğini iddia etmesinin iyi niyetli olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemenin Kararı:

6. Ankara 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 14.04.2014 tarihli ve 2013/291 E., 2014/194 K. sayılı kararı ile; Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 19.11.1998 tarihli ve 1998/8648 E., 1998/7993 K. sayılı kararına göre; sigorta sözleşmelerine aracılık edenler hakkında acentelik hükümlerinin uygulanacağı ve bu tür sözleşmelerden doğan uyuşmazlıklarda acenteye karşı ancak müvekkili namına dava açılabileceği, davanın, doğrudan acenteye yöneltilmesi durumunda husumet yönünden davanın reddinin gerektiğinin belirtildiği, bu davada da asıl sigorta şirketinden hiç söz edilmeksizin ve izafeten de denmeksizin davanın doğrudan davalı acenteye yöneltildiği, davalı acentenin poliçeyi düzenlerken aracın modelini hatalı girdiği, bu nedenle sigorta bedelinin düşük belirlendiğinin anlaşıldığı, ihtilafın sözleşmenin içeriği ile ilgili değil sözleşmeye ilişkin mutabakatın poliçeye hatalı aktarılmasından kaynaklandığı, bir başka anlatımla; davacının aracın tam değer üzerinden kasko sigortasının yapılması için gerekli tüm bilgi ve belgeleri sigortacının temsilcisi olan davalı acenteye vermekle ve bu belgeler doğrultusunda sigorta ilişkisi kurulması kabul edilmekle taraflar arasındaki irade birliği aracın tam değer üzerinden sigortalanması hususunda oluştuğu, akdi ilişkinin bu biçimde kurulduğu, sigortacının edimlerinin ifasına ilişkin ikinci aşama olan poliçe düzenlenmesi aşamasında ise hata oluştuğu, ihtilafın sözleşmeye ilişkin mutabakatın poliçeye hatalı aktarılması ile ilgili olduğundan, davacının buna ilişkin talebini acenteye karşı değil sigortacıya karşı ileri sürülmesi gerekeceği gerekçesiyle davanın husumet yokluğundan reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 17. Hukuk Dairesince 09.11.2015 tarihli ve 2015/2819 E., 2015/11770 K. sayılı kararı ile;

“…TTK 105/2 (eski 119/2) "Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente müvekkili namına dava açabileceği gibi kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir" hükmünü öngörmektedir.

Davacının iddia ettiği zararın acentanın şahsi kusurundan kaynaklandığı da mahkemenin de kabulündedir. Buna göre davalı acentaya husumet düşeceği kabul edilerek işin esasına girilip, taraf delillerinin toplandıktan sonra hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, davanın reddi doğru olmamıştır…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.05.2016 tarihli ve 2016/257 E., 2016/360 K. sayılı kararı ile; mahkemenin acenteye karşı husumet yöneltilemeyeceği gibi bir görüşü bulunmadığı, acenteye karşı husumet yöneltilebileceği ve fakat; acenteye karşı ancak müvekkili namına dava açılabileceği, davanın, doğrudan acenteye yöneltilemeyeceğini düşündüğü, karar gerekçesinde de bu düşünceye ilişkin emsal karardan bahsedildiği, TBK'nın 40. maddesine göre yetkili bir temsilci tarafından bir başkasının adına ve hesabına yapılan hukuki işlemin sonuçlarının temsil olunana ait olduğu, hakların da borçlar da temsil olunana ait olacağı, temsilci, kendi adına ve hesabına değil temsil olunanın adına ve hesabına hareket eden kişi olduğundan hatasının sonuçları da temsil olunana ait olacağı ve fakat daha sonra iç ilişkileri kapsamında temsil olunan ile temsilci arasında rücu ilişkisine konu edilebileceği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; Sigorta acentesinin şahsi kusuru nedeniyle (poliçenin eksik ve hatalı düzenlendiğinden bahisle) açılan davanın doğrudan sigorta acentesine yöneltilip yöneltilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nun 2. maddesinde sigorta acentesinin; “Ticarî mümessil, ticarî vekil, satış memuru veya müstahdem gibi tâbi bir sıfatı olmaksızın bir sözleşmeye dayanarak muayyen bir yer veya bölge içinde daimî bir surette sigorta şirketlerinin nam ve hesabına sigorta sözleşmelerine aracılık etmeyi veya bunları sigorta şirketleri adına yapmayı meslek edinen, sözleşmenin akdinden önce hazırlık çalışmalarını yürüten ve sözleşmenin uygulanması ile tazminatın ödenmesinde yardımcı olan kişiyi” ifade ettiği belirtilmiş; Aynı Kanun’un 23/18. maddesinde; “Türk Ticaret Kanununun acentelere ilişkin hükümleri sigorta acenteleri hakkında da uygulanır” hükmüne ver verilmiştir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda da acentenin tanımına yer verilmiştir.

Kanun’un 102. maddesindeki düzenleme aynen;

“… (1) Ticari mümessil, ticari vekil, satış memuru veya işletmenin çalışanı gibi işletmeye bağlı bir hukuki konuma sahip olmaksızın, bir sözleşmeye dayanarak, belirli bir yer veya bölge içinde sürekli olarak ticari bir işletmeyi ilgilendiren sözleşmelerde aracılık etmeyi veya bunları o tacir adına yapmayı meslek edinen kimseye acente denir.

(2) Bu Kısımda hüküm bulunmayan hâllerde aracılık eden acentelere Türk Borçlar Kanununun simsarlık sözleşmesi hükümleri, sözleşme yapan acentelere komisyon hükümleri ve bunlarda da hüküm bulunmayan hâllerde vekâlet hükümleri uygulanır.

(3) Taşıma, deniz ticareti, sigorta, turizm gibi alanlara ilişkin özel düzenlemeler saklıdır…” şeklindedir.

13. Yine aynı Kanun’un 103. maddesi uyarınca;

“… (1) Özel kanunlardaki hükümler saklı olmak üzere, bu Kısım hükümleri şunlar hakkında da uygulanır:

a) Sözleşmeleri yerli veya yabancı bir tacir hesabına ve kendi adına yapmaya sürekli olarak yetkili bulunanlar.

b) Türkiye Cumhuriyeti içinde merkez veya şubesi bulunmayan yabancı tacirler ad ve hesabına ülke içinde işlemlerde bulunanlar…” acentenin uygulama sahası içinde sayılmıştır.

14. TTK’nın 105. maddesi ise aynen;

“…(1) Acente, aracılıkta bulunduğu veya yaptığı sözleşmelerle ilgili her türlü ihtar, ihbar ve protesto gibi hakkı koruyan beyanları müvekkili adına yapmaya ve bunları kabule yetkilidir.

(2) Bu sözleşmelerden doğacak uyuşmazlıklardan dolayı acente, müvekkili adına dava açabileceği gibi, kendisine karşı da aynı sıfatla dava açılabilir. Yabancı tacirler adına acentelik yapanlar hakkındaki sözleşmelerde yer alan, bu hükme aykırı şartlar geçersizdir.

(3) Acentelerin ad ve hesabına hareket ettikleri kişilere karşı Türkiye’de açılacak olan davalar sonucunda alınan kararlar acentelere uygulanamaz” hükmüne yer verilmiştir.

15. Görüldüğü gibi, TTK’nın 105/2. maddesine göre; acentelikte bulunduğu veya akdettiği sözleşmeden doğan uyuşmazlıktan dolayı ilgili kişilerin acente aleyhine (müvekkili namına) dava açması mümkün bulunmaktadır. Eş söyleyiş ile; bu tür davalarda esas sigorta şirketine izafeten acente aleyhine dava açılabilir ve asıl şirkete izafeten acente aleyhine karar verilebilir. Çünkü acenteler imzaladıkları ya da aracılık yaptıkları sözleşmeleri kendi nam ve hesaplarına değil, acentesi bulundukları kişi adına düzenlerler. Dolayısıyla kural olarak, bu sözleşmelerden dolayı sorumlulukları yoktur (Ulaş, I.: Uygulamalı Zarar Sigortaları Hukuku, Ankara 2012, s. 22, 23).

16. Poliçeyi düzenleyen acentenin tazminattan sorumlu tutulabilmesi için poliçenin düzenlenmesinde, primin tahsilinde ya da sigorta şirketinin sigorta tazminatını ödememesinde şahsi kusurunun bulunduğunun iddia edilip ispatlanmış olması gerekmektedir (Ulaş, 20).

17. Eldeki dava, sigorta acentesinin şahsi kusuruna dayanılarak açılmış, davacı kendisine yöneltilen haksız eylem sonucu zarara uğradığını iddia etmiştir. Davacının, acentenin şahsi kusuru nedeniyle talepte bulunduğu noktasında Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında bir uyuşmazlık da bulunmamaktadır. İhtilaf, acentenin akdettiği sözleşmeden kaynaklanmayıp, acentenin kişisel kusuruna ve haksız fiiline dayandırıldığından, bu iddia dolayısıyla açılan davanın doğrudan acentenin kendisine yöneltilmesinde de bir usulsüzlük bulunmadığından, yerel mahkemece işin esasına girilip sonucuna göre bir karar verilmelidir.

18. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.