Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRK MİLLETİ ADINA

YARGITAY İLAMI

İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesi

TARİHİ : 07/06/2016

NUMARASI : 2016/132-2016/191

DAVACI : K1 vekili Av. K2

DAVALI : K3 vekili Av. K4

1. Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda,

İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; davalının 13.07.2011 tarihinde “ekşi sözlük” adlı internet sitesinde ‘‘discover’’ adlı rumuzu ile müvekkili hakkında "F1 iletişim'de dördüncü ayını tamamlamadan atı aldığı gibi Üsküdar müsküdar bırakmayan, dekanlığa yerleşen profesör üç ay önce onun tepeden inme biçiminde atandığını söylemiştim. Meğer herif F1 iletişim'in Mesihi imiş, şimdiden tepeden dekan oldu. Pek yakında rektör olursa şaşırmayacağım. İşin ilginci buna tepki gösterip anında görevlerinden istifa eden K5 dışında doğru dürüst bu garipliğe tepki gösteren kişi de yok gibi. Bundan önce K6’in yardımcı olan K7 hemen yeni dekan yardımcılığını üstlendi. K8 ise yüzük kardeşliğini erkenden kuranlardan gibi görünüyor, o da vekâleten iletişim bilimleri başkanlığına atandı. Lafın kısası fakültenin biraz imajı vardı, içine ettiler bıraktılar.

Ortalık atanmışlardan geçilmiyor. Bunun adı da yeniden yapılanma’’ şeklinde paylaşımda bulunduğunu, söylenen sözlerin küçük düşürücü nitelikte olduğunu, İstanbul Anadolu 25. Sulh Ceza Mahkemesinin 2013/166 E., 213 K. sayılı kararı ile davalının işlediği hakaret suçu sabit görülerek kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiğini ileri sürerek 5.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; mahkemenin yetkisiz olduğunu, müvekkilinin davacının itibarını zedeleme ve anlamsız tartışmaların içine çekme gayreti içerisinde olmadığını, davalının öğrenim hayatı boyunca başarılı, okumayı seven, düşünen, sorgulayan, kendine ait fikirleri olan bir öğrenci olduğunu, yaptığı paylaşımın düşünce hürriyeti kapsamında olup eleştiri sınırlarını aşmadığını, kullanılan "herif" kelimesinin hakaret amacı ile kullanılmadığı gibi "Mesih" ibaresinin de aşağılamak veya dini bir anlam yüklemek amacı ile söylenmediğini, ceza mahkemesi kararının bu dosyada delil olarak hükme esas alınamayacağını, talep edilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6. İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 15.07.2014 tarihli ve 2013/289 E., 2014/280 K. sayılı kararı ile; davalının 13.07.2011 tarihinde ekşi sözlük adlı internet sitesinde "discover" rumuzu ile yayınladığı yazının düşünce hürriyeti ve eleştiri sınırlarını aştığı, hakaret içerdiği, bu nedenle davacının kamuoyunda manevi yönden zarar gördüğü, davalı tarafın savunmalarının hukukî dayanağının bulunmadığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 3.000TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 21.12.2015 tarihli ve 2015/140 E.,2015/15010 K. sayılı

kararı ile;

“...Dosya kapsamından; davalının internet ortamında ekşi sözlük isimli sitede “discover” rumuzu ile kullandığı sözler bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davalı iletişim fakültesi öğrencisi olup dava konusu edilen yazıları nedeniyle fakülte disiplin kurulu kararı ile okuldan uzaklaştırılma cezası aldığı, dava konusu edilen sözlerin bir üniversite öğrencisi olarak

kullanılmasının kaba olarak kabul edileceği ancak hakaret kastı taşımadığı, eleştiri maksatlı olarak kullanıldığı anlaşıldığına göre, kişilik haklarının ihlalinden söz edilemez. Açıklanan nedenle istemin tümden reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde kısmen kabul kararı verilmiş olması doğru değildir. Bu nedenle kararın bozulması gerekmiştir.…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. İstanbul Anadolu 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 07.06.2016 tarihli ve 2016/132 E., 2016/191 K. sayılı kararı ile önceki karar gerekçesi genişletilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalının 13.07.2011 tarihinde internet ortamında ekşi sözlük isimli sitede "discover" rumuzu ile kullandığı ifadelerin davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği, buradan varılacak sonuca göre manevi tazminatla sorumlu tutulup tutulamayacağı noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili kavram ve yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. Manevi zarar, kişilik değerlerinde oluşan objektif eksilmedir. Duyulan acı, çekilen ızdırap manevi zarar değil, onun görüntüsü olarak ortaya çıkabilir. Acı ve elemin manevi zarar olarak nitelendirilmesi sonucu, tüzel kişileri ve bilinçsizleri; öte yandan, acılarını içlerinde gizleyenleri tazminat isteme haklarından yoksun bırakmamak için yasalar manevi tazminat verilebilecek bazı olguları özel olarak düzenlemiştir.

14. Bunlar kişilik değerlerinin zedelenmesi [4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m. 24], isme saldırı (TMK m. 26), nişan bozulması (TMK m. 121), evlenmenin butlanı (TMK m. 158/2), boşanma (TMK m. 174/2) bedensel zarar ve ölüme neden olma [818 sayılı Borçlar Kanunu (BK) m. 47, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 56] durumlarından biri ile kişilik haklarının zedelenmesi (818 sayılı BK m. 49, 6098 sayılı TBK m. 58) olarak sıralanabilir.

15. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesi ile 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi diğer yasal düzenlemelere nazaran daha kapsamlıdır.

16. Türk Medeni Kanunu’nun 24. maddesinde;

“Hukuka aykırı olarak kişilik hakkına saldırılan kimse, hakimden, saldırıda bulunanlara karşı korunmasını isteyebilir. Kişilik hakkı zedelenen kimsenin rızası, daha üstün nitelikte özel veya kamusal yarar ya da kanunun verdiği yetkinin kullanılması sebeplerinden biriyle haklı kılınmadıkça, kişilik haklarına yapılan her saldırı hukuka aykırıdır.” düzenlemesi mevcuttur.

17. Dava konusu yayının yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan ve somut olaya uygulanması gereken 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde ise;

“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.

Hâkim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.

Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.” hükmü yer almaktadır.

18. Türk Medeni Kanunu’nun 24 ve Borçlar Kanunu’nun 49. maddelerinde belirlenen kişisel haklar, bedensel ve ruhsal tamlık ve yaşam ile nesep gibi insanın, insan olmasından güç alan varlıklar ya da kişinin adı, onuru ve sır alanı gibi dolaylı varlıklar olarak iki kesimlidir.

19. Görüldüğü üzere BK'nın 49. maddesi gereğince kişilik hakları zarara uğrayanların manevi tazminat isteme hakları vardır.

20. Bu genel açıklamalardan sonra uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının da incelenmesinde yarar bulunmaktadır:

21. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 90. maddesinin son fıkrası; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir.

Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda, mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.

22. Hâl böyle olunca, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nde (AİHS/Sözleşme) konunun nasıl düzenlendiğinin ve Sözleşmenin uygulanmasını sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM/Mahkeme) kararlarının incelenmesi yerinde olacaktır.

23. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin “İfade özgürlüğü” başlıklı 10. maddesinin 1. fıkrası; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup hangi hâllerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2. fıkrasında düzenlenmiştir.

24. İfade özgürlüğü demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her bireyin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir.

AİHS'nin 10. maddesinin ikinci fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir. Bunlar, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleri olup, bunlar olmaksızın "demokratik toplum" olmaz (Handyside/Birleşik Krallık/Başvuru No: 5493/72, 07.12.1976/parag. 49).

25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesinde benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli/Türkiye kararı, Başvuru No: 35839/97, 22.02.2005).

26. İfade özgürlüğü geniş bir şekilde yorumlanmakta ise de, sınırsız olmadığı da Sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilmiştir. Burada çözülmesi gereken temel sorun ifade özgürlüğü ile kişilik haklarına yönelik saldırı arasındaki sınırın hangi ölçütlere göre saptanacağıdır.

27. AİHM önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini aşağıdaki kriterleri uygulayarak tespit etmektedir:

i. Müdahalelerin yasayla öngörülmesi:

AİHM Sözleşme’nin 10. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “yasayla öngörülme”

ifadesinin, ilk olarak, itiraz konusunun iç hukukta bir dayanağı olması gerektiğini hatırlatır.

Ancak söz konusu ifade hukukî normların ilgili kişinin erişiminde olmasını, sonuçlarının öngörülebilmesini ve hukukun üstünlüğü ilkesine uygun olmasını gerektiren kanun niteliğine de atıfta bulunmaktadır (Association Ekin/Fransa, Başvuru No: 39288/98; Ürper ve diğerleri/Türkiye kararı, Başvuru No: 14526/07, 14747/07, 15022/07, 15737/07, 36137/07, 47245/07, 50371/07, 50372/07 ve 54637/07, 20.10.2009).

ii. Müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği:

Sözleşme’nin 10/2. maddesine göre, “…bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlâkın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması, gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler, koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.”

Görüldüğü üzere yasayla düzenlemek şartıyla ve “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği kabul edilmekte olup sınırlama haklı olsa bile, bu kez sınırlamanın orantılılığı gündeme gelecektir (bkz. sınırlamanın orantısızlığı konusunda Pakdemirli/Türkiye kararı). Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir.

iii. Müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı:

AİHM ifade özgürlüğünün demokratik bir toplumun temel yapılarından birini oluşturduğu ve toplumun gelişimi ve bireyin kendini gerçekleştirmesinin temel koşullarından biri olduğunu hatırlatır (Lingens/Avusturya, Başvuru No: 9815/82, 08.07.1986). İfade özgürlüğü istisnalara tâbi olsa da, bu istisnalar dar bir biçimde yorumlanmalı ve sınırlama nedeni ikna edici bir biçimde ortaya konmalıdır (Observer ve Guardian/Birleşik Krallık, A Serisi no: 216, Başvuru No: 13585/88, 26.11.1991).

28. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 13.04.2021 tarihli ve 2017/4-1352 E., 2021/476 K.; 02.12.2020 tarihli ve 2017/4-1463 E., 2020/991 K.; sayılı kararlarında da benimsenmiştir.

29. Anayasa’da düşünce ve kanaat hürriyeti (m. 25) ile düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir.

30. Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde; davacının F1 Üniversitesi İletişim Fakültesinin dekanı, davalının ise aynı üniversitede öğrenci olduğu, ekşi sözlük isimli internet sitesinde davalının paylaştığı yazı içeriğinin hakaret kastı taşımadığı, söylenen sözlerin eleştirel bir dille kaleme alındığı, yazı bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacıyı küçük düşürücü nitelikte olmadığı, açıklamaların ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında kaldığı anlaşıldığından yazının davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği sonucuna varılmıştır.

31. Hâl böyle olunca; tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

32. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddeye göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Aynı Kanun’un 440. maddesinin III/1. bendine göre karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 18.11.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.