Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

TÜRK MİLLETİ ADINA

YARGITAY İLAMI

İNCELENEN KARARIN MAHKEMESİ : İnegöl 1. İcra Hukuk Mahkemesi

1. Taraflar arasındaki "takibin iptali" isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, İnegöl İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen istemin kabulüne ilişkin karar alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2.  Direnme kararı alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3.  Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.  İNCELEME SÜRECİ

Borçlu İstemi:

4. Borçlu vekili istem dilekçesinde; alacaklılar tarafından müvekkili aleyhine başlatılan (genel haciz yolu ile ilamsız) takipte,  müvekkili İdare tarafından yapılan bir ihale kapsamında yatırmış oldukları karar pulunun ve damga vergisinin iadesinin talep edildiğini, takibe konu ihtilafın 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu (İİK) kapsamında adli yargıda çözümlenemeyeceğini, ihtilafın 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (VUK) ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu (İYUK) kapsamında idari yargıda çözümlenmesinin zorunlu olduğunu, takipten önce faiz işletilmesi ve aylık %10,5 oranında faiz talep edilmesinin yasaya aykırı olduğunu, müvekkili İdarenin takibe konu yapılan hususta alacaklılara bir borcunun bulunmadığını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklılar vekili cevap dilekçesinde; İnegöl Belediye Başkanlığına 27.12.2013 tarihli dilekçe ile yatırılan damga vergisi ve karar pulu bedelinin iadesi için müracaat edildiğini ancak taraflarına bir cevap verilmediğini, İnegöl Vergi Dairesi Müdürlüğüne 17.03.2014 tarihinde 13415 evrak kayıt numarası ile müracaat edilerek vergilerin iadesinin talep edildiğini, bu müracaatlarına yasal sürede cevap verilmediğinden Bursa 1. Vergi Mahkemesinde dava açıldığını, Bursa 1. Vergi Mahkemesinin 2014/717 E., 2014/1144 K. sayılı kararı ile merci tecavüzü bulunduğu gerekçesi ile dava dilekçesi ve eklerinin Gelir İdaresi Başkanlığına gönderildiğini, Gelir İdaresi Başkanlığının (09.12.2014 tarihli) sözleşmeye ilişkin olarak beyan edilen ancak ödenmeyen damga vergisinin tahakkuktan terkin edilmesinin mümkün olduğu görüşü üzerine İnegöl Vergi Dairesi Müdürlüğünce takibe konu damga vergisinin 25.12.2014 tarihli ve 20141225175040004270 sayılı düzeltme fişi ile tahakkuktan terkin edilerek takip tarihi itibariyle ve hâlen İnegöl Belediye Başkanlığının zimmetinde bulunan damga vergisinin iade işleminin İnegöl Belediye Başkanlığınca yapılması gerektiğinin müvekkillerine bildirildiğini, müvekkilleri tarafından idari yargı ve vergi yargısı yolunun tüketildiğini, Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulunun 02.07.2012 tarihli ve 2009/1 E., 2012/2 K. sayılı kararında borçlu tarafın alacaklı aleyhine zenginleştiğinin ve bu uyuşmazlığın çözüm yerinin adli yargı olduğunun belirtildiğini, takip dosyasına ekledikleri 25.12.2014 tarihli İnegöl Vergi Dairesi Müdürlüğünün 31765 sayılı yazısında da görüldüğü üzere takibe konu alacağın idari yargı veya vergi yargısı ile ilgisinin kalmadığını, taleplerinin bu süreçten geçtiğini ve takibe konu alacağın tahakkuktan terkin edildiğini belirterek istemin reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6.  İnegöl  İcra (Hukuk) Mahkemesinin 02.06.2015 tarihli ve 2015/57 E.,  2015/293 K. sayılı kararı ile; icra takibinde alacaklıların İnegöl Belediye Başkanlığı tarafından yapılan bir ihale kapsamında yatırdıkları karar pulu ve damga vergisinin iade edilmesini talep ettikleri, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu’nun 53. maddesinde öngörüldüğü gibi ihalenin sözleşmeye bağlanmadığının açık olduğu, sözleşme öncesi idari aşamada ihalenin iptal edilmesinden sonra karar pulu ve damga vergisinin iade edilmemesi işleminin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı tesis edilen bir idari işlem niteliği taşıdığından bu işlemin mevzuata uygun olup olmadığını denetleme görevinin idari yargının alanına girdiği, takibe konu ihtilafın 213 sayılı Vergi Usul Kanunu ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu kapsamında idari yargıda çözümlenmesinin zorunlu olduğu, alacaklıların karar pulu ve damga vergisi ödediklerine ilişkin tahsilat makbuzlarıyla ilamsız icra takibine başvurmalarının mümkün olmadığı gerekçesi ile istemin kabulü ile  İnegöl 1. İcra  Müdürlüğünün 2015/679 E. sayılı dosyasında başlatılan takibin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7.  Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8.  Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 29.03.2016 tarihli ve 2015/33337 E.,  2016/9182 K. sayılı kararı ile;

“…Alacaklılar tarafından genel haciz yoluyla ilamsız icra takibine başlandığı, örnek 7 numaralı ödeme emrinin borçluya tebliği üzerine borçlunun icra mahkemesine başvurusunda takip konusu alacağın idari bir işlemden kaynaklanması nedeniyle vergi mevzuatınca çözümlenmesi gerektiğini, işlemiş faiz talep edilmesinin ve takipten sonrası için istenen aylık % 10,50 faiz oranının yasaya aykırı olduğunu ve borcu bulunmadığını ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep ettiği, mahkemece, takip dayanağı alacağın mevzuata uygun olup olmadığını denetleme görevinin idari yargının alanına girdiği ve dayanak belgelerle ilamsız takip yapılamayacağı gerekçeleriyle takibin iptaline karar verildiği anlaşılmaktadır.

Genel haciz yolu ile başlatılan bir takipte her türlü itirazın İİK'nun 62. maddesi uyarınca icra dairesine bildirilmesi zorunludur. Bu durumda, borçlunun itirazlarını, icra dairesi yerine icra mahkemesine bildirmiş olması fuzuli bir işlem olup, yanlış merciye yapılan başvuru hukuki sonuç doğurmaz.

Somut olayda, alacaklılar tarafından başlatılan ilamsız takipte borçlu belediye tarafından yapılan ihale kapsamında alacaklılarca yatırılan karar pulu ve damga vergisinin sözleşmenin imzalanmaması nedeniyle iadesi istenmekte, borçlu belediye icra mahkmesine başvurusunda, takip konusu edilen alacağın adli yargıda istenemeyeceğini ancak idari yargıda dava konusu yapılabileceğini iddia etmekte ve takipte istenen işlemiş faiz ile işleyecek faiz oranına itiraz etmektedir. Bu durumda, borçlunun icra mahkemesinde ileri sürdüğü hususlar İİK'nun 62. maddesi kapsamında borca itiraz olup takibin şekline göre ödeme emrinin tebliğinden itibaren yedi gün içinde icra dairesinde ileri sürülmelidir. Zira, borçlunun ileri sürdüğü hususlar icra mahkemesince ancak, alacaklının itirazın kaldırılmasına yönelik başvurusu üzerine değerlendirilebilecektir.

O hâlde, takibin şekline göre borçlunun icra dairesi yerine mahkemeye başvurusu sonuç doğurmayacağından mahkemece istemin reddi yerine kabulüne karar verilmesi isabetsizdir..." gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9.  İnegöl İcra (Hukuk) Mahkemesinin 09.05.2017 tarihli ve 2017/54 E., 2017/304 K. sayılı kararı ile; 2886 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre genel bütçeye dahil idarelerle, katma bütçeli idarelerin, özel idare ve belediyelerin alım satım, hizmet, yapım, kira ve taşıma gibi işleri bu kanunda yazılı hükümlere göre yürütülür, 4. maddesinde ise ihale bu kanun da yazılı usul ve şartlarda işin istekliler arasından seçilecek birinin üzerine bırakıldığını gösteren ve yetkili mercilerin onayı ile tamamlanan sözleşmeden önceki işlemler olarak tanımlamış, sözleşmeyi ise idare ve müteahhit veya müşteri arasında yapılan anlaşma olarak nitelendirildiği aynı Kanun’un 31. maddesinde ise ihale komisyonları tarafından alınan ihale kararları ita amirlerince karar tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde onaylanır veya iptal edilir, ita amirlerince karar iptal edilirse ihale hükümsüz sayılır hükmü düzenlenmiş olup, 53. maddesinde ise bütün ihalelerin sözleşmeye bağlanacağı ve sözleşmenin ita amirince imzalanacağı hükmünü içerdiği, Uyuşmazlık Mahkemesinin 05.10.2009 tarihli ve 2008/210 E. ve 2009/210 K. sayılı kararının ''Devlet İhale Kanunu’nun 1. maddesinde sayılan işlerle ilgili yapılacak ihalelerde kanunilik ilkesi gereğince idarenin çeşitli usul kurallarına uyması zorunlu olup, bu yasa kapsamına giren işlerde ihale yönteminin tespiti, ihale ilanı ve ihale kararının alınması sürecinin geçilmesi gereklidir. Tümü ile idarenin kamu gücüne dayanan, re'sen ve tek yanlı olarak tesis ettiği ihale işlemleri hakkındaki yargısal denetimin, idare hukuku ilkelerine göre idari makamlarca yapılacağı tartışmasızdır. Ancak ihalenin kesinleşmesi ve sözleşmeye bağlanmasından sonraki işlemlerin hangi hukuki rejime tabi olacağı yapılan sözleşmenin konusu ile içerdiği hüküm ve koşulların inletiği incelemek sureti ile olur'' tespiti ile ''somut olayda ortada 2886 sayılı yasanın 53. maddesinde öngörüldüğü gibi ihalenin sözleşmeye bağlanmadığı açıktır. Açılan davada ihalenin yapılamaması veya iptalinin yasal olup olmadığı hususları davanın konusu içinde yer almamakta olup, davalı idarece sözleşme öncesi idari aşamada ihalenin iptal edilmesinden sonra davacı şirketin maliye bakanlığı vizesi öncesi ödemekle yükümlü kılındığı karar pulu bedelinin hazineye irat edilmesi, kamu gücüne dayalı, re'sen ve tek taraflı tesis edilen bir idari işlem niteliği taşıdığında; bu işlemin mevzuata uygun olup olmadığının denetimini de idari yargı görevine girmektedir'' şeklinde olduğu, somut olayda 2886 sayılı Kanun’un 53. maddesinde öngörüldüğü gibi ihalenin sözleşmeye bağlanmadığı, ihalenin sözleşmeye bağlanmış olması hâlinde bu sözleşmeden kaynaklanan anlaşmazlıkların adli yargı ve icra dairelerinin görev alanına girmesinin mümkün olduğu, sözleşme öncesi idari aşamada ihalenin iptal edilmesinden sonra alacaklıların karar pulu ve damga vergisinin iade edilmemesi işleminin kamu gücüne dayalı, re’sen ve tek yanlı tesis edilen bir idari işlem niteliği taşıdığından bu işlemin mevzuata uygun olup olmadığını denetleme görevinin idari yargının alanına girdiği, alacaklıların karar pulu ve damga vergisi ödediklerine ilişkin tahsilat makbuzlarıyla idari yargıya başvurmayıp, ilamsız icra takibine başvurmalarının mümkün olmadığı, görev ihlâli olduğu, aksi düşünüldüğünde itiraz hâlinde de itirazın iptal davasına vergi mahkemesinin bakacağı, oysa vergi mahkemelerinin görevi işlem iptal ve tam yargı davası ile sınırlı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10.  Direnme kararı süresi içinde alacaklılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II.  UYUŞMAZLIK

11.  Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlunun icra mahkemesine başvurusunun şikâyet mi yoksa itiraz mı olduğu noktasında toplanmaktadır.           III.  GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü bakımından öncelikle icra hukukunda itiraz ve şikâyet yollarının açıklanması gerekir.

13. Borçlunun, borçlu olmadığını veya (alacağın müeccel olduğu, şarta bağlı olduğu gibi bir nedenle) alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığını icra dairesine bildirmesine ödeme emrine itiraz denir (İİK m. 62-66). İtiraz sebeplerini iki bakımdan sınıflandırmak mümkündür: 1) Maddî hukuka veya takip hukukuna dayanan itiraz sebepleri; 2) İleri sürülüş şekli bakımından itiraz sebepleri.

14. İtiraz sebepleri daha çok maddî hukuka dayanır. Yani, itiraz daha çok takip konusu alacağa ilişkindir. Borçlu, maddî hukuk (meselâ 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu) bakımından, takip konusu alacağı ödemek zorunda olmadığını, ancak itiraz yolu ile ileri sürebilir. Burada borçlunun itirazı alacağa ilişkindir. Takip hukukuna dayanan itiraz sebeplerini ise, alacaklının takip yapma yetkisi (takibat icrası hakkı İİK m. 60/3, c.3) bulunmadığına ilişkin itirazlar olarak özetlemek mümkündür. Fakat, alacaklının takip yapma yetkisi bulunmadığına ilişkin bütün sebepler, itiraz sebebi değildir. Borçlunun ileri sürdüğü sebep, niteliği bakımından icra müdürünün kendiliğinden (re'sen) gözetmesi gereken bir sebep (şikâyet sebebi) değilse, itiraz yolu ile ileri sürülür. İcra müdürünün kendiliğinden gözetmesi gerekmeyen ve bu nedenle takip hukukuna dayanan birer itiraz sebebi teşkil eden hâllere; yetki itirazı (İİK m. 50/2), hakkında borç ödemeden aciz belgesi verilmiş olan müflis borçlunun yeni mal iktisap etmediği yolundaki itirazı (İİK m. 251/2) örnek verilebilir (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2013, s. 222-223).

15. İtiraz sebepleri, ileri sürülüş şekli bakımından imzaya itiraz ve borca itiraz olarak ikiye ayrılır. İmzaya itiraz, alacaklının bir âdi (hususi) senede dayanarak icra takibi yapmış olması hâlinde, borçlunun bu âdi senet altındaki imzanın kendisine ait olmadığı gerekçesiyle yapacağı itiraza, imzaya itiraz denir (İİK m. 60/3 c. l;  62/5). İmzaya itiraz dışındaki diğer bütün itirazlara, borca itiraz denir (İİK m. 60/3; c. 3; m. 60/4). Meselâ ödeme, takas, zamanaşımı, borcun müeccel olduğu, borcun şarta bağlı olduğu, icra dairesinin yetkisiz olduğu ve sıfat itirazı gibi (Kuru, s. 224-225).

16. İcra ve İflas Kanunu’nun 62. maddesinin 1. fıkrasına göre genel haciz yolu ile ilamsız takipte itiraz etmek isteyen borçlu, itirazını ödeme emrinin tebliği tarihinden itibaren yedi gün içinde dilekçe ile veya sözlü olarak icra dairesine bildirmeye mecburdur.

17.  Şikâyet ise İİK'nın 16, 17 ve 18. maddelerinde düzenlenmiştir. Şikâyet icra ve iflas dairelerinin, kanuna aykırı olan veya hadiseye uygun bulunmayan işlemlerinin iptali veya düzeltilmesi veya yerine getirilmeyen veya sebepsiz sürüncemede bırakılan bir hakkın yerine getirilmesi için icra takibinin taraflarına veya hukukî yararı bulunan diğer kişilere tanınmış kendine özgü bir kanun yoludur (Kuru, s. 103). Şikâyeti medeni usul hukukunda yer alan hiçbir dava çeşidi içine sokmak mümkün değildir. İİK’nın 16. maddesine göre icra ve iflas dairesi işlemlerine karşı şikâyet yoluna ancak kanunun çözümünü mahkemeye bırakmadığı konularda (örneğin İİK'nın 142. maddesi uyarınca sıra cetveline itiraz davası) gidilebilir. Kanun koyucunun bazı hâllerde şikâyet yolunu kapalı tutmasının nedeni, takibe bağlı maddî hukuka ilişkin sorunların mahkemelere bırakılması düşüncesidir (Pekcanıtez, Hakan/ Simil, Cemil: İcra ve İflas Hukukunda Şikâyet, 2. B., İstanbul 2017, s. 31, 49).

18. Şikâyet konusunu idarî işlemler oluşturduğundan, şikâyet medeni usul hukuku anlamında bir dava değildir. Şikâyette kişiler arasında uyuşmazlık yoktur. Şikâyet ile icra ve iflas memurlarının işlemlerinin kanuna veya olaya aykırılığı ileri sürülür. Takibin esasını oluşturan uyuşmazlığın maddî hukuk açısından incelenmesi ve bunun hakkında karar verilmesi şikâyette mümkün değildir. Şikâyete konu işlemin iptalini talep eden kişinin takibin diğer taraflarına karşı ileri sürebileceği bir subjektif hakkı yoktur. Medeni usul hukukundaki davada davacı ve davalı olmak üzere iki taraf yer alır. Davanın konusunu tarafların subjektif hakları oluşturur. Örneğin eda davası söz konusu ise dava kabul edildiğinde davalı bir şeye mahkûm edilir. Şikâyet hakkında verilen kararlar maddî anlamda kesin hüküm teşkil etmez. Dava sonunda verilen kararlar ise kesin hüküm teşkil eder ve aynı konuda ve aynı taraflar arasında yeniden dava açılamaz.

19.  Şikâyet ile itiraz arasında önemli farklar vardır. Şikâyet takip hukukunu ilgilendirir ve bununla icra ve iflas memurunun takip hukukuna ilişkin hükümleri uygulamadığı veya yanlış uyguladığı ileri sürülür. İtiraz ise alacağa karşı ve dolayısıyla maddî hukuk hükümlerine dayanmaktadır. Örneğin alacağın mevcut olmadığı, hükümsüz olduğu, alacağın alacaklının talep ettiği miktarda olmadığı, takas gibi bir sebeple sona erdiği gibi maddî hukuka ilişkin sebeplerler ileri sürülür (Pekcanıtez/ Simil, s. 35).

20. Şikâyet, icra (veya iflâs)  dairesinin icra-iflâs hukuku ile ilgili hükümleri uygulamaması veya yanlış uygulaması nedenine dayanır. Başka bir deyimle şikâyet, maddî hukuka değil, takip hukukuna ilişkin hükümlerin yanlış uygulanması hâlinde söz konusu olur. Şikâyet ile icra (veya iflâs) dairesinin takip hukukuna ilişkin görevlerini hiç yapmadığı veya yanlış yaptığı ileri sürülür. İİK, şikâyet sebeplerini dört grup altında toplamaktadır (İİK m, 16). Bunlar işlemin kanuna aykırı olması, işlemin hadiseye uygun olmaması, bir hakkın yerine getirilmemesi, bir hakkın sebepsiz olarak sürüncemede bırakılmasıdır (Kuru, s. 104-105).

21. İşlemin kanuna aykırı olması; Kanuna aykırılık, bir kanun hükmünün hiç uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Buradaki kanun deyimine, başta İİK olmak üzere, diğer kanunlar, tüzükler ve yönetmelikler de dahildir (Kuru, s. 105).

22. İcra ve İflas Kanunu’nun 16. maddesinde işlemin “kanuna muhalif” olmasından söz edilmekte ise de buradaki kanun sözünün geniş olarak yorumlanması gerekir. Çünkü bu ifadenin dar yorumu hâlinde şikâyet konusu işlemin sadece İcra ve İflas Kanunu hükümlerine aykırı olması biçiminde anlaşılması gerekir. Halbuki takip hukukuna ilişkin hükümler sadece İİK’da toplanmayıp, diğer kanunlarda da yer almaktadır. Diğer kanunlarda bulunan takip hukukuna ilişkin hükümlerde icra organları tarafından uygulanmaktadır. O hâlde icra organlarınca uygulanan bu kanun hükümlerine aykırı hâllerde kanuna aykırılık kavramı içinde düşünülmesi ve şikâyete konu olmalıdır (Pekcanıtez/Simil, s. 82-83).

23.  İcra (ve iflas) dairesinin bu gibi işlemlerine karşı, bundan zarar gören ilgililer, İİK’nın 4. maddesi uyarınca icra mahkemesinde şikâyet yoluna başvurabilirler.

24.  Uyuşmazlığın çözümü için cebri icra çeşitlerinin de açıklanması gerekmektedir.

25. Alacaklıların Devlet gücünün yardımı ile alacaklarına nasıl kavuşacağını düzenleyen hukuk dalına icra-iflas hukuku veya cebri icra hukuku veya takip hukuku denir (Arslan, Ramazan/ Yılmaz, Ejder/ Taşpınar, Sema Ayvaz/ Hanağası, Emel: İcra ve İflas Hukuku, Ankara 2020, 6. B, s. 37).

26. Cüz'î (ferdi) icra (icra hukuku) ve külli (toplu) icra (iflâs hukuku) olmak üzere iki çeşit cebri icra vardır.

27. Cüz'î icrada, borçlunun karşısında bir veya birkaç alacaklısı vardır. Borçlunun malvarlığındaki mal ve haklardan bir veya birkaçı cebrî icranın konusunu teşkil eder. Bu mal ve haklar, cebrî icra organları tarafından haczedilir, satılır ve elde edilen para ile alacaklının alacağı ödenir. Geriye para artarsa, bu para borçluya karşı icra takibi yapmamış olan diğer alacaklılara ödenmez, borçluya verilir. Cüz'î icra (icra hukuku) da genel icra hukuku ve kamu icra hukuku olmak üzere ikiye ayrılır.

28. Genel icra hukukunun konusu, kişilerin özel hukuktan (yani sözleşmeden, haksız fiilden ve sebepsiz zenginleşmeden) doğan alacaklarıdır. Bu alacaklar, İİK hükümlerine göre tahsil edilir. Devletin, İl Özel İdarelerinin ve belediyelerin özel hukuktan (yani sözleşmeden, haksız fiilden veya sebepsiz zenginleşmeden) doğan alacakları hakkında da 6183 sayılı Âmme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun değil İİK hükümleri uygulanır (İİK m. 47, c. 2; 6183 sayılı Kanun m. 1).

29. Kamu icra hukukunun konusu, âmme (kamu) alacaklarıdır. Amme (kamu) alacakları, Devlete, il özel idarelerine ve belediyelere ait (vergi, resim, harç cezası ve para cezası gibi) alacaklardır. Bu âmme alacakları, İİK'na göre değil 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil edilir. Bundan başka, bazı özel kanunlarda, o özel kanunlara göre tahsili gereken alacakların, 6183 sayılı Kanun’a göre tahsil edileceği düzenlenmiştir (Kuru, s. 51-52).

30. İlamsız icra takibinin konusu özel hukuktan doğan para ve teminat alacaklarıdır. İdari yargının görev alanına giren konularda ilamsız takip yoluna başvurulamaz. Bu husus İİK’nın 42. maddesine 25.08.2017 tarihli ve 30165 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 8. maddesi ile eklenen son fıkrası ile bu konuda uygulamada oluşan duraksamalar giderilmek istenmiştir. Bu düzenleme daha sonra 08.03.2018 tarihli ve 30354 (Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 7078 sayılı Kanun’un 8. maddesi ile aynen kabul edilmiştir. Ayrıca 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 9. maddesi ile İİK’ya Geçici 13. madde eklenmiş olup, bu madde ile idari yargının görev alanına giren konularda bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce başlatılmış ilamsız icra takipleri hakkında talep üzerine icra müdürlüğünce İİK’nın 42. maddesinin 3. fıkrası uyarınca dosya üzerinden düşme kararı verileceği ve kararın alacaklıya (varsa vekiline) re’sen tebliğ edileceği düzenlemesi getirilmiştir. İdari yargının görev alanı ise genel olarak  2577 Sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu 2. maddede düzenlenmiştir.

31. Çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; alacaklılar tarafından borçlu İnegöl Belediye Başkanlığı aleyhine sözleşme damga pulu ve karar pulu tahsilat makbuzları, Gelir İdaresi Başkanlığının 09.12.2014 tarihli yazısı, Bursa Vergi Dairesi Başkanlığının 10.12.2014 tarihli yazısı ile İnegöl Vergi Dairesi Müdürlüğünün 25.12.2014 tarihli yazısına dayalı olarak başlatılan genel haciz yolu ile ilamsız icra takibe karşı borçlunun icra mahkemesine verdiği dilekçede, İİK hükümlerine göre ilamsız takip yapılamayacağı, ihtilafın idari yargının görev alanına girdiği yönündeki iddiasının borca itiraz mı yoksa şikâyet sebebi mi olarak nitelendirilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.

32. Takibe konu alacağın ilamsız icra yolu ile tahsilinin gerekip gerekmediği hususu icra müdürlüğünce re’sen gözetilmesi gerektiğinden borca itiraz sebebi değil, İİK’nın 16 vd. maddelerine göre şikâyet sebebi olup, icra mahkemesince işin esasının incelenmesi gerekir.

33. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; Özel Daire kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

34. Hâl böyle olunca, yerel mahkemenin borçlunun talebinin şikâyet konusu olduğunun tespiti bakımından direnme kararı yerindedir.

35. Ne var ki, Özel Dairece işin esası incelenmediğinden alacaklılar vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV.   SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme kararı uygun olup alacaklılar vekilinin işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 12. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan Yargıtay 12. Hukuk Dairesine gönderilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun'un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 16.11.2021 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.