Dosya olarak kaydet: PDF - TIFF - WORD
Görüntüleme Ayarları:

MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi

SAYISI : 2022/146 E., 2022/756 K.

ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.05.2013 tarihli ve 2013/6888 Esas, 2013/10486 Karar sayılı BOZMA kararı

1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, davacı vekilinin karar düzeltme istemi üzerine bozma kararı kaldırılarak hüküm yeniden bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiş, davalı vekilinin temyizi üzerine Hukuk Genel Kurulunca direnme kararı usulden bozulması üzerine Mahkemece usulî eksikliğin ikmali sonrasında yeniden direnme kararı verilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi

4. Davacı vekili; davalı tarafından sigortalanan müvekkiline ait fabrikada 05.12.2009 tarihinde yangın çıktığını, yangın sonrasında davalı ile müvekkili arasında yapılan görüşmelerde gerekli tamiratın müvekkilince yaptırılması ve sonrasında davalının müvekkiline ödeme yapacağının kararlaştırıldığını, bu kapsamda müvekkilince gerçekleştirilen tamiratlar için toplam 336.720,08 TL ödenmesine rağmen davalının bunun yalnızca 175.000,00 TL'lik kısmını müvekkiline ödediğini, bakiye bedel yönünden poliçede KDV (Katma Değer Vergisi) klozuna işaret edilerek hasar tutarına KDV ilâvesinin mümkün olmadığının, sigorta bedelinin KDV dahil bedel olarak belirlenmediğinin ve buna göre ödenen avans tutarının tenzili ile bakiye 80.866,20 TL dışında ödenecek tazminat bulunmadığının belirtildiğini, ancak sigorta sözleşmesinin kuruluş aşamasında hazırlanan risk değerlendirme raporu sonucunda belirlenen bina bedeli olan 3.000.000,00 TL’nin sigorta poliçesinde belirlenen bedelle aynı olduğunu ve bu bedele KDV’nin dahil olduğunu, zararın telafisi için piyasadan yapılan alımlara da KDV’nin dahil olduğunu, bu hususun T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketleri Birliğine gönderdiği 26.03.2002 tarihli ve 18953 sayılı cevabî yazısında da açıkça belirtildiğini ileri sürerek 161.720,28 TL'nin 05.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı

5. Davalı vekili; sigorta poliçesindeki sigorta bedelinin 3.000.000 TL olduğunu, bu sigorta bedelinin KDV hariç olarak uygun bulunduğunu, poliçede KDV klozu yer aldığından şayet KDV talep edilecekse bedellerin KDV dâhil olarak belirtilmesinin gerektiğini, dava dilekçesinde belirtilen risk analizinin de KDV hariç tutularak yapılan bir değerlendirme olduğunu, bu sebeple eksik sigortanın söz konusu olduğunu, her iki halde de ödenmesi gereken hasar tutarının 255.866,20 TL'ye tekabül ettiğini, bu durumda müvekkilince kabul edilen 80.866,20 TL dışında ödenmesi gereken bir tazminatın bulunmadığını, 80.866,20 TL yönünden ödemeye hazır olduklarını belirterek bakiye miktar yönünden davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı

6. İstanbul 7. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23.06.2011 tarihli ve 2010/446 Esas, 2011/349 Karar sayılı kararı ile; bilirkişi raporunda şirket zararı olarak belirlenen 275.641,08 TL’den %10 eskime payı olan 19.774,88 TL'nin tenzili sonucu 255.866,20 TL zararın belirlendiği, belirlenen zarara %18 KDV karşılığı 46.055,92 TL eklenmesi sonucu zararın 301.922,12 TL olduğu, davalı tarafından yapılan 175.000,00 TL ödeme gözetilerek bakiye alacağın 126.922,12 TL olduğu, yangın sigortaları genel şartları gözetilerek olay tarihi artı 30 gün ilâvesi sonucu temerrüt tarihinin 07.01.2010 olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne, 126.922,12 TL’nin 07.01.2010 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuş, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 16.01.2013 tarihli ve 2011/15564 Esas, 2013/790 Karar sayılı kararı ile kararın bozulmasına karar verilmiş, bunun üzerine davacı vekili karar düzeltme isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 21.05.2013 tarihli ve 2013/6888 Esas, 2013/10486 Karar sayılı kararı ile; “…Dava, işyeri sigorta poliçesinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, her ne kadar mahkemenin davanın kısmen kabulüne ilişkin vermiş olduğu karar Dairemizce, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazları incelenmeden “davacının dayandığı sigorta poliçesinde, sigortalı olarak dava dışı ... Metal Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin yer aldığı, bu nedenle davacının sigorta sözleşmesinin tarafı olmadığından aktif dava ehliyetinin bulunmadığı” gerekçesiyle bozulmuş ise de, 07.01.2009 tarihli sigorta sözleşmesinde sigortalı olarak anılan şirket yer almakta iken daha sonra 31.01.2009 tarihli zeyilname ile sigortalının davacı olarak değiştirildiği dosya içindeki zeyilnameden anlaşılmakla, davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmiştir.

Somut olayda, davalı vekili, tüm savunmalarında davaya konu sigorta poliçesinin KDV’siz olarak düzenlendiğini, yani sigortalı binanın sigorta değerinin KDV’siz olarak belirlendiğini, buna göre hasar tazminatının da KDV’siz olarak hesaplanması gerektiğini savunmuş olup, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda tazminat hesaplanırken KDV de eklenmek suretiyle belirleme yapılmıştır. Oysa, davaya konu sigorta poliçesinin KDV KLOZU başlığı altında aynen “bu poliçe hasar tazminatlarının KDV’siz olarak ödenmesi esasına göre yapılmıştır. Poliçeden doğan hasar tazminatların KDV’li olarak ödenebilmesi için poliçede belirtilen sigorta bedelinin KDV dahil olarak tanzim edilmiş olması halinde hasara konu değerin işletme tarafından satın alındığı ve işletme kayıtlarına geçtiği tarihte tahakkuk etmiş ve ödenmiş KDV tutarını sigorta konusu hasar nedeniyle KDV kanunun 30/d. maddesi kapsamında olması ve KDV indirimine konu edilememesi veya KDV indirimine konu edildiği takdirde bu hususun beyan edilerek vergi dairesine iade edildiğinin belgeler ile doğrulanması halinde sigorta şirketi adına kesilecek bir yansıtma faturası ile indirilemeyen KDV‘nin ödeneceği konusunda mutabık kalınmıştır.” denilmek suretiyle özel şart getirilerek hasar bedelinin KDV’li ödenebilmesi için gerekli hususlar belirtilmiştir.

Bu durumda, mahkemece davalının bu savunması üzerinde durularak, hasar bedelinin belirlenmek suretiyle, davalının ödemesi gereken bakiye bir bedelin olup olmadığının tesbiti ile sonuca göre bir karar verilmesi için kararın bozulması gerekirken, yazılı gerekçe ile bozulduğundan, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin kabulü ile Dairemizin 16.01.2003 (Doğrusu 16.01.2013) tarih, 2011/15564 Esas, 2013/790 Karar sayılı bozma kararının tamamen kaldırılarak hükmün açıklanan değişik gerekçe ile bozulmasına karar vermek gerekmiştir…” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.

Birinci Direnme Kararı

9. İstanbul 28. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25.03.2014 tarihli ve 2014/48 Esas, 2014/59 Karar sayılı kararı ile önceki gerekçeye ek olarak; bilirkişi raporu gözetilip KDV hususunda poliçe genel şartları, özel şartlar ve KDV klozu değerlendirilerek karar verildiği, bilirkişi raporunda 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun (KDVK) değerlendirildiği, sigortacı sigortalının gerçek zararını gidermekle yükümlü olduğundan onun KDV mükellefi olup olmadığına veya KDV mükellefi ise hasara konu değerleri işletme tarafından satın alındığına ve işletme kayıtlarına geçtiğine bakılmaksızın zararını KDV ile ödemekle yükümlü olduğu, yapılan inceleme ve değerlendirmede tüm malzeme, işçilik ve bununla ilgili yapılan masraflardan KDV alındığı, gerek fiili durum gerekse KDVK’nın 1. maddesi gereği KDV alınmasının yerinde görüldüğü, ayrıca bozma ilâmında KDV uygulanmasında yanılgı gösterilerek KDV klozu başlığında geçen tüm açıklamaların soyut bir ifadeyle geçiştirildiği, T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığının Türkiye Sigorta ve Reasürans Şirketler Birliğine yazmış olduğu 26.03.2002 tarihli ve 18953 sayılı yazısında da KDV'nin bedel üzerinden ödenmesi gerekeceğine hükmettiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Birinci Direnme Kararının Temyizi

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulu Kararı

11. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 19.10.2021 tarihli ve 2017/11-3008 Esas, 2021/1264 Karar sayılı kararı ile; “…18. Bu genel açıklamaların ışığında ön sorun değerlendirildiğinde; davacı nüfus kayıtlarına göre bozma ve direnme kararları öncesinde 02.02.2012 tarihinde vefat ederek dava açıldığı sırada sahip olduğu taraf ehliyetini kaybetmiştir. Ancak mahkemece, davacının vefatı sonrasında taraf teşkilinin sağlanması için herhangi bir usul işlemi yapılmaksızın esas hakkında karar verildiği anlaşılmaktadır.

19. Dava konusunun, müteveffa davacının mirasçılarının haklarını etkileyecek nitelikte ve miras yoluyla intikali mümkün bir malvarlığına ilişkin hakkın kapsamı içerisinde olması nazara alındığında; davacının yargılama sırasında vefatı üzerine HMK’nın 55. maddesinde belirtildiği üzere davacının mirasçıları davadan haberdar edilip taraf teşkili sağlanmaksızın esas hakkında karar verilemez. O hâlde mahkemece, HMK’nın 55. maddesinde gösterilen şekilde müteveffa davacının mirasçılarını tebligat yoluyla davadan haberdar ederek mirasçıların tamamının davaya katılımının sağlanması, bunun mümkün olmaması hâlinde tüm mirasçılardan izin alınması veya terekeye temsilci atanması yoluyla taraf teşkilinin sağlanması sonrasında yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması gerekir.

20. O hâlde, açıklanan yasal düzenleme ve ilkeler gözetilerek usulüne uygun şekilde taraf teşkili sağlandıktan sonra hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmek üzere direnme kararının usulden bozulması gerekir…” şeklindeki gerekçeyle direnme kararı usulden bozulmuştur.

İkinci Direnme Kararı

12. İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.07.2022 tarihli ve 2022/146 Esas, 2022/756 Karar sayılı kararı ile Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen taraf teşkiline dair usuli eksikliklerin giderilmesi sonrasında ilk direnme kararında açıklanan gerekçeyle direnme kararı verilmiştir.

İkinci Direnme Kararının Temyizi

13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

14. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasında imzalanan sigorta poliçesindeki KDV klozunun mevcudiyeti karşısında, ortaya çıkan davacı zararına ilişkin olarak sigorta poliçesi çerçevesinde belirlenecek tazminat miktarına KDV’nin dâhil edilip edilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

15. Dava tarihi itibariyle somut olaya uygulanacak olan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 1263/1. maddesi “Bu kitapta hüküm bulunmadıkça sigorta mukavelesi hakkında Borçlar Kanunu hükümleri tatbik olunur” hükmünü haizdir. Buna göre yine dava tarihi itibariyle 6762 sayılı TTK’da hüküm bulunmayan hallerde 818 sayılı Borçlar Kanunu (818 sayılı BK) hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Benzer bir hüküm günümüzde yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 1451. maddesinde de “Bu Kanunda hüküm bulunmayan hâllerde sigorta sözleşmesi hakkında Türk Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Doğal olarak burada atıf yapılan kanun, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’dur (6098 sayılı TBK).

16. Gerek 818 sayılı BK’nın 19. maddesi gerekse 6098 sayılı TBK’nın 26. maddesi gereğince sigorta sözleşmelerinin konusu ilgili kanunlardaki emredici hükümlere, ahlâka yahut kamu düzenine veyahut kişilik haklarına aykırı olmamak kaydıyla serbestçe belirlenebilir. Benzer şekilde 6102 sayılı TTK’nın 1404. maddesi gereğince; sigorta ettirenin veya sigortalının, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı bir fiilinden doğabilecek bir zararını teminat altına almak amacıyla sigorta yapılamaz.

17. Belirtilen kanunî düzenlemelerden hareketle bahse konu sınırlar dâhilinde sigorta sözleşmeleri bakımından sözleşme özgürlüğünün geçerli olduğu açıktır. Sözleşme özgürlüğü, kişilerin irade özgürlüğüne sahip oldukları ve ancak kendi özgür iradeleriyle hak sahibi olup borç altına girecekleri temel bir ilke olarak benimsemiştir. Bu ilke sayesinde kişiler özel borç ilişkilerini, hukuk düzeninin sınırları içerisinde yapacakları sözleşmelerle özgürce düzenleme olanağı bulmaktadır. Sözleşme özgürlüğünün istisnaları ise 818 sayılı BK’nın 20. maddesinde, 6098 sayılı TBK’nın ise 27. maddesinde düzenlenmiştir.

18. Buradan hareketle, sigorta sözleşmelerinin kurulmasında ilgili kanunlardaki emredici hükümlere, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmamak veya imkânsızlık kapsamı dışında kalmak kaydıyla taraflar belirli hususları teminat dışı bırakabileceklerdir. Dolayısıyla sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde ve taraf iradelerine uygun olarak bahse konu şartları haiz hükümlerle sigorta sözleşmelerine muafiyetlerin öngörülmesi mümkündür.

19. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasında düzenlenen 07.01.2009 tarihli sigorta sözleşmesinde “KDV Klozu” başlığı altında hasar tazminatının KDV’siz olarak ödenmesi esasına göre yapıldığı, poliçeden doğan hasar tazminatların KDV’li olarak ödenebilmesi için poliçede belirtilen sigorta bedelinin KDV dâhil olarak tanzim edilmiş olması hâlinde hasara konu değerin işletme tarafından satın alındığı ve işletme kayıtlarına geçtiği tarihte tahakkuk etmiş ve ödenmiş KDV tutarını sigorta konusu hasar nedeniyle KDVK’nın 30/d maddesi kapsamında olması ve KDV indirimine konu edilememesi veya KDV indirimine konu edildiği takdirde bu hususun beyan edilerek vergi dairesine iade edildiğinin belgeler ile doğrulanması halinde sigorta şirketi adına kesilecek bir yansıtma faturası ile indirilemeyen KDV‘nin hasar tazminatına dâhil edileceği hususunda mutabık kalındığı düzenlenmiştir.

20. Bu anlamda taraflar arasında düzenlenen sigorta sözleşmesinde/poliçede yer alan bu klozun, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde öngörülmesi mümkün olan bir düzenleme olduğu açık olup anılan kloz bakımından taraflar arasında irade uyuşmazlığı söz konusu değildir. Ayrıca bahse konu sözleşme hükmü, kanunun emredici hükümlerine, ahlâka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı olmayıp konusu itibariyle de herhangi bir imkânsızlığı bünyesinde barındırmadığından geçerli bir düzenleme olarak taraflar açısından bağlayıcı olduğu açıktır.

21. Öte yandan mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda hasar tazminatının KDV eklenerek belirlendiği, buna ilişkin olarak mahkemece yapılan incelemede poliçede yer alan KDV klozu kapsamında değerlendirme yapılmaksızın hüküm tesis edildiği anlaşılmaktadır. Zira direnme gerekçesinde yalnızca davalının gerçek zararı gidermekle yükümlü olduğu, davacının KDV mükellefi olup olmadığına bakılmaksızın zararın giderilmesi gerektiği, davacı tarafından yapılan tüm harcamalardan KDV’nin alındığı belirtilmiştir.

22. Bununla birlikte poliçede yer alan KDV klozundaki koşullar açık olup direnme gerekçesinde, yapılan harcamalarda KDV indirimine konu edilmeyen yahut edilse bile bu hususun beyan edilip vergi dairesine davacı tarafından iade edildiğinin belgeler ile doğrulanarak sigorta şirketi adına kesilecek bir yansıtma faturası ile KDV bedelinin ödenmesine dair koşullarla alakalı yeterli düzeyde inceleme ve değerlendirme yapılmamıştır.

23. Bu itibarla mahkemece, davalının bu yöndeki savunması üzerinde durulup dava konusu tazminat miktarı belirlenerek bu miktara dava konusu poliçede yer alan KDV klozundaki koşullar çerçevesinde KDV bedelinin dâhil edilip edilemeyeceğine dair bir inceleme ve değerlendirme neticesinde davalının ödemesi gereken bakiye bir bedelin olup olmadığının tespiti ile hâsıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekir.

24. Hâl böyle olunca mahkemece; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

IV. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere,

26.02.2025 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.